2 Ağustos Roman Soykırımı Anma Günü: Roman kahramanlar Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Bir gecede 4000 Roman erkek, kadın, çocuk ve bebeğin Nazi kampında gaz odalarında can vermesinin üzerinden 81 yıl geçti. Naziler 'resmi' olarak artık yok ancak hem Türkiye’de hem dünyada Roman ve Sintilere karşı ayrımcılık hâlâ devam ediyor.
Peter Höllenreiner, dört yaşındayken Auschwitz-Birkenau'ya gönderildi. Kampa gönderilme sebebi, Roman doğmaktı: “Z3531 kamp numarasını aldım. 8 Mart 1943, benim için korku ve genç yaşlı herkesin anlamsızca öldürülmesiyle dolu iki yılın başlangıcıydı. Bu iki yıl boyunca onurumuzdan ve kendimize olan saygımızdan mahrum bırakıldık. Auschwitz'deki ölüm makinesi herkesi yutmuştu. Çocukken başımı annemin dizlerine koyup uyuduğumu hatırlıyorum. Çok uyumak istediğimden değil, dizlerinde birkaç ekmek kırıntısı olduğu için. Onları yanağımın altında hissediyor ve açlıktan ölmeyeceğim için kendimi güvende hissediyordum. Bir yetişkin olarak, o dönemi hafızamdan silmek istedim. Ancak Romanların ve Sintilerin sistematik olarak ötekileştirilmesi ve ayrımcılığı bugüne kadar devam ediyor.”
Peter Höllenreiner, söylemesi abesle iştigal belki ama, şanslı olanlardı; en azından Nazi kamplarından canlı çıkmıştı. Çok bilinmese de Romanlar (Çingeneler), Nazi rejimi tarafından ırksal nedenlerden ötürü zulüm edilen gruplar arasındaydı. ABD Soykırım Anma Müzesi’nin verilerine göre, Almanların Auschwitz kampında toplamda yaklaşık 23 bin Romanı hapsettiği tahmin ediliyor. Kampta bu insanların yaklaşık 20 bini öldü veya öldürüldü. Holokost sırasında öldürülen Roman sayısını belirlemek ise zor. Savaştan önce Avrupa'da yaşayan bir milyon Romandan 200 bin ila 500 binin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Yani Romanların kaderi de Yahudilerinkine çok benziyordu ancak devamında soykırıma uğradıklarını kanıtlamaları Yahudilerinki gibi olmadı.
Yapılan çalışmalar ve girişimlerle 2000’li yıllarda Avrupa ülkeleri peyderpey, 2 Ağustos’u resmî olarak Roman ve Sinti Soykırımı Anma Günü olarak tanımaya başladı.
Türkiye’de Romanların yaşadığı eşitsizlik, ayrımcılık, hak ihlalleri, Roman dilinin ve kültürünün karşı karşıya olduğu yok olma tehlikesini dert edinen bir grup genç aktivistin oluşturduğu Romane Godi’den Yönetim Kurulu Başkanı Fatoş Kaytan, Agos’un Roman Soykırımı ile ilgili sorularını yanıtladı.
2 Ağustos Roman Soykırımı Anma Günü olarak anılıyor. 2 Ağustos 1944’te ne oldu?
16 Mayıs 1944’te ayaklanan Auschwitz-Birkenau kampındaki Romanlar gaz odalarına gitmemek için 2 Ağustos’a kadar büyük bir direniş gösterdi. Maalesef 2 Ağustos 1944 gecesi, Auschwitz-Birkenau toplama kampında korkunç bir trajedi yaşandı. O gece, kampın içinde “Zigeunerlager” yani “Çingene kampı” olarak adlandırılan bölümde kalan sayısı net olmamakla birlikte yaklaşık 4000’e yakın Roman – kadın, erkek, çocuk, yaşlı – SS subaylarının emriyle gaz odalarına götürülerek katledildi. Bu nedenle 2. Dünya Savaşı’nın görünmeyen kurbanları Romanlar için her yıl 2 Ağustos’ta Porajmos (Roman soykırımı) anılıyor.
