ABD İpler benim elimde dedi
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
"Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte olmak bir zevk, ve biz aslında uzun zamandır arkadaşız, hatta benim haksız yere sürgünde olduğum dört yıl boyunca bile — anlaşıldığı üzere, manipüle edilmiş bir seçim. Bilirsiniz, o manipüle edilmiş seçimleri herkesten iyi bilir, ama ben sürgünde olduğumda bile arkadaş kaldık. diye başladı Trump, Erdoğan ile basın toplantısına…
“35 yıl hapis cezası yemiş Brunson’ı ben istedim diye bıraktı, ama sert adam” diye devam etti.
Erdoğan’ın ekibi için “Ben bunları herkesten iyi tanırım, çok zekiler, keşke bu kadar zeki olmasalardı” dedi…
Trump konuşmasının 15. saniyesinde "Hileli (manipüle edilmiş) seçim işini en iyi o bilir" dedi, delegasyon da kimse cevap vermedi... Sırası da değildi...
Ancak tercüman tercümeye Trump konuşmaya başladıktan 1 dakika 20 saniye sonra başlıyor.
Trump Erdoğan'a sözü verdiğinde 1 dakika 58 saniye geçmişti.
Erdoğan'ın seçim kaybedince Kongreyi basan Trump taraftarları gibi bir kitle olayı yaşamadı. İstanbul seçimini tekrar etti hepsi bu...
Hatalı bir karardı. Kaybetti.
Söz verilince kendisinin manipüle edilmiş seçimleri iyi biliyor olmasına dair imadan neyin kastedildiğini sorabilirdi.
Ya tercih etmedi ya tercüme kaybına uğradı...
Trump sadece İstanbul seçimi üzerinden mi Erdoğan'a “o da hileli seçim işlerini iyi bilir” dedi yoksa 19 Mart sonrası "siyaset dizayn edildi" iması mı yaptı bilmiyoruz...
***
“Rus petrolünü alma” dedi.
Boeing uçaklarını sattı.
“CATSAA’yı da kaldırabilirim” dedi.
Erdoğan vakarını korumaya çalıştı.
En önemlisi Trump “ sadece ‘meşruiyet’ versek yeter” düşüncesinde miydi?
F-35 ve savunma alımları cephesi
ABD'nin, F-35 programına geri dönme karşılığında Türkiye’den S-400 sistemlerini devretmesini veya kontrolünü ABD’ye bırakmasını istediği yönünde özel görüşmelerde iddialar bulunuyor.
Ancak Türkiye bu iddiaları resmi olarak reddetmiş ve kamuya doğrulanmış bir anlaşma yok.
Trump "Patriotları da ele alacağız, Patriotlar en iyi sistem. F-35 istiyorlar" dedi.
"CATSAA yaptırımlarını kısa sürede kaldırabiliriz" dedi.
Bir teoriye göre ABD, S-400 sistemini doğrudan incelemek istedi. Tam bir üniteye erişim, Amerikan mühendisleri ve istihbaratına önemli imkânlar sunabilir.
ABD/NATO güçlerinin kullanabileceği olası zayıflıklar veya karşı önlemler oldukça önemli bir kapasite sağlanmasına fayda sağlayabilir.
Tabi şimdiye kadar gelip bakmadılarsa...
ABD tarafı Türkiye'den S-400’leri kendilerine devretmesini kamuya açık bir şekilde talep etmedi.
Washington’daki bazı düşünce kuruluşu tartışmalarında bu tür bir seçenek gündeme gelmişti.
Temmuz 2024’te ABD savunma/istihbarat yetkililerinin Türkiye’yi ziyareti sırasında ABD tarafının Türkiye’ye S-400 sistemlerini ABD kontrolüne örneğin İncirlik Üssü’ne vermesi durumunda F-35 anlaşmasının yeniden canlandırılabileceği fikri gündeme getirilerek sızdırıldı.
İddia edilen öneriye göre Türkiye füzeleri kendi topraklarında tutacak ama sistem ABD’nin yargı ve kontrolüne tabi olacaktı.
Dolayısıyla, resmî olarak kayıt altında olmasa da, sistemi ABD’ye devretmek, Erdoğan’ın F-35 anlaşmasına dönmesi için bir pazarlık kozu olabilir.
Kongre’nin tutumu
ABD Kongresi, Türkiye’nin F-35 programına erişimini ve CAATSA yaptırımlarından muafiyetini doğrudan Rus S-400 sistemine sahip olmasıyla ilişkilendirmekte.
