Acil servislerde yoğunluk arttı: Sessizce yükselen tehlike! Grip sanılıyor, boğazı ‘jilet gibi’ yakıyor
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Bir süredir adını bile anmadığımız, hayatımızdan tamamen silinmiş gibi görünen koronavirüs, son günlerde sessiz ama hızlı bir şekilde yeniden gündeme girdi. Grip benzeri semptomlarla hastaneye başvuran çok sayıda kişiye Covid-19 teşhisi konulması, toplumda “geri mi dönüyor?” sorularını beraberinde getirdi. Özellikle kalabalık ortamlarda yayılımın hızlandığına dair veriler, uzmanları yeniden uyarı yapmaya sevk etti.
Çevremde art arda koronavirüs tanısı alanlar çoğalmaya başlayınca konuyu özel bir hastanenin acil servis sorumlusu olan Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Alpar ile Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Soysal’a danıştım.
Dr. Süleyman Alpar, “2025 yazına ait kesin vaka sayıları ve başvuru oranları açıklanmamış durumda. Buna rağmen, sahada çalışırken pandemi polikliniklerinin çoğunun kapanması ve koronavirüs şüphesi taşıyan hastaların doğrudan acil servislere yönelmesi nedeniyle başvurularda artış yaşadığımızı söyleyebilirim. Ayrıca meslektaşlarımızdan gelen geri bildirimler de yataklı servislerde ve yoğun bakımda koronavirüs hastalarının belirgin bir yükselişe geçtiğini doğruluyor” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ahmet Soysal, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre SARS-CoV-2 virüsünün global ölçekte 2025 yılı başından bu yana yeniden bir artış trendine girdiğini belirtti. Soysal, özellikle Mayıs 2025 itibarıyla test pozitiflik oranının yüzde 11’e yükseldiğini, temmuz ayında ise bu oranın yüzde 12’ye çıkarak zirveye ulaştığını söyledi. Bu artışın en belirgin şekilde Doğu Akdeniz, Güneydoğu Asya ve Batı Pasifik bölgelerinde gözlendiğini vurguladı.
Amerika Birleşik Devletleri’ne ilişkin güncel verileri de paylaşan Prof. Dr. Soysal, Ağustos 2025 itibarıyla acil servis başvurularında her 100 hastadan 1 ila 2’sinde Covid-19 pozitifliğine rastlandığını aktardı. Hastaneye yatış oranlarının ise 100 bin kişide 1,7 olarak bildirildiğini ifade eden Soysal, aynı dönemde kaydedilen toplam ölümlerin binde beşinin COVID-19 kaynaklı olduğunun altını çizdi.
‘NIMBUS VE STRATUS GİBİ YENİ OMİKRON ALT VARYANTLARI YAZ DALGASINA YOL AÇTI’
Nimbus (NB.1.8.1) ve Stratus (XFG) gibi yeni Omicron alt varyantlarının ortaya çıkması, dünya genelinde bir yaz dalgasına yol açtığını söyleyen Dr. Süleyman Alpar, “Dünya Sağlık Örgütü ve ABD verileri, özellikle çocuklar ve yaşlılar gibi hassas gruplarda test pozitifliğinin ve acil servis başvurularının arttığını, ancak şimdilik hastanelerin kapasitesini zorlayacak düzeye ulaşmadığını gösteriyor. Türkiye’de resmî veriler olmasa da benzer bir artış eğilimi gözlemlediğimi çok net bir şekilde söyleyebilirim” dedi.
ÖNCEKİ DÖNEMLERLE KIYASLARSAK BELİRTİLERDE BİR DEĞİŞİLİK VAR MI?
“Acil serviste karşılaştığımız koronavirüs vakaları, Omicron soylarının etkisiyle genelde üst solunum yolu enfeksiyonu tablosu çiziyor” diyen Dr. Süleyman Alpar, şu önemli bilgilerin altını çizdi:
“Burun tıkanıklığı veya akıntısı, öksürük, halsizlik, ateş veya titreme, baş ve kas ağrıları, boğaz ağrısı, hapşırma, nefes darlığı, ishal, mide bulantısı/kusma ve bazen tat‑koku kaybı gibi semptomlar en sık gördüklerimiz. Yeni varyantlarda da bu belirtiler büyük ölçüde değişmedi; ateş, öksürük, hapşırma, burun akıntısı, baş ve kas ağrıları hâlâ en sık şikâyetler. Bazı hastalarda bu tabloya ishal ve bulantı gibi sindirim sistemi şikâyetleri de eklenebiliyor.”
JİLET GİBİ BOĞAZ AĞRISINA DİKKAT!
Ayrıca Dr. Süleyman Alpar, “Öne çıkan Nimbus (NB.1.8.1) varyantı, halk arasında “jilet gibi boğaz ağrısı” olarak tarif edilen daha keskin boğaz ağrısı ile dikkat çekiyor” dedi ve ekledi:
-- İngiltere Ulusal Sağlık Servisi yetkilileri, bu varyantın belirgin bulgularının keskin boğaz ağrısı ve boyundaki lenf bezlerinde şişme olduğunu; bunun dışında yorgunluk, ateş ve kas ağrısı gibi klasik COVID semptomlarının da görüldüğünü bildiriyor. Ülkemizdeki ise Nimbus’un burun akıntısı, baş ağrısı, yorgunluk, hapşırma ve boğaz ağrısının yanı sıra mide bulantısı, kusma ve ishal gibi sindirim sistemi ile ilgili şikâyetler yapabildiği gözlemlemekteyiz.
