Almanya’da Terörsüz Türkiye rahatsızlığı Politika Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
Gazze’de İsrail’in imha politikası sürerken, Almanya’nın başkenti Berlin, 7 Eylül tarihinde bir ‘Kürt - Yahudi Kongresi’ne ev sahipliği yapacak. Kongrenin organizatörleri “Alman-Yahudi Değerler İnisiyatifi” ve “Almanya Kürt Toplumu” isimli dernekler. Kongrenin amacı “Türkiye, İran ve Arap ülkelerindeki Kürt ve Yahudi düşmanlığına karşı birlikte adımlar atmak” olarak tanımlanıyor.
Almanya’da böylesi hazırlıklar yapılırken, komşu ülke Hollanda’da hükümet Gazze soykırımının ağırlığını taşıyamıyor ve dağılıyor. Hollanda'da azınlık hükümetinin Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp ve 8 bakan “Kalaşnikoflu Adalet Bakanı” olarak ünlenen Dilan Yeşilgöz’ün partisinin İsrail’e karşı ek yaptırımları engellemesi ve Netanyahu’nun cinayetlerine koşulsuz destek vermesi nedeniyle istifa kararı alıyor.
Almanya’ya dönersek. Bir gün sürecek kongrenin yeri ve katılımcıları büyük ölçüde gizli tutuluyor. Aslında “bu gizli tutulma” şovu Alman devletine karşı, topraklarında yapılan bir etkinliği, koruyamayan bir konumda olduğu iması içeriyor. Lakin, geçelim!
“Alman - Yahudi Değerler İnisiyatifi”, “Almanya Kürt Toplumu Derneği” ile hemen hemen eş zamanlı kurulmuş. 2013 yılından itibaren özellikle İslam ve Müslüman karşıtlığı söylemi ile meşguller. İki girişim de varlıklarını, kamu bütçesi ile uyguladıkları projelere borçlular.
Hemen belirtelim… buradaki “Kürt” kavramı Türkiye ile kavgalı, Almanya’da meskun bir kliği kapsamakta. Yoksa girişimin ne Türkiye ne Suriye ne de Irak Kürtleri ile organik bir ilişkisi var. Bu bağlamda Kürt ve Türk kavramları insanları birbirine karşı yönlendirme işlevi görüyor.
Dilan Yeşilgöz
Bozkurtlar, Almanya ve Yahudi değerleri
Berlin merkezli Alman “Yahudi Değerler İnisiyatifi” bir tabela derneği. Gayesi “Almanya’da Yahudi yaşamını, demokrasiyi ve anayasal değerleri savunmak” ve “Siyasi lobi çalışmaları yürütmek” olarak açıklanan Alman Parlamentosunda kayıtlı bir ‘lobi’ kuruluşu.
Her ne kadar gayesini “Toplumda diyalog ve hoşgörü konularında farkındalık yaratmak” olarak tanımlasa da faaliyetlerini genellikle İslam ve Müslüman karşıtı etkinliklerle sınırlandırıyor.
Örneğin bu dernek gelecek hafta da “Bozkurtlar–Almanya’da Türk sağcıları” konulu bir okuma gecesi planlıyor. Derneğin geçmişte imza attığı etkinliklerden bir diğeri de “Operation Allah”. “Bozkurtlar” hoşgörü kavramı ile ortaya çıkan derneğin değişmeyen başlıklarından biri. Her yıl gerçekleştirdikleri üç veya beş etkinliğin birisi “Bozkurtlar” ise bir diğerinin “İslam karşıtlığı” üzerine olmasına özen gösteriliyor, etkinliklere Türkiye ile kavgalı isimler çağrılıyor.
Çevre ittifakı
Berlin’deki Türklere karşı lobi çalışmalarını anlamak için İsrail’in geliştirdiği “Alliance of the periphery” doktrinini zikretmekte fayda var. Türkçesi “Çevre İttifakı”, İstanbul Hukuk Fakültesinde öğrenim görmüş İsrail Cumhurbaşkanı David Ben-Gurion tarafından geliştirilen bir dış politika stratejisi. Bu stratejiyi 1999 yılında Mossad Başkanı Meir Amit, “Müslüman, Arap olmayan tüm Ortadoğu aktörleriyle ittifak” olarak tanımladı. Günümüze bu doktrinde büyük ölçüde değişikliğe gidildi. İttifak başlangıçta İsrail, Türkiye, İran ve Etiyopya dostluğunu temel alarak düşünülmüştü.
Dürziler, Kıptiler, Kürtler, Beluçlar, Berberiler, Orta Doğu Hristiyanları ve Güney Sudanlılar doğal müttefikti. İslamcılık, Kürtler ile Türkler arasındaki birliktelik ya da çatışma gibi değişkenler, her zaman göz önünde tutulan ya bir fırsat ya da bir risk olarak görüldü.
