11. Trans Onur Yürüyüşü’ne polis müdahale etti; en az 60 kişi gözaltında: Bu topraklarda gerçek bir barış olacaksa, translar olmadan olmaz
SonTurkHaber.com, T24 kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
T24 Haber Merkezi
11. İstanbul Trans Onur yürüyüşü tüm engellemelere rağmen bugün Kadıköy’de gerçekleştirildi. Bu sene “Başkaldırı” temasıyla düzenlenen yürüyüşün ardından paylaşılan basın açıklamasında, “Savaşın açıkça hedef aldığı ve şiddetinden doğrudan etkilenen LGBTİ+’lar olarak, barışı ve diyaloğu sadece talep etmiyoruz, inşa sürecinin de parçası olmamız gerektiğini vurguluyoruz ve bir kez daha hatırlatıyoruz: Bu topraklarda gerçek bir barış olacaksa, translar olmadan olmaz. Çünkü barış, herkes için olduğunda barıştır” ifadeleri kullanıldı. Kadıköy’e bağlı Acıbadem’de yürüyen 60’dan fazla fazla LGBTİ+ gözaltına alındı.
LGBTİ+’lar Trans Onur Haftası kapsamında bugün yürüyüş düzenledi. Düzenlenen yürüyüş öncesinde İstanbul Valiliği ve Şişli Kaymakamlığı yürüyüşe yasak getirmesine rağmen Kadıköy’e bağlı olan Acıbadem’de toplanan LGBTİ+’lar yürüdü. Yürüyüş başlamadan 2 kişi polislerin GBT (Genel Bilgi Toplama) taraması sonrasında gözaltına alındı. Yürüyüşün ardından polis müdahalesine maruz kalan 60’dan fazla kişi gözaltına alındı.
İstanbul Valiliği ve Şişli Kaymakamlığı’ndan yürüyüşe yasak11. İstanbul Trans Onur Haftası, bugün yapılacak Trans Onur Yürüyüşü ile sonlandırılacak. Söz konusu yürüyüş için yer ve saat bilgisi paylaşılmazken, katılım için çeşitli afişler hazırlandı.
İstanbul Valiliği ve Beyoğlu Kaymakamlığı’ndan ise yürüyüşe karşı kısıtlama geldi. Şişli Kaymakamlığı, ilçe genelinde gösteri, yürüyüş ve açık hava toplantılarının 1 gün süre ile yasaklandığını açıkladı.
İstanbul Valiliği’nin aldığı karar doğrultusunda da M2 hattının Taksim ve Şişhane istasyonları ile F1 füniküler hattı işletmeye kapatıldı. Ayrıca 22 Haziran günü kent genelinde tüm açık alan etkinlikleri de yasaklandı.
LGBTİ+’lardan ters köşeYapılan yürüyüş çağrılarında konum ve saat bilgisine yer vermemesine rağmen geçen senelerde yürüyüşün düzenlendiği Şişli’de gösteri yürüyüşü ve protestolara yasak getirildi. LGBTİ+’ların geçen senelerde toplandığı bir başka konum olan Beyoğlu ve çevresindeki sokaklar kapatıldı.
Bu yasaklama ve engellemelere rağmen LGBTİ+’lar Kadıköy’e bağlı Acıbadem’de toplandı ve yürüdü.
Yürüyüşün ardından paylaşılan basın açıklaması şöyle:
“Basına ve Kamuoyuna falan
11. Trans+ Onur Yürüyüşü’nü “Başkaldırı” temasıyla Kadıyöy’de gerçekleştiriyoruz. Varlığımızı, hafızamızı, birbirimize olan inancımızı büyütmek için buradayız. Geçen yıl engellemeye çalıştığınız yürüyüşümüzü, baskıya karşı direnişle büyüttük. Bugün sokaktaki varlığımız, kitleselleşmemize yönelik engellerinize teslim olmadığımızın ilanıdır. 2023’te, 6 yıllık aradan sonra 18 Haziran Translarla Eşitlik Günü’nde yaptığımız şanlı 9. Trans Onur Yürüyüşü’nden ardından bu yıl da sokaklardayız. Size asla teslim olmadık, teslim olmayacağız.