Parti ayrımı gözetmeksizin yasa koyucular, Türkiye S-400’leri kaldırmadığı, sökmediği veya devretmediği sürece F-35 satışlarının yeniden başlamasının ABD yasasını ihlal edeceğini belirtti.
En makul çözüm Rusya’nın geri alması olabilir. Özellikle Rusya'nın Akkuyu santralindeki yatırımı durmuşken finansı buraya sayabilir mi?
Ankara, F-35 Ortak Programına, -uçak bedeli hariç- zaten ödenmiş 1,4 milyar dolar için geri ödeme talep etmedi. Bu hesap F-16'lara kredi edildi.
Bu programın yeniden katılımını tamamen bıraktığını gösterebilirdi. Türkiye “geri ödeme kartını” saklı tuttu çünkü Erdoğan F-35'e yeniden katılım umutlarını gündemde tutmayı tercih etti.
Türkiye, sözleşme ihlali için ABD federal mahkemesinde veya uluslararası tahkimde dava açmayı düşünebilirdi, ancak başarı şansı düşüktü. Egemen dokunulmazlık ve Mutabakat Muhtırası’ndaki (MoU) güvenlik istisnaları engel teşkil edebilirdi.
ABD hükümeti, politika temelli muafiyet nedeniyle ABD’de dava açılamayacağını iddia edebilirdi.
F-35 Anlaşma Muhtırasıysa ABD ve diğer ortaklara güvenlik gerekçesiyle bir ortağı askıya alma veya çıkarma konusunda geniş takdir yetkisi vermekteydi ve ABD, S-400’lerin bunu tetiklediğini savunuyor.
***
Türkiye uluslararası tahkim gibi ihtilaf çözümü mekanizmalarını da harekete geçirmedi
Bu Washington’da bazı çevreleri haklı çıkaran bir karar olarak okunabilirdi.
ABD Kongresi ve Dışişleri Bakanlığı, 2021–23 arasında $1,2 milyarı F-16 Block 70 ve modernizasyon kitleri satışları çerçevesine aktarmayı kabul etti.
Bu, ülkelerin ortak savunma programlarından çıkarıldıktan sonra nakit tazminat talep edemeyeceği emsali yaratmamak için “ayni türünden ödeme” olarak sunuldu.
Kalan bakiye nasıl ödenecek göreceğiz.
Geçmişteki savunma işlemlerinde ABD yardım kredileri ve dengeleme ticaret anlaşmaları ile ödenmesi mümkün.
Uçakların teslimatının 2027’de başlaması, ilk teslimatların yıl sonunda yapılması öngörülüyor.
F-16 anlaşmasının orijinalineki 23 milyar $’lık anlaşma (40 jet + 79 modernizasyon kiti) sadece 40 jet için 7 milyar $’a düşürüldü; modernizasyon kitleri ise dahil değil.
Trump yaptırımları esnetebilir mi?
Başkan olarak Trump, iş çözme yönünde sinyal verebilir.
Yaptırımları kaldırmayı, silah satışına izin vermeyi veya kurumlara baskı yapmayı müzakere ve teklif edebilir.
Ama Kongre olmadan yasaları aşamaz.
Yani, S-400’leri devretme veya etkisiz hale getirme gibi uyum sağlanmadan, Kongre muhtemelen F-35 teslimatını engeller.
Trump’ın bazı ABD taleplerini yerine getirmesi durumunda “bir çözüm bulabiliriz” dediği gereklilik ABD kontrolüne verilmesi mi bilmiyoruz.
Rusya’dan petrol alımını durdurmak, Gazze rehine diplomasisinde işbirliği yapmak veya nükleer enerji anlaşmaları, Boeing satışı bu işe yetmez.
Capitol Hill açısından S-400 hâlâ müzakere edilemez kırmızı çizgi.
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack oval görüşme sonrası yaptırımlar için olan soruma “NDAA için Kongre’nin sürece dahil olması gerekir. NDAA için, belirli şeylerin yapılmasını gerektiren özel yollar var. Eğer o şeyler yapılırsa…
Başkanın CAATSA’yı muaf tutma yetkisi var. Başkan her zaman Kongre ile iç içe, dolayısıyla bunun hakkında onlarla konuşuyor. Burada bireysel bir karar yok, çünkü iki ayrı yasa var. CAATSA ve NDAA. NDAA kapsamında başkan tek başına karar veremez; ama her zaman başkan, iş birliği içinde hareket eder.” ifadeleriyle yanıt verdi.
