Ali Koç süreci üzerinden Türk futboluna dersler!
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Her gün futbol konuşuyoruz, tartışıyoruz. Ama asıl soru şu: Biz gerçekten futbolun kendisini mi konuşuyoruz?
Ali Koç’un başkanlık dönemi bize şunu gösterdi: Türk futbolunun en büyük problemi isimler değil, sistemin kendisi. Ve bu sistem tek bir kişinin işi değil; kulüplerden federasyona, medyadan taraftara kadar tüm aktörlerin ortak sorumluluğu
YANLIŞ BAŞLANGIÇLAR
Göreve gelirken büyük umut ve beklenti vardı. Ancak ilk adımlar bu umutları zedeledi. Comolli ve Cocu tercihleri, Türk futbolunun dinamiklerine hâkim olmayan iki isimdi. Daha ilk günden saha içi ile saha dışı arasındaki kopukluk ortaya çıktı.
ZOR GEÇiŞLER: BELÖZOĞLU-BULUT
Sonraki dönemde Emre Belözoğlu ve Erol Bulut ile yeni bir sayfa açıldı. Burada mesele kişilerin hataları değildi; onlara verilen rollerin ve sorumlulukların doğru tanımlanmamasıydı.
Emre, camiaya aidiyet duygusuyla elini taşın altına koydu, destek olmaya çalıştı. Fakat rolü sistemin içine oturtulmadığı için hem kendisi hem de kulüp zorlandı. Böyle bir ortamda değerli bir marka isminin bile zarar görme riski kaçınılmazdı.
Erol Bulut için de benzer bir durum söz konusuydu. Sağlıklı bir yapı kurulmadığında, en iyi niyetle çalışan isimler dahi yalnız bırakılabiliyor. Bu tablo, Türk futbolunun temel sorununu gösteriyor: kişiler değil, sistem eksikliği.
SABIRSIZLIK VE MÜDAHALE KÜLTÜRÜ
Türk futbolunun en büyük hastalıklarından biri sabırsızlık. Başkanlar sürekli “müdahale etmek zorunda” hissediyor. Oysa mesele müdahalenin kendisi değil, niteliğidir. Doğru zamanda, doğru analizle yapılan ve temiz geri bildirim (clean feedback) ile desteklenen müdahale kıymetlidir. Ama bizde çoğu zaman bu adımlar, daha iyi bir alternatif ortaya konmadan atılıyor. Sonuç: sürekli yön değişiklikleri, kaybolan istikrar.
Çünkü başkanların çevresinde futbol bilgisi olmayan yüzlerce kişi sürekli fikir üretiyor. Sağlıklı geri bildirim yerine kişisel yorumlar, anlık duygular ve popülist baskılar öne çıkıyor. Bu da kulüpleri krizden çıkarmak yerine yeni krizlere sürüklüyor.
iSMAiL KARTAL GÜÇLENDiRiLMELiYDi
Somut örnek ortada: İsmail Kartal doğru bir ivme yakalamıştı. Takımı doğru istikametteydi. Yapılması gereken onu güçlendirmekti. Bunun yerine yine değişikliğe gidildi. Mourinho ismine girmek bile istemiyorum; zaten onunla ilgili konuşmak istemiyorum. Çünkü mesele isimler değil, mesele sabırsızlık ve sistemsizliktir. En büyük hocalar bile yanlış zeminde başarı üretemez.
ASIL AKTÖRLER: SESSiZ SAVAŞÇILAR
Türkiye'de her gün binlerce kez futbol konuşuluyor, tartışılıyor. Fakat işin özünde, teknik direktörler sessiz savaşçılar gibidir. Onların kararlılığı, sahadaki disiplin ve strateji ligin kalitesini belirler. Günün sonunda futbolu şekillendirenler teknik direktörler ve oyunculardır.
Onlar, maçlarda rakip; maç dışında ise aslında partner olduklarını, futbolu birlikte yükseltmek zorunda olduklarını anladıklarında gerçek gelişim başlayacaktır. Asıl soru şu: Onca tartışmaya rağmen biz gerçekten ne kadar futbolun kendisini konuşuyoruz?
Antalyaspor'da Emre Belözoğlu dönemi sona erdi!KÖTÜNÜN iYiSi
Bugünkü tabloda Galatasaray belki “kötünün iyisi” gibi görünüyor. Ancak bu, sistemin sağlıklı çalıştığının değil, diğer kulüplerin daha derin problemler yaşadığının göstergesi. Bir kulübün görece daha başarılı olması, tüm futbol düzeninin doğru işlediği anlamına gelmez
SONUÇ: ASIL HEDEFE DÖNMEK
Ali Koç süreci bize şunu öğretiyor: Kaynak, vizyon, hatta uluslararası marka gücü bile sistemi değiştiremediğinde tek başına yeterli olmuyor. Sabırsızlık, dış baskılar, medya ve sosyal medya gürültüsü, başkanları ve kulüpleri ana hedeften uzaklaştırıyor.
Asıl hedefi yeniden hatırlamalıyız: Sahada başarılı olmak. Bunun yolu da futbol bilgisi eksikliğini gidermek, doğru profesyonelleri takımın etrafında konumlandırmak ve gerçek anlamda bir takım olabilmeyi başarmaktan geçiyor. Ancak o zaman sürdürülebilir başarı mümkündür.


