‘200 yıl önceki çiçeklerin tazeliğini istedim’
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Dirimart Dolapdere’nin önündeyim. Birazdan içeri gireceğim ve Sarkis’ten yeni sergisi ‘Edirnekâri Çerçeveli Beş İkona’yı dinleyeceğim. Çağdaş sanatın en önemli isimlerinden biriyle görüşmek elbette heyecan verici. Derin bir nefes alıp galeriden içeri adımımı atıyorum. Beni önce duvardaki yeni eserleri karşılıyor. 200 yıllık Edirnekâri çerçeveler, içine yerleştirilmiş aynalar ve yüzeyine parmakla uygulanan rengârenk boyalar... Çerçeveler adeta tazelenmiş, yeni bir yaşam kazanmış gibi... Sonra içeri geçiyorum ve sanatçıyla sohbete başlıyoruz.
◊ Bir yazıda okumuştum Edirnekâri işlerde imza olmadığı, ortaklaşa yapılan bir iş olduğunu. Sizin eserlerinizde de o kolektif ruh vardır. Edirnekâri çerçeveler kullanmak bilinçli bir tercih miydi?
Hazer (Özil, Dirimart’ın kurucusu) bana ilgileneceğimi tahmin ettiği birtakım sunumlar gönderir. Geçen yıl baktım, ahşap üzerine 15-20 tane çizim, Edirnekâri olduğunu bile bilmiyordum. Hakikaten çarptı beni. Ve o an, ne yapmak istediğimi de hemen gördüm.
◊ Neydi yapmak istediğiniz?
Floransa’da 1966’da müthiş bir fırtına yaşanıyor. O sırada kutsal bir yeri de su basıyor. Orada 1280’lerde doğan bir yapıt var, ahşabın üzerinde bir İsa. Cimabue o yaptığı figürle bir çığır açıyor çünkü İsa’nın yüzünün insana daha yakın çizildiği ilk figür. O yapıt suların içinde kalıyor. Ve sular gittikten sonra bakıyorlar ki yarısı gitmiş. 10 sene bu yapıtın onarılması için araştırmalar sürüyor. Sonunda resmin hangi renk boyalarla yapıldığını analiz ediyorlar, 8-10 tane renk buluyorlar. Ve restoratör eller selde oluşan boşlukları o renkleri yan yana getirerek, nokta nokta dolduruyor. Baktığınız zaman ressamın çizdikleri var, boşluklar var ve boşlukların içinde soyut bir şekilde konulmuş noktalar var. Göz onları birleştiriyor. Tıpkı empresyonist sanattaki gibi...
◊ Ve Edirnekâriler size bunu hatırlattı...
Aslında o anda kafamdakileri yüksek sesle arkadaşlara anlattım: “Bunlarla çerçeve yapalım, içinde ayna olsun, üzerinde parmak izleri...” Ve sordum “İki asır önceki boyaların o zamanki renklerini üretebilir miyiz” diye. Hazer “Yaparız, Sarkis” dedi. Sabancı Müzesi’yle iletişime geçildi, laboratuvara gidildi (Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Merkezi) ve boyalar yapıldı.
◊ Boyalar Paris’teki stüdyonuza mı gönderildi?
Birkaç kavanoz örnek gönderdiler. Orada denemelerini yaptım. Çünkü
200 yıl önceki renklerdeki çiçeklerin tazeliğini istiyordum. “Bunlar çıldırmış” diyeceksiniz belki ama her bir eser
bir günde bitecek şekilde hazırlandım. Hepsi aynı gün doğsun, biri diğerinden eski olmasın... Eserlerin künyelerinde eserde parmak izi olan arkadaşların isimleri de var.
◊ 1964’ten beri Paris’tesiniz. Bir röportajınızda “Atölyeme zihnim pırıl pırıl giderim” demiştiniz. Böylesine kaotik bir dönemde bu sıkıntıları atölyeye taşımamayı nasıl başarıyorsunuz?
