397 yıl hapsim istendi 7 yıl yargılandım, aklandım Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Aziz Kocaoğlu, yaklaşık 15 yıl İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulundu. Başkanlıktan ayrıldıktan sonra spor yapıyor, okuyor, arkadaşlarını ziyaret ediyor, iddialı olduğu tavlayı da oynamayı ihmal etmiyor. Aktif siyasetten ayrıldığını, hiçbir yere aday olmayacağını söylüyor ama partisinin iktidara gelmesi için “partili olarak” elinden gelen çabayı da göstereceğini, bu şekilde “siyasete devam” dediğini de belirtelim.
Aziz Kocaoğlu, “İnanın, başkanlığım döneminde 18 saat çalışıyordum. 15 yıl hep böyle çalıştım. Gece 03.00’te belediyeye ait çalışma yerlerini dolaşıyordum. Yanlış yapıldığını gördüğümde ‘teftiş fırçası’ da atıyordum. İstihdam konusunda da alabildiğine hassasiyet gösteriyordum. Emekliliği gelen işçi nasıl olsa emekli olacak diye çalışmıyor. O çalışmayınca aynı yerde olan diğer işçi de işi gevşetiyor. O yüzden, emekliliği gelenin kıdem, ihbar tazminatlarını veriyor, emekliye ayırıyordum. Toplu sözleşmelerde de hep işçiden yanaydım” diyor.

Kocaoğlu, Saygı Öztürk’ün sorularını yanıtladı.
397 YIL HAPSİ İSTENDİ
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde gözaltılar başlayınca, Aziz Kocaoğlu da destek olmak, moral vermek amacıyla sabahın erken saatinde belediyeye gelmişti. Sıkça, “İnşallah bir şey çıkmaz” diyordu. Aslında ilk gözaltılar başladığında niçin gözaltına alındıkları da bilinmiyordu.
Aziz Kocaoğlu da belediyede zor günler geçirmişti. Hakkında tam 397 yıl hapis cezası istendi. Başkanla birlikte 130 belediye görevlisi de yargılandı. Yargılama 7 yıl aradan sonra beraatle sonuçlandı. Günümüzde, “yatarı” olmayan suçlardan bile insanlar tutuklanırken, 397 yıl hapsi istenen Aziz Kocaoğlu’nun tutuklanmamasına bugün şaşırıyoruz.
Bugün Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere tutuklanan belediye başkanlarının yaşadığı sıkıntıları 397 yıl hapsi istenen İzmir’in eski Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da 2011-2017 yılları arasında farklı yaşamıştı. Kocaoğlu şunları anlatıyor:
O SORULARA TEPKİ GÖSTERDİM
“Hakkımda açılan davaya rağmen görevden alınmadım, tutuksuz yargılandım. İfadeye çağırdılar beni. Saçma sapan şeyler sordular. Ben de savcıya biraz sert konuştum. Avukatlar olayı yatıştırmak için ‘Başkanımız sinirlidir’ dediler. Çünkü, sorduğu soru, soru değildi. Ben de “Bu sorulacak soru mu?” diye tepki gösterdim. Mahkemede ilk savunmamı yaparken, mahkeme başkanı, ‘Sayın beyefendi’ deyip bana belediye yasasını anlatmaya başladı. Kendisine, ‘Eğer siz belediye yasasını azıcık bilseniz bizim burada işimiz yoktu’ dedim. Ben konuşurken, mahkeme başkanının sözümü kesmesi üzerine, ‘Bir daha benim sözümü kesme’ diye tepki gösterdim.
Bizi yargılayan, operasyonu yapanlar tamamen siyasallaşmış kişilerdi. O zamanın başsavcısı da, mahkeme başkanı da FETÖ’cü oldukları için ihraç edildi. Bunlar gittikten sonra bir hakim geldi beraat kararı verdi, evlere şenlik. Yani hukuk dersi verir gibi lehimize berat kararı verdi. Savcının esas hakkındaki görüşü de çok kıymetliydi. Gerçekten ders niteliğindeydi.