2 Ağustos 1944 öncesinde neler yaşandı Avrupa’da?
Aslında Nazi zulmü 2 Ağustos’tan çok önce başladı. Hitler’in iktidara gelmesiyle birlikte Romanlara yönelik sistematik baskılar 1933’te başlamıştı. Romanlar, "suçlu eğilimli" ya da "ırkça saf olmayan" olarak damgalandı. Tabii bundan önce de Romanların yaşadığı yerinden edilme ve şiddet gibi birçok zorluk vardı, fakat Nazi Almanyasıyla bu daha da arttı. 1935’te çıkarılan Nürnberg Yasaları, Romanları vatandaşlıktan dışladı. Ardından gelen zorunlu kısırlaştırma politikaları, seyahat yasağı, kimlik fişlemeleri ve kitlesel sürgünler – tüm bunlar Romanların yaşam alanlarını tamamen daralttı. Almanya’nın Bavyera eyaletindeki polisler Romanlarla ilgili her türlü nitelikte bilgi toplama, apaçık fişleme yapmakla görevlendirildi. 1905 yılında, Romanlara ait doğum, evlilik ve ölüm gibi pek çok kişisel bilginin yer aldığı bir kayıt çalışması, "Çingene Kitabı" adıyla yayımlandı ve 7.000 adet basıldı. Bu kayıt, Romanların sistematik şekilde izlenmesinin ilk örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir.1936 yılında ise Robert Ritter, Almanya Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Irksal Hijyen ve Demografik Biyoloji Araştırma Merkezi'ne müdür olarak atandı. Ritter, yaptığı sözde araştırmalar sonucunda Roman nüfusun yüzde 90’ının "melez kana" sahip olduğunu ve bu "yozlaşmış" kanın suç eğilimleri taşıyabileceğini iddia etti. Bu da onun gözünde, Romanların Alman halkı için bir tehdit oluşturduğu anlamına geliyordu. Bu ırkçı temellendirme doğrultusunda, tüm Romanların tutuklanması ve yerel yönetimlerin oluşturduğu toplama kamplarına gönderilmesi yönünde emirler verildi. 1935 ile 1938 yılları arasında Almanya'nın farklı şehirlerinde kurulan "Çingene kampları", Roman Soykırımı’nın (Porajmos) altyapısını oluşturan, soykırıma giden yolun ön aşaması niteliğindeydi.
1940’tan itibaren Romanlar trenlere doldurularak toplama kamplarına gönderilmeye başlandı. Yüzbinlerce Roman, Almanya’da, Polonya’da, Çekya’da, Macaristan’da ve Balkanlar'da sadece Roman oldukları için işkenceye, zorla çalıştırmaya, açlığa, hastalıklara ve ölüme maruz bırakıldı. Örneğin, binlerce Roman tutuklanarak Buchenwald, Dachau, Ravensbrück, Sachsenhausen ve tabii ki Auschwitz-Birkenau kamplarına gönderildi.
2 Ağustos 1944’ten sonra Romanlar yaşama nasıl tutundu?
Soykırımdan sonra hayatta kalan Romanlar için yaşama yeniden başlamak hiç kolay olmadı. Çoğu kişi ailelerini, topluluklarını, köylerini tamamen kaybetmişti. Geri döndüklerinde evlerinde hiçbir şeyin aynı olmadığını gördüler. Üstelik Romanlar, yaşadıkları bu soykırımı anlatabilecekleri bir alan da bulamadılar. Uzun yıllar boyunca ne Almanya ne de başka ülkeler Roman soykırımını resmi olarak tanıdı. Bu da iyileşmeyi, adalet arayışını ve toplumsal onarıcı süreci geciktirdi.
Nazilerin soykırımında Romanların arkada kalmasının sebebi nedir?
Acıların hepsi aynı ve kıyaslanamaz aslında. Burada önemli olan şuydu: Neden Roman Soykırımı duyulmadı? Roman Soykırımı uzun yıllar görmezden gelindi, tarih kitaplarına bile girmedi. Hatta Almanya bile uzun süreler bu soykırımı tanımadı ve özür dilemedi. Bunun birçok sebebi var aslında. Roman karşıtlığı, yani anti-Romanizm, Avrupa’da tarihsel olarak çok yaygındı. Bir başka sebep de Romanların dağınık yaşaması ve kurumsal temsillerinin zayıf olmasıydı. Arşivlere ulaşmak, tanıklıkları derlemek, hukuki süreçlere erişmek çok daha zordu. Ayrıca birçok Roman, soykırımda hayatını kaybeden yakınlarını kaydettiremedi bile; çünkü kimlik belgeleri ya yoktu ya da geçersiz sayılıyordu. Tabii tekrar etmekte fayda var: Roman/ Çingene karşıtlığı oldukça yaygındı. Nazi dönemi yaşanan soykırım dışında da Romanlar birçok yerde hak ihlaline maruz kaldı.