Yürüyüşümüzü, devletin intihara sürükleyen mekanizmalarıyla hayatları çalınan translara ve her daim yanımızda olan barış güvercini Sırrı Süreyya’ya adıyoruz.
AKP’nin toplumsal muhalefete ve Kürdistan’daki belediyelere açtığı savaş,trans+’lara yönelik saldırılarla devam ediyor. Öğrencilerin İstanbul Üniversitesi’nde yıktığı barikatla beraber milyonlarca kişi AKP rejimine karşı sokaklara döküldü. Yıllardır yasaklamaya çalıştığınız lubunya bayraklarımızı birçok kez üniversitelerde sallandırdık. Korkakça, milyonların seçtiği belediye başkanlarını tutukladılar. Sokağa çıkan herkesi susturmaya çalıştılar, artık tutuklama tedbiri her protesto sonrası mutlak yaşanan yaygın bir tedbir haline dönüştü. Yine de, kimse sokakları terk etmedi, tüm baskıya rağmen korku duvarını aştık. Buradan bir kere daha rehine siyasetiyle tutsak edilen tüm seçilmişleri anıyoruz.
Yıllardır bu coğrafyada bir arada yaşamın yollarını arıyoruz. Savaşın ve yok saymanın gölgesinde büyüdük. Var olmanın başlı başına direniş olduğu bu dünyada, barış demekten hiç vazgeçmedik. Şimdi 1 Ekim'den bu yana bu topraklarda "barışın" ihtimali konuşuluyor. Savaşın açıkça hedef aldığı ve şiddetinden doğrudan etkilenen LGBTİ+’lar olarak, barışı ve diyaloğu sadece talep etmiyoruz, inşa sürecinin de parçası olmamız gerektiğini vurguluyoruz ve bir kez daha hatırlatıyoruz: Bu topraklarda gerçek bir barış olacaksa, TRANSLAR olmadan olmaz. Çünkü barış, herkes için olduğunda barıştır. Bu nedenle barış süreci toplumun tüm kesimleri tarafından sahiplenilmeli, barışın kalıcı olması için Meclis’te acilen komisyon kurulmalı, demokratik müzakere zemini güçlendirilmeli ve bu süreçlere LGBTİ+'lar da dahil edilmelidir. Tekrar ediyoruz: SÜRECE LGBTİ+'lar da dahil edilmelidir.
Aile kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların başındaki en büyük bela değilmiş gibi 2025’i aile yılı ilan ettiniz. Tüm kurumlarınızı bedenlerimizi denetlemek için kullandınız. Yıllardır düzenlenen aile yürüyüşleri ve çalıştayları ile devlet; translara, lubunyalara ve kadınlara adeta savaş açmış durumda. Devlet tüm kurumlarını ve kaynaklarını bedenlerimizde denetim kurmak adına kullanıyor. 20 Kasım Nefret Suçuna Maruz Kalan Transları Anma Günü’nde hormona erişimimiz engellendi. Yetmedi “hormon haktır” demek için basın açıklaması düzenlemek isteyen arkadaşlarımız işkenceyle gözaltına alındı. Sağlık Bakanlığı’nın kurduğu “Cinsiyet Değiştirme Denetim Komisyonu” halihazırda zor olan cinsiyet uyumlanma süreçlerimizi daha da zor hale getiriyor. Bakanlıktan sızan ve domuz bağcı HÜDA PAR’ın teklif olarak sunacağını söylediği LGBTİ+ düşmanı yasa tasarıları ise doğrudan varoluşumuzu yasaklamayı hedefliyor. Bunların hepsi aile politikalarının bir parçası. LGBTİ+’ların ve kadınların bedenlerini denetim altına alan aileci politikalar, LGBTİ+’lara karşı nefreti örgütleyerek meşrulaştırmaya çalışıyor. Nefretinizin, şiddet faili erkekleri cezasızlıkla ödüllendirmenizin toplumsallaşmasına izin vermiyoruz. Her zamankinden daha cesuruz, daha çok birlikteyiz; tüm baskılara rağmen kamusal alandaki kişisel-politik varlığımızı her an sürdürüyoruz. LGBTİ+ düşmanı kurumsallaşmış aileci politikalarınıza BAŞKALDIRIYORUZ!