4,5 MİLYON İZMİRLİ YANIMIZDAYDI
Yargılandığımda Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Oyan ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel hep yanımdaydı. O zaman genel merkezden destek gördüm diyemem. Ama her duruşmada Bayındır ilçemizin çiçek tarlasında çalışan kadınından, kooperatif üyesine, fidan kooperatifinden, süt kooperatifinden, köylülerden, ziraatçilerden, iş adamlarına, sanayi odası başkanına, ticaret odası başkanı, parti ayrımı olmadan herkes yanımızdaydı. Açıkçası İzmir sahip çıktı, arkamızda durdu. Gelenler parti ayrımı da gözetmemişti. Herkes arkamızda durdu ve işte yedi sene sonra da beraat ettik.
Mahkemede de, ‘Beraber çalıştığım bürokratların hepsine sonuna kadar kefildim. Hepsini tanıyorum. Ahlaklarından, bilgilerinden eminim. ‘Onların bir şeyi yok’ dedim. Ama geriye kalan bilmediğim adama ne diyeceğim ben?”
DAĞITMAMI İSTEDİLER
Adliyeye gittiklerinde Atatürk Meydanında en az 40-50 bin kişinin biriktiğini, miting alanına döndüğünü anlatan Aziz Kocaoğlu vatandaşın güven ve desteğinin önemli olduğunu vurguladı. Kocaoğlu o gün yaşadıklarını şöyle aktardı:
“Eğer adliyeye götürüldüğüm gün belki 40 bin 50 bine yakın insan orada toplanmamış olsaydı, beni tutuklayabileceklerdi. Bana ve hep yanımızda olan dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Alaattin Yüksel’den, kalabalığı dağıtmamız konusunda ricada bulundular. Ben de kendilerine, ‘Bu insanları biz toplamadık ki biz dağıtalım. Dağıtmak istiyorsanız siz dağıtın’ dedim.
DİRENİŞ KAYYUMU ÖNLEDİ
Eğer o gün on binlerce İzmirli toplanmamış olsaydı beni tutuklayacaklardı. Beni, toplumun baskısından dolayı tutuklamadılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması da halkın tepkisiyle önlendi. Eğer gevşek bıraksalardı, büyük ihtimalle İstanbul’a kayyum atanırdı. O zaman da iyi bir direniş oldu. Bu direniş, kayyumu önledi. Toplumun tepkisini ister istemez, dikkate almak zorundalar. Yapacaklarını da zamana yaymaya çalışıyorlar.”
DESTEK MİTİNGLERİ SÜRMELİ
Ekrem İmamoğlu ve tutuklanan arkadaşlarına destek olmak amacıyla CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sürdürdüğü il ve ilçe mitinglerini doğru bulduğunu belirten Kocaoğlu, “Evet, Ekrem İmamoğlu’nun arkasında bütün örgüt var, genel merkez var, belediye başkanları var, milletvekilleri var, benim arkamda siyasetten iki kişi vardı, ama 4,5 milyon İzmirli de bizimle birlikteydi” diyor.
Yapılan mitingleri son derece doğru bulduğunu belirten Aziz Kocaoğlu, açıklamasını şöyle sürdürüyor:
“CHP, şahıs partisi değil. 100 yıllık bir parti. Bu partinin sahibi üyeleri, oy verenler. Partimizin geleneği, göreneği, sağduyusu var. CHP Genel Başkanlığı döneminde İsmet İnönü yenilmedi ama Bülent Ecevit kazanıyordu; İsmet Paşa yenilmedi ama istifa etmek zorunda kaldı. Millet, Ecevit için karar verdi. Bu parti zamanı gelince İsmet Paşa’ya bile ‘Gönlümüz İsmet Paşa’da ama artık yaşlandı’ dedi. Örneğin, babam 1950’den beri CHP kurultay delegesiydi. Kurultayda İsmet Paşa’ya değil, Ecevit’e oy vermiş. Ama İsmet Paşa’ya oy vermemenin ezikliğini yaşadı. ‘İsmet Paşa da çok yaşlandı, değişim lazımdı’ diye kendi kendini teselli ederdi. Yani, CHP böyle bir parti. Türk siyaseti, Türk insanı ne kadar erozyona uğrasa da bu partide yine büyük bir maya var.
