Ailesi Murat Çalık ı bir kere daha görmesin diye neler yapılmış! .tr nin sorularını yanıtladı
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Türkiye 19 Mart 2025 sabahına uzun yıllar boyunca akıllardan çıkmayacak bir operasyon ile uyandı. 19 Mart Çarşamba günü İBB'ye yapılan operasyonlar kapsamında cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile beraber aralarında Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık'ın da olduğu birçok belediye başkanı gözaltına alınmış, 23 Mart tarihinde ise haklarında tutuklama kararı verilmişti.
Tutuklanan isimler arasındaki Murat Çalık, iki kez kanser atlatmış biriydi. Ağır sağlık sorunları yaşarken bir de gerekçesiz şekilde Silivri'den İzmir'e nakledildi.
Annesinin, ailesinin çaresizliği, feryatları milyonların içine işledi...
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, hatta iktidara yakın isimlerin de hakkında 'tutuksuz yargılanması gerekiyor' dediği Murat Çalık, sık sık hastaneye kaldırılmasına rağmen tartışmalı 'cezaevinde kalabilir' raporu nedeni ile 23 Mart tarihinden bu yana tutuklu.
Çalık tutuklu bulunduğu cezaevinden sorularımızı yanıtladı. Kendisine yaşatılanların bir adalet sınavı olduğunu kaydeden Çalık, ailesi ile görüşmesinin bir lüks değil temel insan hakkı olduğunu söyledi. Çalık sağlık raporları ortadayken Adli Tıp Kurumu heyetindeki doktorların, cezaevi koşullarını bilmeden "cezaevi şartları altında kalmasında sağlık yönünden engel bir durum tespit edilmemiştir" raporuna imza atmasının toplum vicdanını kanattığını söyledi.
İşte Çalık'ın sorularımıza verdiği yanıtlar:

---19 Mart sürecinin simge isimlerinden biri oldunuz çünkü sizin yaşadıklarınız kamuoyunda “Operasyonların bir hınçla yapıldığının kanıtı” olarak algılandı. Silivri, ardından hiçbir gerekçe gösterilmeden İzmir’e nakil, İzmir-İstanbul arasında hastane nakilleri.. Hastanenin arka kapısından aileniz görmesin diye cezaevine kaçırılmanız... Size ve ailenize bunların neden yaşatıldığı sorusuna sizin yanıtınız nedir?
Yaşadığım süreç, bir hukuk devleti için kabul edilmesi güç uygulamaların somut örneğidir. Aslında yaşatılanlar bir bireyin değil, bir adalet anlayışının sınavıdır.
Tüm bunlar bana ve aileme neden yapıldı, bunu vicdan sahibi bir birey olarak açıklamakta zorluk yaşıyorum. Bu durumun bir niyetten değil, hukukun şeffaf işletilmemesinden doğan bir yanlış olduğunu görüyorum. Kamuoyunda da taraflı tarafsız herkesin haklı olarak tepkisiyle karşılaştı.
Tek bir fotoğraf karesi vermemek için hastanenin mal kabul kapısından çıkarılmam, ailemin birkaç saniyeliğine beni görmesine müsaade edilmemesi toplum vicdanını nasıl kanattığını hep birlikte gördük. Kişinin ailesiyle görüşebilmesi bir lüks değil, temel insani bir haktır. Bu hak engellendiğinde sadece bana değil, toplumun vicdanına da zarar veriliyor. Çünkü insan ailesinden koparılınca temel insani bağları zedelenmektedir.
Tutuklu da olsam, benim de ailemle şeffaf ve insanca görüşme hakkım vardır. Elbette bu görüşmeler, belli kurallar çerçevesinde, cezaevinin ve kanunun düzenine uygun şekilde yapılabilir. Ancak aileyle insanca görüşebilmek bir lüks değil, temel bir insan hakkıdır.
Devletin görevi güvenliği sağlarken aynı zamanda insan onurunu da korumaktır. Adalet yerini alsın istiyorsak, insan onurunu korumak mecburiyetindeyiz.
----Sağlık durumunuz nedeniyle avukatlarınız defalarca tahliye talebinde bulundu, çok ağır ve zorunlu tetkiklerden geçirildiniz, meslek örgütleri açıklama yaptı ama raporlar büyük tartışma yaratacak şekilde 'Tahliyeye gerek yok' şeklinde çıktı. Ama mesela Keskin'in eski AKP'li belediye başkanı diyabet ve KOAH nedeniyle tahliye edildi. Bunu, ikili hukukun son derece açık şekilde uygulanmasına örnek görebilir miyiz?
