Altın Buzağı filmi sinemanın putlarını anlatacak Kültür Sanat Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Yönetmenliğini usta sinemacı Nazif Tunç’un üstlendiği “Altın Buzağı” filminin Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde gerçekleştirilen setine konuk olduk. Dram türündeki filmde Müslüman sinemacı iki kardeşin, Kur’anî bir kıssadan adapte ettiği “Altın Buzağı” filmini çekerken, kıssanın bir benzeri ile sınanması işleniyor. Filmde Ali Nuri Türkoğlu, Melahat Abbasova, Onur Yenidünya, Dursun Ali Erzincanlı, Mustafa Şimşek, Arif Nazım ve Mürşit Ağa Bağ oynuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT destekli eserin 2026 yılında seyirciyle buluşturulması planlanıyor.

Film içinde film şeklinde kurgulanan eserde, biri yönetmen biri yapımcı olan kardeşler, önceki sinema deneyimlerinden çok daha farklı bir yola girerler. Fakat tıpkı Samiri kıssasında anlatıldığı gibi, bu iki kardeş de sinema sektörünün içerisine gizlenmiş putlarla sınanır. Film projeleri; senaryoya zorla sokulmak istenen çarpık sahneler, festival beklentileri ve sanat kisvesi altındaki saldırılarla kirletilmek istenir. Sistemin her türlü oyununa, hile ve tuzağına rağmen inançlarından vazgeçmeyen bu iki sinemacı, sonunda filmi durdurur, ellerindekini çöpe atar ve daha temiz bir film için yeniden başlarlar.
SANATÇI ARTIK ÖZGÜR DEĞİL
Kur’an-ı Kerim’de yer alan Samiri kıssasından ilhamla, günümüzde geçen bir senaryo yazdıklarını dile getiren Yönetmen Tunç, bugünün de altın buzağılarına dikkat etmek gerektiğini söyledi. Festival ödülleri, alkış ve beğeni tutkusu, şöhret, estetik takıntılar, kariyer endişesi ve sanatçının kendi nefsini Tanrılaştırması gibi bugün de sanatın putları olduğunu belirten Tunç, şöyle konuştu: “Kur’an’daki bu kıssa, sadece bir tarihî olay değil aynı zamanda her çağın insanına bir uyarıdır: Sanat bile olsa, eğer insanı Allah’tan, peygamberden, vahiyden uzaklaştırıyorsa, bu bir puttur. Bu kıssayı sinema ve medya çevresine uyarladık. Çünkü bugün de sanat, özellikle sinema, tıpkı altın buzağı gibi, parıltısıyla ve cazibesiyle insanları doğru yoldan uzaklaştırabiliyor. Sinema üzerinde bir tahakküm var ve sanatçı artık özgür değil. Ona dayatılan söylemlerle hareket etmeye zorlanıyor. İşte bu yüzden, Kur’an’dan ilhamla film yapmayı seçtim.”
KÖKLÜ HİKAYE GELENEĞİMİZDEN İLHAM ALDIK
Batı merkezli anlatıların dayattığı sinema dili yerine, Doğu’nun ve İslam medeniyetinin köklü hikâye geleneğinden ilham aldıklarını dile getiren Nazif Tunç, “Ne yazık ki sinema, bugün inkârcı bir sanata dönüşmüştür. Ve bizim sanatçılarımız da bu inkârcı sinemayı daha çok sevdi. Ama biz farklı bir yerden bakıyoruz” ifadelerini kullandı.
İlk uzun metraj filmini (Karınca), Neml Suresi’nin 15-17. ayetlerinden esinlenerek yaptığını söyleyen Tunç, ikinci filminde Altın Buzağı kıssasından yola çıktığını belirtti. Üçüncü filminin de arı veya örümcek olabileceğine işaret eden Tunç, “Kur’an’da yer alan hayvan isimli surelerin her biri, insanın özüne dair derin hakikatler barındırır. Bu nedenle son beş-altı yıldır bu kıssalar ve sureleri sinema diliyle perdeye aktarmaya çalışıyorum” dedi.
YAHYA İLE BİRLİKTE ARINDIĞIMI HİSSEDİYORUM
Filmde sinemacı iki kardeşten yönetmen olan Yahya Demir karakterini canlandıran Ali Nuri Türkoğlu ise rolünü ve kendisinde bıraktığı izlenimi şöyle aktardı: “Aslında bu film bir arınma işi. Yahya’nın film boyunca günah çıkardığını, arındığını ve özüne dönmek istediğini görüyoruz. Altın Buzağı filmini çekerken kendi buzağılarını inşa ettiklerini fark eden kardeşler bundan kurtulmak istiyor. Yönetmen aslında bu filmde ‘Günümüzdeki altın buzağılara dikkat’ demek istiyor. Okuduğum andan itibaren çok etkilendim. Genelde bu pek olmaz, daha profesyonel bakarız ama içsel yolculuğumu hızlandırdı bu film. Ben de Yahya ile birlikte arındığımı hissediyorum. Hatta bir oyuncu arkadaşım, ‘Ben de helalleşmeye başladım’ dedi geçen gün. Böyle de bir hikâye var içinde.”
SİSTEME BOYUN EĞİNCE PARÇASI OLUYORUZ
Filmde Yapımcı Orhan Demir rolünü oynayan Mürşit Ağa Bağ, canlandırdığı karakterle örtüşen durumlarının olduğunu aktardı. Bağ, karakterini şu sözlerle anlattı: “Yaklaşık 30 sene boyunca bu piyasanın içerisinde bir yapımcı olarak reyting veya paranın tuzağına düşmeden mücadele etmeye çalışmış, derin maneviyatı olan bir karakter. Gerçek hayatta çevremize baktığımız zaman bir süre sonra her şeyin reytingle döndüğünü görüyoruz. Ne yazık ki sistem böyle, ekonomi reklam üzerinden yürüyor deniliyor. Bir süre sonra bunlar normalleşmeye başlıyor. Düzen veya sistem bahane ediliyor. Ama o sisteme siz boyun eğdiğiniz zaman onun bir parçası olmuş oluyorsunuz.”
KÖTÜ KARAKTERİ OYNAMAYI SEVİYORUM
Her filmde olduğu gibi bu filmin de kötü karakteri var. Oyuncu Onur Yenidünya, kıssada geçen İsrailoğulları’nın altın buzağıya tapmalarını sağlayan Samiri karakterine denk düşen kötü adamı canlandırıyor. İyi niyetle yola çıkan yönetmen ve yapımcı kardeşlerin arkasından iş çeviriyor. Kötü karakterleri oynamayı sevdiğini söyleyen Yenidünya, “Çekilmek istenen filmi kendi ihtiraslarından dolayı sabote eden karakteri oynuyorum. Bundan önce de ‘Aybüke: Öğretmen Oldum Ben’ filminde Aybüke’yi öldüren teröristi oynamıştım. Kötü şeyleri oynarken, ‘Bunu yapmamam gerekiyor’ diyerek iyi yönde etkileniyorum. Eğer seyirciye de bunu aktarabilirsek zaten amaç hasıl olmuş oluyor” diye konuştu.