Destek mitingleri kesinlikle sürdürülmeli. Hukuk devleti olsa, hukuk olsa, güçler ayrılığı olsa, hâkimler tarafsız olsa, bunlara gerek yok. O zaman adaleti beklersiniz. Adalet yok ki bekleyeyim. Olmayan şey beklenir mi? Öyle değil mi?”
SİYASETTE DİK DURACAKSINIZ
Aziz Kocaoğlu, “Siyasette bir yere soyunduysanız, kelleyi koltuğa almak zorundasınız. Tamam, kimseye saygısızlık yapmayacaksınız, kimsenin hakkını hukukunu yemeyeceksiniz. Ama izzeti nefsinizi, namusunuzu ölümüne kadar koruyacaksınız. Dik duracaksınız. Şimdi Türkiye’de herkes İmamoğlu’nun gözünün içine bakıyor. Örneğin ben de cezaevinde ziyaret ettim. Çok moralli gördüm. ‘Proje üretiyorum’ dedi. Yani boş durmuyor. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili yol haritasını belirliyor.
Siyaset, ilçenin mutfağında mahallede öğrenilir. Meclis üyeliği, Belediye Başkanlığı bilmem ne siyaseti öğrenemezsin. Tepeden inme siyasetçi olmaz” görüşünde.
TUNÇ BEY’İN BİR ŞEYİ YOK
İzmir’in önceki dönem Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ve bazı bürokratların tutuklanmasını şöyle değerlendirdi:
“Benim bildiğim arkadaşlarda hiçbir şey yok. Tunç Soyer Bey’de de bir şey yok. Ortada İZBETON şirketi yönetim kurulunun imzaladığı karar var. Başkanın bir yere imza atmasının belediye kanununa göre yetkisi bile yok. Onun için dönemin başkanını ilişkilendirecek bir şey yok. İnanıyorum ki tutuklananlar da çok kısa sürede serbest kalır. İZBETON dediğimiz bizim beton ve asfalt işini yapan şirketimizdir. Tunç Başkanın da, oradaki bürokratların da bu tür iddialardan suçlanması, hele tutuklanması doğru değil. Belediye başkanlarımızı itibarsızlaştırmak istiyorlar.”
AİLELERİNİ YALNIZ BIRAKMADI
Aziz Kocaoğlu döneminde açığa alınan maaşlarının önemli bir bölümünü alamayan belediye görevlileriyle ilgili anlatılan ilginç bir olay var. Aziz Bey’e, maaşları kesilen belediye görevlilerine cebinden maaşlarını ödediğini öğrendiğimi sordum. Aslında bu bölümün yazılmasını istemedi ama Aziz Başkanı tanımamız açısından önemli bir ayrıntı ve örnek bir uygulama olduğu için affına sığınarak anlattığını yazıyorum:
“Ben o zaman kendi iş yerimden aldığım parayı cezaevine giren ve maaşı kesilen arkadaşlarıma ödedim. 2011’in parasıyla 1 milyon lira kendi servetimden para harcadım. Ne olacak gittik hanımla beraber. Bodrum katında bir kadın, ortaokul birinci sınıfta bir erkek çocuğu, kadın çalışmıyor. Kocası işçi içeriye alınmış. 1.734 lira maaş alıyor. Dışarıya çıktım, çok kötü oldum. Eşim koluma girdi, o daha metanetliydi.
Oradan, özel kaleme telefon edip kimin ne kadar maaşı kesildiyse bunların maaşlarının benim hesabımdan ödenmesi için talimat verdim. Maaşı kaç liraysa aynı miktarda para verdim. Helali hoş olsun hepsine. Öyleyse bu günler insanlıkta, her şey bu işte. Dostlar bu günler için lazım. Yoksa her şey güzelken, dost çok.”