Romanlar kamplarda neler yaşadı?
Kamplarda Romanlar hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük işkencelere uğradı. Zorla çalıştırıldılar, aç bırakıldılar, dayak yediler, tıbbi deneylerde kullanıldılar. Roman çocuklar soğukta çıplak bırakıldı, farelerle dolu koğuşlarda yaşatıldı. Ünlü Nazi doktoru Josef Mengele, Roman ikiz çocuklar üzerinde kan değişimleri, ilaç enjeksiyonları, doku testleri gibi acımasız deneyler yaptı. Roman çocuklar onun için “denek”ti. Kamplarda en aşağı tabakalarda yer alan Romanlar, insan dışı birçok muameleye deneye maruz kaldılar.
Günümüze ulaşan Roman soykırım tanıklıkları var mı? Örnekler vermeniz mümkün mü?
Evet, var. Örneğin, Settela Steinbach, 9 yaşında bir Sinti kız çocuğu. Auschwitz’e gönderilmeden önce çekilen trende başı sargılı bir fotoğrafı var – bu görüntü Roman Soykırımı’nın sembollerinden biri hâline geldi. Uzun süre kimliği bilinmeyen bu çocuğun aslında bir Roman olduğu ancak yıllar sonra ortaya çıktı.
Bir başka örnek, Raymond Gurême, Fransa’daki Roman kamplarından sağ kurtulan bir tanık. Hayatı boyunca mücadele etti, anılarını kitaplaştırdı. O ve diğer tanıklar sayesinde bugün bu hafıza daha güçlü. Kendisi insan hakları aktivisti olarak Romanların hakları için mücadele etti.
Józef Sadowski, Maria Lisiecka, Maria Barayai, Ignatz Horvath, Ceija Stojka, Elsa Baker, Rita Prigmore, Margarethe Kraus ve tabii sayamadığım kurtulanlar..
Türkiye’den kampa alınan Romanlar oldu mu?
Bildiğimiz kadarıyla kimse yok.
2 Ağustos’un kabul edilmesi nasıl oldu ve bu kabul dünyadaki Romanları nasıl etkiledi?
2 Ağustos’un Roman Soykırımı Anma Günü olarak kabul edilmesi uzun ve zorlu bir mücadele sonucunda mümkün oldu. Bugün o mücadeleden azim alıyoruz. Özellikle 1990’lardan itibaren Roman hakları hareketleri, bugünü anma çağrıları yapmaya başladı. 2011’de Avrupa Parlamentosu, Roman Soykırımı’nın tanınması yönünde bir karar aldı. 2015 yılında ise Avrupa Komisyonu, 2 Ağustos’u resmi anma günü olarak kabul etti.
Bu kabul, Romanlar açısından çok önemliydi çünkü ilk kez Avrupa düzeyinde yaşananların bir “soykırım” olarak adlandırılması, hem tarihsel adalet hem de kolektif hafıza açısından büyük bir adımdı. Genç Romanlar, artık bu geçmişin izini sürebiliyor; anma törenleri yapılıyor, müzeler kuruluyor ve hafıza çalışmaları destekleniyor. Ama hâlâ birçok ülkede yeterince tanınmıyor. Türkiye’de de bu anmanın daha görünür hâle gelmesi gerekiyor.
Genel olarak dünyada ve Türkiye’deki Romanların durumunu kısaca özetleseniz ne dersiniz? Soykırım devam ediyor mu?
Romanlara yönelik soykırım sona ermiş olabilir; ama ayrımcılık, dışlanma, yoksulluk, polis şiddeti gibi yapısal sorunlar hâlâ devam ediyor. Roman çocuklar dünyanın her yerinde hâlâ ayrı okullara gönderiliyor, sağlık ve barınma haklarına erişemiyor. Türkiye’de Romanlar hâlâ çadırlarda yaşıyor, güvencesiz işlerde çalışıyor, sistematik ayrımcılıkla mücadele ediyor. Yani, açıkça söylemek gerekirse, soykırımın sosyal izleri, yapısal dışlamalar, bugün de başka biçimlerde sürüyor. Biz de mücadelemize devam ediyoruz. Opre Roma…
* Opre Roma: Romanlar yükseğe!