Türkiye ve İran ittifakın temel ülkeleri görüldüğü için, geçmiş yıllarda Kürtlere büyük bir rol verilmedi. O dönem İsrail ne Türkiye ne de İran sınırlarında bir Kürt devleti istemiyordu. Ben-Gurion, Mossad’ı “Türkiye’nin ayaklarına basmadan” KDP’yi destekleyen bir kıvamda tutmaya özen gösterdi. Ama bugün İsrail, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) etiketi ile Türkiye ve Suriye halkına karşı silahlı mücadele veren, PKK’nın Suriye kanadına yataklık ediyor.
Netanyahu, İsrail’i Gazze’de işlediği vahşetin etkilerini kontrolde zorlanıyor. Almanya üzerinden Kürtler ile Türkleri birbirine karşı yönlendirecek projeyi, bir lobi siyasetine uygun devreye sokuyor.
Devrik İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin oğlu Rıza Pehlevi’nin son günlerde gerçekleştirdiği etkinliler de bu kapsam da değerlendirilebilir. Kızı Prenses İman Pehlevi’yi 8 Haziran 2025 günü Amerikalı Musevi işadamı Bradley Sherman ile evlendirmesi bu kapsamda bir “proje” olarak düşünülebilir.
Nerden nereye
1993 yılı Haziran ayıydı... Viyana’da BBC Türkçe Bölümü adına BM İnsan Hakları Konferansı'nı izliyorum. Solingen’de 5 vatandaşımız yakılarak öldürüleli 14 gün olmuş. İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez ile Solingen katliamı üzerine söyleşideyim. Bakan Perez “Kurbanları Arap-Yahudi, Türk-Alman, Müslüman-Hristiyan diye ayıramayız. Yarının katillerini, bugünden belirleyip, şimdiden mazlumların safında yer almalıyız. Ayşe, Hatice, Gülsün… sizleri en derin duygularımla anıyorum” dedi. Bu söyleşinin üzerinden 30 yıl geçti. Anlaşılan o dönem İsrailli politikacılar “Çevre İttifakı” doktrini ilkelerine özen gösteriyordu. İki yıl sonra Bosna soykırımı yaşandı. O dönemde de Avrupa Müslümanları ile dayanışma içinde gösteren bir siyaset izlemeye özen gösterildi.
Dünya Yahudi Kongresi’nin Eş Başkanı Isi Leibler, Yahudileri Bosna Müslümanlarının davasını desteklemeye çağırdı.
Hem zaman hem ruh değişti
Almanya’daki Türkler ile Yahudiler arasındaki ortak zemin Doğu Avrupa Yahudilerinin Almanya’ya yerleşmesi ve holokost dönemi neslinin ortadan kalkmasıyla kayboldu. Geçmişte Türkler ve Yahudiler gelişen Alman ırkçılığına karşı birlikte saf tutuyordu. Bugün Almanya’daki Yahudilerin çoğunluğu Alman ırkçılığına çanak tutuyor. Bu sürece bir takım bölücü ‘Kürt kökenliler’ de katıldı. Sürecin önemli kırılma noktalarından biri 2009’daki Mavi Marmara katliamı oldu. Katliam ile Almanya’daki Türk kitleörgütleriyle, Yahudi toplumu arasında temas tamamen koptu. Mavi Marmara’da 2 Federal Meclis milletvekili ve 2 sivil ile 5 Alman vardı. Almanlar Berlin'e getirildikten iki saat sonra basının karşısına geçtiler.
Federal Milletvekili Annette Groth, İsrail’i “barbarca eylem” yapmakla suçladı. Şimdilerde Almanya ve Avrupa bu insani hassasiyetten oldukça uzaklarda.
Proje devrede
İsrail’in Avrupa’daki Türkleri yakından takip ettiği bilinen bir husus. Avrupa’da İsrailli işçiler bulunmuyor. Buna rağmen Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Türk işçileri ile ilgili bir birim bile var. Bu birim geçmişte Almanya’da Türk ailelerini hedef alan Neo-Nazi saldırıları izlerdi. Bugün İsrail hassasiyetini ırkçılık ve Müslüman düşmanlığını devşirmek üzere aktive etmiş durumda.
Almanya-Kürt Topluluğu Giessen Merkezli Türkiye kökenli bir dernek. Giessen birkaç yüz bin nüfuslu orta Almanya’da küçük bir şehir. Burada kurulu bir dernek Berlin’de düzenlenecek “Kürt-Yahudi Kongresi'nin” ev sahibi konumunda. Giessen’i önemi, Federal Sığınmacı Dairesi’nin bu şehirde bulunması. Topluluğun Genel Başkan Ali Ertan Toprak da “Almanya-Kürt Topluluğuna” ilaveten, Giessen’deki “Almanya Göçmen Dernekleri Çatı Örgütünün” de başkanı. Yöneticisi olduğu kuruluşların her ikisi de Alman İçişleri Bakanlığının maddi katkıları ile faaliyetlerini gerçekleştiriyor.
Değişken bir geçmişe sahip Ali Ertan Toprak, Almanya Türk toplumunun, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu, Yeşiller Partisi, Alman Hıristiyan Birlik Partisi ve son olarak “Almanya Kürt Toplumu” gibi kuruluşlardaki aktiviteleri ile yakından tanıdığı bir isim. Çalışmalarını Alman İçişleri Bakanlığının katkıları ile düzenleniyor. Etkinliğe davet ettiği konuşmacılar arasında İçişleri Bakanlığı Müsteşarı da var.