Sizin dayatmaya çalıştığınız, norm saydığınız, kutsadığınız aile ; LGBTİ+’ların, kadınların, çocukların katilidir. Geçtiğimiz günlerde, Edirne’de transfobik nefret ve baskı sonucunda kaybettiğimiz trans kadın Helin son sözlerinde translara yaşam hakkı tanınmadığına, her şeyden önce ailesinin onu kabullenmediğine ve toplumun, itibar üzerinden belirlendiğine işaret ediyordu. Biliyoruz ki bizi insan olarak görmek istemeyenlerin ortaya koyduğu bu gayrimeşru şiddet, gündelik hayatımızın en keskin gerçekliği ve kendimiz olma arzumuzun bedelidir. Biz, bize dayattığınız her şeye karşı başkaldırdık. Bazen bir taşla, bazen bir bedenle, bazen bir gülümsemeyle, bazen inancımızla.
Her yıl artarak devam eden trans cinayetleri münferit değil, devlet eliyle yürütülen yok etme politikasının bir sonucudur. Bizler biliyoruz ki trans intiharları, cis-hetero patriyarkal kapitalist düzenin, bizleri "artık beden" olarak gören cis-hetero patriyarkanın ve bizleri öldürülebilir kılan devlet politikalarının ürünüdür. Trans kadınlar zorunlu seks işçiliğine ve güvencesizliğe mahkûm edilirken, faillerin cezasız bırakılması bu şiddetin bizzat devlet eliyle meşrulaştırıldığını gösteriyor. Bizler biliyoruz ki, bu şiddet hem sınıfsaldır, hem cinsiyetlendirilmiştir, hem de politiktir. Transların yaşam hakkı bir lütuf değil, devrimci bir haktır. Siz her yere sızmaya çalıştıkça biz yaşamda var olmaya devam edeceğiz. Hande Kader’in, Buse Şeker'in, Esra Ateş’in ve katledilen diğer tüm arkadaşlarımızın hesabını sokakta sormaya, bizi öldüren düzene karşı yaşamlarımızı savunmaya devam edeceğiz! Eylül Cansın’ın, Zirve Soylu’nun, Didem Akay’ın, Kayra Helin’in, Okyanus Efe’nin ve intihara sürüklenen tüm transların yasını taşıyoruz ve hayatta kalmaya devam eden translar olarak arkadaşlarımızın hafızasıyla sizlere haykırıyoruz: Hayatlarımızı değersizleştiren bu düzenin karşısında varoluşumuzu savunuyoruz, ve BAŞKALDIRIYORUZ!
AKP’nin neoliberal biyosiyaseti tüm dünyadaki diktatörlük rejimlerinde olduğu gibi birçok bedeni sömürülen makinalara çevirirken gayrimeşru kıldıklarını ölüme, şiddete açık hale getiriyor. Bu sistem içinde ne şiddet faili erkekler ne de kârdan gözü kör olmuş işçi katili patronlar cezalandırıyor. Katliam yasası bin yıllardır sokaklarımızı paylaştığımız kedilerin, köpeklerin yaşamına göz dikmiş durumda. Katliam, yasa bile geçmeden başlamıştı, toplumun büyük bir kısmının karşı çıkmasına rağmen hala devam ediyor. Bütün dünya Filistin’deki neredeyse bir yıldır devam eden soykırımı izliyor. Binler, milyonlar tüm dünyada soykırıma karşı sokaklara döküldü, İsrail’le ticari, siyasi ortaklıkları olan devletlere, şirketlere karşı çıktı buna rağmen ne İsrail ne soykırımı destekleyen emperyalist güçler bir adım geri attı. Translar olarak gayrımeşru ilan edilen bedenlerin ve bu bedenlerin verdiği emeğin, yaşadıkları hayatın bu denli değersizleştirilmesinin, şiddete ve ölüme açık hale getirilmesinin nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyoruz. Tüm dünyada vahşileşen neoliberal ekonomi politikalarının şiddete ve ölüme açık hale getirdiği bedenleri savunuyoruz. Sistematik hale gelmiş her şiddete karşı olduğu gibi BAŞKALDIRIYORUZ!