-- Stratus (XFG) varyantı ise Avrupa ve Hindistan’da yaygınlaşıyor ve semptomları Omicron’un diğer soylarıyla benzer seyrediyor: Titreme, nefes darlığı, boğaz ağrısı, yorgunluk, baş ağrısı, bulantı‑kusma, kas ağrıları, ishal ve bazı durumlarda tat/koku kaybı. Bazı hastalarda ses kısıklığına yol açtığı da bildiriliyor.
COVID-19 TANISI PANDEMİDEN GÜNÜMÜZE NASIL DEĞİŞTİ?
Test uygulamaları hâlâ rutin olarak sürdürülüyor mu, yoksa tanı daha çok hasta şikâyetleri ve semptomlara göre mi konuluyor?
Bu soruma “Acil serviste görev yapan bir hekim olarak, tanı sürecinin hâlâ bilimsel testlere dayandığını vurgulamalıyım. Uluslararası kılavuzlar, COVID 19 tanısında nükleik asit amplifikasyon testlerini (PCR veya benzeri NAAT) öncelikli yöntem olarak kabul ediyor” cevabını veren Dr. Süleyman Alpar, şöyle devam etti:
-- PCR, virüsün genetik materyalini tespit ettiği için en güvenilir yöntemdir; hızlı antijen testleri ise daha çabuk sonuç verir ancak duyarlılıkları daha düşüktür ve ilk test negatif çıksa bile birkaç gün arayla tekrarlanması gerekir. Semptomu olan kişilerin test yaptırması ve test sonucu netleşene kadar izolasyonda kalması tavsiye ediyoruz.
-- Türkiye’de pandemi başındaki test merkezleri ve koronavirüs poliklinikleri büyük ölçüde kapandığından, hastalar genellikle evde kullanılan antijen testleriyle ya da hastanelerin laboratuvarlarında yapılan PCR testleriyle tanı alıyor. Olabilecek yeni bir vaka artışı durumunda, acil servislerin test hizmeti sağlamaya devam etmesi önemli bir rol oynuyor. Yüksek ateş, boğaz ağrısı veya öksürük gibi belirtiler tek başına COVID tanısı koymak için yeterli değildir; zira grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonları da benzer bulgulara neden oluyor.
VAKA ARTIŞI EN ÇOK BU YAŞ ARALIĞINDA ORTAYA ÇIKIYOR
Dr. Süleyman Alpar, dünya genelindeki verilere bakıldığında yaz sonuna doğru artan Covid-19 vakalarının en çok küçük çocukları etkilediğini belirtiyor.
Alpar, en yüksek başvuru oranlarının 0-4 yaş grubunda görüldüğünü ifade etti. Türkiye’de çocuklara yönelik resmî verilerin paylaşılmaması nedeniyle net rakam vermenin zor olduğunu dile getiren Dr. Süleyman Alpar, sahadaki gözlemlerine dayanarak önemli bir tablo çizdi.
Yaz tatili sonrası, özellikle kreş ve okul öncesi çağdaki çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonu şikâyetleriyle acil servislere başvuruların arttığını belirten Alpar, bu vakaların büyük çoğunluğunun hafif seyrettiğini söyledi. “Ateş ve üst solunum yolu belirtileri ön planda oluyor. Destekleyici tedavi ve evde izolasyon genellikle yeterli” diyen Alpar, kronik hastalığı olan ya da bağışıklık sistemi zayıf çocuklar için hatırlatma dozlarının ihmal edilmemesi gerektiği konusunda da uyarıda bulundu.
COVID-19, GRİP VE RSV ENFEKSİYONLARI AYNI ANDA GÖRÜLEBİLİR Mİ?
Prof. Dr. Ahmet Soysal, Covid-19’un grip (influenza) ve RSV gibi diğer solunum yolu virüsleriyle “birleşmesi” gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtti. Soysal, günümüzde grip ve RSV enfeksiyonlarının COVID-19’dan daha ağır seyretme eğiliminde olduğunu vurguladı.
“Nadir durumlarda, bir çocuk aynı anda hem RSV hem COVID-19 ya da influenza ve COVID-19 enfeksiyonu yaşayabilir” diyen Soysal, böyle durumlarda klinik tablonun genellikle daha ağır seyreden virüsün belirtileriyle şekillendiğini, ancak diğer virüse ait semptomların da eşlik edebileceğini ifade etti.
NASIL ÖNLEMLER ALINMALI?
Prof. Dr. Ahmet Soysal, Covid-19’un damlacık ve hava yoluyla bulaştığını hatırlatarak, hastalığın yayılmasını önlemek için bazı temel önlemlerin önemine dikkat çekti.
Soysal, öncelikle hasta kişilerle temastan kaçınılması gerektiğini, hasta olan çocukların ise okula veya kreşe gönderilmemesinin hayati olduğunu vurguladı. Kreş ve okul yönetimlerinin bu konuda özellikle titiz davranması gerektiğini belirtti.
Soysal ayrıca, kapalı ve kalabalık ortamlardan mümkün olduğunca uzak durulması, açık ve iyi havalandırılan alanlarda vakit geçirilmesinin önemine işaret etti. Kronik rahatsızlığı veya daha ağır hastalığı bulunan kişilerin, kalabalık ve kapalı ortamlarda maske takarak kendilerini korumasının faydalı olacağını söyledi. Son olarak, el hijyenine büyük önem verilmesi gerektiğini ve ellerin sık sık su ve sabunla yıkanmasının virüsle mücadelede kritik rol oynadığını sözlerine ekledi.