Alman ve İsrail makamlarının, toplumu ayrıştıran kişilere yarı resmi bir etkinliği organize ettirmelerinde ne gibi gaye olabilir? Burası şimdilik meçhul.
Ali Ertan Toprak
Katılımcılar gizli tutuluyor
Konuşmacı olarak katılacak bazı isimler açıklanmıyor. Kongrede Berlin’deki İsrail Büyükelçiliği temsilcileri ve Almanya Kürt Toplumu Başkanı Ali Ertan Toprak bir konuşma yapacak. Ayrıca, Almanya İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Christoph de Vries’in de bir konferans vereceği bildiriliyor.
Konuşmacılar arasında Almanya Yahudileri Merkez Konseyi Teoloji Bölümü Başkanı Shila Erlbaum, aşırı akımlar uzmanı Rebecca Schönenbach’ın da isimleri bulunuyor.
Müsteşar de Vries Hamburg kökenli Hristiyan Demokrat (CDU) bir politikacı. “Batı Asya fenotipi, koyu tenli kişilerin Alman devletine saygısızlık ettiği” gibi biyolojik evrimci söylemi nedeniyle tepkilere neden olmuş birisi.
Ekim 2023’te de Vries, göçmen geçmişi olan kişileri bir “entegrasyon ölçeği”ne göre sıralamış. Sıralamada “Rusya’dan gelen Almanlar” en üst seviyede yer alırken, onları “Asya kökenli gruplar” izlemiş. Türk ve Arap göçmenler en alt sıralarda yer almış. Müsteşarın bu sıralamayı hangi ölçüye göre yaptığının taktirini siz okurlara bırakıyoruz.
Almanya’nın gayesi
Türkiye’de ne zaman bir uzlaşı ortamı oluşsa bir takım Alman sivil toplum örgütleri “Aslında Türkiye ve Türkler …” diye başlayan mizansen, “demokratik platformlar” hazırlarlar. Bu kez de öyle… “Terörsüz Türkiye Süreci” gündemde ya...
Ülkesinde 4 milyona yakın Türk’e ev sahipliği yapan Almanya neden “Tazıya kaç tavşana tut” misali, günlük siyasetlere alet olur? Hem de İçişleri Bakanlığı düzeyinde.
Öyleyse 2017 yılına gidelim... Bir milyon dolayında Türkün yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanı Herbert Reul (CDU) Welt gazetesine verdiği söyleşide ülkesinde yaşayan Türklere yaklaşım ile alakalı ilginç ip uçları verir.
Ülkedeki Türk varlığı ve iç güvenlik riskinin ele alındığı söyleşide İçişleri Bakanı Reul, konunun güya vahametini “Güvenlik kurumlarımız çalışanlarının Türkiye’ye seyahatlerinde Türk tarafınca gözetlendikleri vakalar olduğunu biliyoruz. Alman devlet memurlarından bazıları, Türkiye’deki akrabalarının yanında geçirdikleri tatil sırasında bile gözetim altında tutuluyor. Yakın zamana kadar Türkiye, birçokları tarafından AB aday ülkesi, dost ülke olarak görülüyordu. Açık sözlü biri olarak söylemeliyim: Bugün hala böyle bir iddiada bulunanların, demek ki kafaları pek iyi çalışmıyor! Türk tarafının bu uygulamaları hakkında kamuoyuna konuşuyorum. Onlar, onları izlediğimizi bilmeliler.”
Tarihi nitelikte bulduğum bu söyleşi, Almanya ve Almanların Türkiye ve Türklere, bizim Almanya ve Almanlara bakışımızdan farklı bir yaklaşım içinde olduğunu ortaya koyuyor. Böylesi takip, baskı ve ayrıştırma motivasyonuyla Türkiye ve Türkleri rahatsız edecek her türlü proje Almanya’da teşvik edilebiliyor.
Aşırı akımlar Almanya Türklerini de hedef aldığına göre, kongreye Alman tarafı ülkedeki Türklerin temsilcilerini davet etti mi? Tabii ki hayır. Berlin’deki Türk Büyükelçiliği davet edildi mi? Büyük bir ihtimalle hayır!
Eğer söz konusu Almanya’nın iç güvenliği ve Türkiye kökenli ekstrem akımlar ise Alman devletinin muhatabı ekstrem dernekler mi olmalı? Yoksa Türkiye’nin resmi temsilcilikleri mi? Ülke savunması için her gün Türkiye’nin kapısını çalan Almanya’nın, iç güvenlik konusunda Türkiye karşıtı bazı Kürt kökenlilerle macera aramasının, siyasi bir şizofreniden başka bir izahı bulunmuyor.
Kuşkularımıza en uygun izahı Almanya Başbakanı Friedrich Merz 17 Haziran 2025 günü tarihe geçen sözü ile veriyor: “İsrail bizim için kirli işler yapıyor.”