Bu yıl “Başkaldırı” diyoruz; çünkü trans varoluş, yalnızca kimliğe değil, cisheteropatriyarkal kapitalizme, devlet şiddetine, milliyetçi erkekliğe ve bizi değersizleştiren tüm düzene karşı bir kopuştur. Biz bu düzene yalnızca uymuyor değiliz; biz bu düzenin dışında bir yaşamın mümkün olduğunu haykırıyoruz. Biliyoruz ki, bedenlerimizin, arzularımızın, emeğimizin ve hayatlarımızın denetlenmesi tesadüf değil: Bu sistem böyle işliyor. Bu yüzden başkaldırımız, sadece görünürlük değil, başka bir hayatı hep birlikte kurma çağrısıdır. Bizi sevin diye değil, bu sistemi tanımadığımız için buradayız!
Yaşamlarını tırnaklarıyla kazıyarak sürdüren trans kadınlarız, görünmezliğe boyun eğmeyen trans erkekleriz, ikili cinsiyet rejimini paramparça eden trans non-binary’leriz! Orospuyuz, bizler çaresizliğe mahkum ettiğiniz göçmen translarız; dilini yok saydığınız Kürt translarız, Ermeni’yiz, göçmeniz, ibneyiz; fabrikada, tarlada, sokakta emeği sömürülen işçi translarız!
60’larda görünmezliğimizi deldik, 70’lerde polis şiddetine direndik, 80’lerde darbeye rağmen güçlendik, 90’larda kara kışın ortasında filizlendik, 2000’lerde yok sayamayacağınız kadar varlığımızı görünür kıldık, 2010’da 1. Trans Onur Yürüyüşü’yle İstiklal’i doldurduk. Başkaldırının tarihini biz yazdık.
Saçlarını kazıyıp trenlerle Eskişehir’e sürgün ettiğiniz trans kadınların öfkesiyle, öldürdüğünüz arkadaşlarımızın yasıyla, karakol basan trans kadınların cesaretiyle, trans neşemizle, arzularımızla, feminist isyanımızla BAŞKALDIRIYORUZ!
Kapitalizme, erkek egemenliğine, aile yılına, transfobiye, polis işkencesine, devlete ve onun atanamamışlarına, yasaklarınıza, zulmünüze, orospufobiye, kayyım siyasetinize, LGBTİ+ düşmanlığına ve yoksulluğa BAŞKALDIRIYORUZ!
Yok sayılmaya, evsiz bırakılmaya, öldürülmeye, intihara sürüklenmeye, kriminalize edilmeye ve tüm yasaklarınıza BAŞKALDIRIYORUZ!
Kestiğiniz yerden gürleştik, yaralarımızı öfkemizle sardık, vazgeçmedik inandık, siz vurdukça biz bilendik, boyun eğmedik, bıkmadık usanmadık: GELDİK, BURADAYIZ, BAŞKALDIRIYORUZ! BAŞKALDIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ!
YAŞASIN TRANS ONUR YÜRÜYÜŞÜMÜZ, YAŞASIN TRANSFEMİNİST MÜCADELEMİZ!
ONUR AYIMIZ KUTLU OLSUN!”
Yürüyüşün ardından 60’dan fazla kişi gözatına alındıLGBTİ+’ların yürüyüşüne polis müdahale etti. LGBTİ+’ların elindeki bayraklar ve pankartları çeken polis 60’dan fazla kişiyi gözaltına aldı.