Erdoğan sonrası perspektif ve ekip
Devlette devamlılık esas. Başkan Trump bir önceki görüşmede Erdoğan’ın ekibini “anlaşma yapılması kolay” bir ekip olarak nitelemiş ve ekipteki karakterlerin Hollywood’da bile bulunamayacağını ifade etmişti.
Bu kez “ne kadar zeki bir ekip, keşke bu kadar zeki olmasalardı” şeklinde konuştu.
Bu ekipte MIT başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Var. Oval Ofiste Trump’ın hizasındaki yandaki kanepede ilk sırada Başkan Yardımcısı JD Vance, yanında Dışişleri Bakanı ve onun yanında Savunma Bakanı Pete Hegseth oturmaktaydı.
Türkiye tarafındaki yan koltukta ise en başta Hakan Fidan, yanında Savunma Bakanı Yaşar Güler ve onun yanında Enerji Bakanı vardı. Başkanların tam karşısındaki koltukta ise İbrahim Kalın oturmaktaydı.
Fidan’ın Erdoğan sonrası için bir numaralı aday mı yoksa damat ve Bilal Erdoğan’dan sonramı geliyor göreceğiz.
Elbette opu getiren takımı kurmak isteyecek. Ama kimden nasıl ses çıkar göreceğiz.
Teşkilat desteği kimin var, mevcut PR kampanyaları nasıl yürüyor? TikTok ile bu işler olur mu? Kiminki daha güçlü — bunları göreceğiz.
Bilal Erdoğan'ın elinde gençlik örgütü TÜGVA var. Filistin için sokağa çıkıyor. Bunlar kitle için avantaj.
Gelecek planlarında her lider bahsi, iyi anlaşacağı, gelenlerin kendisine zulüm etmeyeceğini bildiği ve uluslararası güçlerin de onaylayacağı birilerine devretmek ister.
Bu öyle bir durum ki, bazen kazanan bile sevinemez.
Meşruiyet atfı
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack, Trump’ın ağzından: “Erdoğan’a istediği meşruiyeti veriyoruz. Başkanımız ‘Bundan bıktım, ilişkilerde cüretkar bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim’ dedi. Neye ihtiyacı var diye sordum, ‘meşruiyet’ dedi.” ifadelerini kullanmıştı.
Barrack Perşembe günü Oval Ofis önünde, meşruiyet ile Trump’ın neyi kast ettiğine dair bana yaptığı açıklamada, ABD açısından Kongre nezdinde Erdoğan’ın NATO ve Rusya ilişkileri nedeniyle eleştirildiği ve bu açıdan meşruiyeti kastettiğini söyledi.
Barrack’ın meşruiyet ve yaptırımlar konusunda Halk Tv’ye verdiği cevabın detaylarına bakalım:
”Dilin bir sorun olduğunu görüyorum… Saygı ile meşruiyet farklı şeylerdir. Türkiye neredeyse 60 yıldır mükemmel bir NATO müttefiki olmuştur. Bizim diğer müttefiklerimizden daha fazla F-16’ye sahipler.
Bizim giriştiğimiz her savaş siyasetten bağımsızdır.
Burada mesele, ABD başkanının demek istediği ‘bu ülke bölgesel istikrar için çok önemli ve bu hükümet elimizdeki tek İslami demokratik özerk hükümet olup, istikrarı her yerde sağlamaya çalışıyor'. Beyaz Saray’da ağırlanmaya ve benim dikkatimi almaya layıktır.”
Evet...
Türkiye'deki siyasi gelişmelerle ilgisi olmadığını belirtti.
Ancak Concordia Summitt’de Barrack “Türkiye bir demokrasi ama biraz otoriter.” ifadelerini kullanmıştı.
Yani “biz size saygı gösterelim siz de bunu Türkiye’de satın” diye denilmemiş.
Suriye, kendi kendini yönetme kavgası ve "Ortadoğu'da kabileler"
Barrack ayrıca Suriye’ye dair de başka bir meslektaşımıza konuştu:
“Her grup veya her azınlık için, bence yeni hükümetin kabul ettiği üzere, tek bir eğitim ve dini uygulama istiyorlar; işte bu da bir tür mimari gerektiriyor.
Merkezi bir hükümeti, tüm gruplara fırsat tanıyan bir federasyon haline gelmemesi için nasıl tasarlarsınız?
Bence bu oldu. Maalesef hızlandırmak zorunda kalındı. Erken olması talihsizlikti. (Suwayda’da olanlar için)Kimse devam etmesini istemiyor.