Bu sergideki ilk ikon doğduğunda eşime (Işıl Akyüz) fotoğrafını çekip gösterdim. Bana “Sen” dedi “2. Dünya Savaşı sırasında Matisse’i, yaptığı işlerin bu savaşı taşımadığını söyleyerek galiba eleştirmiştin”. Haklıydı, bu konuda bir araştırma yapmıştım. Mesela Picasso’nun, çok az kişi bilir ama natürmortları vardır o dönem yapılmış. Onlara baktığımda asit renkli olduklarını fark ettim. Hani bir sıvı koyarsın, yakar... Ve yaprakları dikenli olan çiçekler yapmıştı. Bütün sanatçılar, düşünürler, felsefeciler dünyanın durumunu hissediyoruz. Bugüne kadar her zor devirde şaheserler yaratılmıştır. Ama bağıra çağıra değil. Ben nasıl yaşatıyorum güzellikleri? Bu güzellikleri nasıl suluyorum? Ta nereye gittim... 1288’e gittim, 1966’ya gittim. Kapsıyoruz bunları.
◊ Yıllar önce Robert Plant’e (Led Zeppelin) “Aynaya baktığınızda yüzünüzde ne görüyorsunuz” diye sormuştum. Bu soruyu size yöneltsem yanıtınız ne olur?
Yüzümle ilgili galiba bir yapıtım yok ama bundan birkaç yıl önce atölyemde bir kaza geçirdim. Kafamda yara vardı, kurudu. O zaman çocukluğum tuttu herhalde, fotoğrafını çektim. Sonra bir taş buldum. Birkaç milyon yıllık. Taşın içinde kırmızı bir leke vardı. Onu fotoğrafın üzerine koydum. Yoksa aynada kendine bakan biri değilim. Ama insanlara çok bakarım. Atölyemde 46 lamba vardır. Her gün çıkarken onları teker teker kapatırım. Bütün yapıtlarımın suratlarını bilirim.
‘Bakarken öğreniyorsunuz’
◊ Paris’tesiniz ama eserlerinizde sanki Türkiye’deymişsiniz gibi toplumsal süreçleri takip ettiğinizi anlayabiliyoruz...
Türkiye’den hiç kopmadan yaşadık. Birazdan dışarıdaki konteynerin içindeki eseri size göstereceğim. Cihat Burak’ı
bilir misiniz? İstanbul Modern’de bir Nâzım Hikmet portresi vardır. Gözleri açık, ağzından kan akar... Onu Cumhuriyet tarihinde yapılmış en önemli portre olarak görüyorum. Ama müzede gördüğümde şunu söyledim: “Bu eseri sanat izleyicisi görmüyor.” Bakarken ne oluyor, öğreniyorsunuz. Bakmamız lazım ve bakıldığını hissettirmemiz lazım. Nâzım’ın o eserdeki yüzünü çektim ve dört tane vitray yaptım. Birinde başını ters çevirdim, kan yukarı çıkıyor. Gözleri yaramaz bir çocuğunki gibi. Yaşıyor. Bir diğerinde yan çevirdim, ifadesi değişiyor... Bu yapıtı sevgiyle kızgınlık arasında gidip gelen bir duyguyla yaptım.
Bu sergiler de var
‘Nakarat’, Canan Tolon, Dirimart Pera
Sanatçının galerideki üçüncü kişisel sergisi 12 büyük boyutlu eserden oluşuyor. Sergide doğa artık sessiz bir fon değil, bir film şeridinin sürekli tekrar eden karesine sıkışmış bir nakarat gibi birbiri ardına sıralanan döngüyle yankılanan, bastırılmış bir ses olarak karşımıza çıkıyor. 28 Eylül’e kadar ziyarete açık.
‘Kadife Bakış’, Nilbar Güreş, Arter
Küratörlüğünü Emre Baykal’ın üstlendiği sergi sanatçının erken dönem işlerinden yeni eserlerine uzanan geniş bir seçkiyi sunuyor. Sergi; insan, hayvan, bitki ve mitolojik öğelerin iç içe geçtiği, sürekli dönüşen çok renkli bir dünya kuruyor. 11 Eylül’den itibaren gezilebilir.
‘Birlikte/Togaether’, Suzanne Lacy, Sabancı Müzesi
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Amerikalı sanatçı ve eğitimci Suzanne Lacy’yi ağırlamaya hazırlanıyor. ‘Birlikte/Togaether’ başlıklı sergi sanatçının video enstalasyonları ve kolektif üretimlerini Türkiye’de ilk kez kapsamlı biçimde bir araya getirecek. 12 Eylül’le 14 Aralık arasında.