Hukukun temel ilkesi eşitliktir; hukuk birine başka, diğerine başka işlem yapmaz. Eğer farklı uygulamalar ortaya çıkıyorsa, bu adalete olan güveni zedeler. Benim durumum, aslında bu ülkede hukukun herkese eşit ve adil şekilde uygulanıp uygulanmadığının sınavıdır.
Ben hangi durumda olursam olayım bir kişinin tutuklu yaşatılmasını istemem. Tahliye edilen eski AK Partili belediye başkanına da şifalar diliyorum.
Sağlık raporlarım, tetkiklerim ve kan değerlerim ortadayken, “Tedavisi ve önerilen aralıklarla düzenli poliklinik kontrolleri sağlanarak cezaevi şartlarında kalmasında sağlık yönünden engel bir durum tespit edilmemiştir” oy birliği ile mütalaa edilmiş bir rapora imza atan Adli Tıp Kurumu heyetindeki doktorların, cezaevi koşullarını bilmeden böyle bir rapora imza atması toplum vicdanını kanatmaktadır.
Tutukluluk sadece bir tedbir olmalıydı, fakat hala hüküm kurulmadan uygulanan bu cezalandırma, kamu vicdanına aykırıdır.
-----Tüm iç hukuk yolları tüketildi ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptınız. Bu süreci anlatır mısınız?
İç hukuk yollarını tükettik ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. Çünkü hala bu ülkede en üst yargı merciinin, Anayasa’nın teminatının, vatandaşın hak ve özgürlüklerinin güvencesi olduğuna inanıyoruz.
Benim davam sadece şahsımın değil, adalet arayışında olan milyonların davasıdır. Bu başvuru hukuk devletine olan inancımızın da bir sınavıdır.
---- İktidara yakın gazeteciler ve siyasetçilerden de sizin derhal serbest bırakılmanız ve tutuksuz yargılanmanız yönünde çağrılar yapılıyor. Bu çevrelerden size mesaj gönderen, ziyaret eden oldu mu?
Adaletin sesi kimden çıkarsa çıksın değerlidir. Çünkü hakikat, herkesin üzerinde uzlaşması gereken ortak değerdir. Benim tutukluluğumun haksız olduğunu söyleyenlerin farklı siyasi görüşlerden olması, aslında bu haksızlığın ne kadar büyük olduğunun göstergesidir. Adalet, bir partinin değil, bir kesimin değil, 85 milyonun ortak ihtiyacıdır.
----Size çok sayıda mektup ve mesaj geliyordur mutlaka. En unutamadığınız, sizi en çok etkileyenler neydi?
Binlerce mektup aldım, hepsinde ayrı bir umut, ayrı bir yürek var. Ama en çok çocuklardan gelen mektuplar beni derinden etkiliyor. Küçük bir çocuğun “Başkanım, sen çıkınca parkımızı birlikte açalım” diye yazdığı satırlar bana hem umut veriyor hem de sorumluluğumu hatırlatıyor. Çünkü onların umudunu kırmaya kimsenin hakkı yok.
----Size bu yaşatılanların itirafçı olmaya zorlama amacı taşıdığı yönünde bir kanaat de var. Yaşamıyla sınanan biri olarak itirafçı olup tahliye olanları öğrendiğinizde be hissediyorsunuz?
Ben Bugüne kadar bana yöneltilen tüm soruları açık yüreklilikle yanıtladım. Ne biliyorsam, ne yaşadıysam hepsini adalet önünde dile getirdim. Ama kimseye iftira atamam, atmam da beklenmemelidir.
Doğrularımı söylemek görevimdir, iftira etmek ise asla benim yolum değildir. Çünkü ben hayatım boyunca sadece kendi bildiğim doğrularla hareket ettim, bundan sonra da öyle yapacağım. Ben bir devlet adamıyım; devlet adamı hiçbir zaman devlete ihanet etmez, devletini satmaz, bildiği gerçekleri olduğu gibi aktarır, bilmediği şeylerle ilgili gerçek dışı beyanlarda bulunmaz.
Benim yolum daima doğruları söylemek ve devletimin menfaatlerini korumak olmuştur.