Hepimiz çözmek için çalışıyoruz. Bence yıl sonuna kadar, olanların bir tür mimarisini ortaya koymak, tüm çeşitli grupları ve öncelikleri güvenli bir şekilde dahil etmenin yolunu bulmak için çalışıyorlar ve bunu iyimser bir şekilde yapmayı hedefliyorlar.”
Barrack eğitim, dil ve dini özgürlük gibi tüm azınlıkların haklarını garanti eden merkezi bir hükümeti destekliyor.
Hepsi bu.
Ve bu tam olarak Türkiye’nin de istediği şey.
Ancak Türkiye, Irak'taki Peşmerge gibi Suriye’de Kürt askeri birliklerinin bulunmasını görmek istemiyor…
Görünüşe göre Tom Barrack da aynı hedefe doğru çalışıyor.
Fakat bu ABD diplomatlarının istediği bir şey olmayabilir.
***
Suriye’de ABD, Avrupa, Rusya, İsrail köşeleri tutmuş. Türkiye Kuzey’e ve merkezi yönetime odaklı.
Suriye’de rejim değiştikten bir gun sonra Fidan açıklama yapmıştı.
Türkiye’nin İHA’sının vurulduğunu da hatırlatalım.
Suriye’nin parçalanmasında Türkiye’nin politikasını da bir kez daha eklemekte fayda var…
Fenerbahçe-Şam takımı dostluk maçı ve Suriye’nin sisteme entegre edilmesi girişimi saygınlık için tarihi fırsattı…
Sonra Türkiye duruş değiştirdi.
Ama ABD hiçbir zaman güvenmedi.
Türk ordusu yeterince zayıflamamıştı. (Trump Perşembe günü Türkiye'nin ordusunu da övdü.)
Ergenekon operasyonları hedefe ulaşmamıştı.
Üzerine de yeni süreçler yaşandı.
Tüm bunlar olurken ABD ÖSO’yu destekleme gibi gerekçelerle topu Türkiye’ye attı.
Patriotları vermedi.
Türkiyeyi’de Rusya yanlısı ilan ediverdiler.
Perşembe günüyse Trump rejimin düşmesine dair “her şeyi Erdoğan yaptı, onun güçleri yaptı” diye tekrar etti.
Bakalım Ortadoğu'da bir sonraki film ne olacak.
Büyükelçi Barrack bölge için "Ortadoğu diye bir şey yok, köyle ve kabileler var, sömürgeci ülkeler sınırları çekti, ulus devlet yeni" dedi diye kızanlar da oldu. Ancak ulus devletin bölgeye sokulması kardeşliğin bittiği yer oldu.
Türkiye'nin Suriye müdahalesi de bu kapsamda aile içine kardeş kavgasına karışmaktı.
Gazze planı
Trump-Erdoğan görüşmesinden Gazzeye dair net bir işbirliği çıkmadı.
Ancak başkan Trump’ın BM Genel Kurulu’nda Arap ve Müslüman liderlere 21 maddelik bir barış planı sundu.
Planın başlıca ilkeleri hatırlayalım.
Kalan tüm rehine özgürleştirilecek, kalıcı ateşkes, İsrail’in Gazze’den kademeli çekilmesi öngörülüyor. Savaş sonrası yönetim planı Hamas'ı dahil etmeyecek. Güvenlik güçleri Filistinliler ve Arap/Müslüman askerlerden oluşacak.
Yönetim ve yeniden yapılanma için Arap ve Müslüman ülkelerden finansman sağlanarak radikalleşme karşıtı programlar hayata geçecek ve bunları Filistin Yönetimi’nin sınırlı katılımı takip edecek.
Plan, Gazze halkının kitlesel yerinden edilmesini içermiyor. Gazze’de mülkiyet haklarını koruyacak bir birim oluşturulması da öngörülüyor.
Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan olmadan bölgede barış olmaz.
Körfez İsrail'in savunma ve yüksek teknoloji sistemi ile ilişkili. Müslümanlar da bir araya gelmiyor.
Trump, Erdoğan ile görüştüğü gün aynı toplantıda Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhakına izin vermeyeceğini de açıkladı.
***
Türkiyenin, çıkarlarını gerçekçi ve tedbirli bir şekilde elde etmeye çalışması çok doğaldır orta büyüklükte bir devlet olarak, ama kendimizi kandırmadan NE ELDE ETTİĞİMİZ’i ve Trump’ın “ ben bazı şeyleri yapabilirim ama önce onun bazı şeyler yapması lazım” diye şarta bağladığı şeyleri de anlamaya çalışmadan olmaz değil mi?
Burdan vurmayalım ama ne elde ettik diye de mi sormayalım?


