Anglo Sakson aklının kirli Gazze planı deşifre edildi Gündem Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Yeni Şafak İnternet Yayın Yönetmeni Ersin Çelik ile AK Parti Ordu Milletvekili İbrahim Ufuk Kaynak, "Hafıza Büyük Resim" programının 97. bölümünde Gazze'deki insani krizin perde arkasında yer alan kirli planları ve jeopolitik hesaplaşmaları masaya yatırdı. Programda, İngiliz devlet aklının Siyonizm'i Truva Atı gibi kullanmasından, yapay zekâ çağında dünyada sadece birkaç devletin kalacağına dair dikkat çekici analizler yer aldı.
Çelik ve Kaynak, “Hafıza Büyük Resim” programının bu bölümünde şu konulara değindi:
Ersin Çelik:
İngilizlerin, Siyonist aklın perde arkasında yer aldığına dair bazı bilgi ve belgeler ortaya çıktı. Özellikle coğrafyamızla ilgili yeni planlar, kurgular ve haritalar üzerinde çalıştıkları iddia ediliyor. Amerikan medyasında, özellikle de Financial Times'da yayımlanan belgeler, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair'ın içinde bulunduğu bir kuruluşun, Trump'ın dile getirdiği "kirli Gazze planı"nı somutlaştıran bir çalışma yaptığını gösteriyor. Bu belgeler ışığında, sizin "Anglo-Saksonlar" olarak tanımladığınız yapının nereden geldiğini, nereye doğru gittiğini ve neyi hedeflediğini bugün masaya yatırmak istiyoruz.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Lord Palmerston iki kez başbakanlık, bir kez de dışişleri bakanlığı yapmış biri. Siyonizm'in de asıl mimarı. Bu düşünce, İngiliz devlet aklının bir parçasıydı ve İngiliz İmparatorluğu'nu ayakta tutmak için İsrail'i bir "Truva Atı" gibi kullanmaya yönelikti. Yahudiler, girdikleri bünyeleri kurt gibi kemirip bitirir ve imparatorlukları zayıflatır. İngilizler, 1815 Waterloo Savaşı'ndan sonra gelişen bu sistemden kendilerini kurtarmaya çalışıyordu, çünkü Yahudilerin yoğun gücü İngilizleri zorluyordu. Aynı durum Avrupa için de geçerliydi. Napolyon'dan sonra Almanya'nın ezilmesiyle tek güç olarak İngiltere kalmıştı, ancak parasal güç Yahudi grupların eline geçmişti. İngiltere bu durumdan kurtulmaya çalışıyordu. En sonunda, Balfour Deklarasyonu yayımlandı. Deklarasyonun mimarı olan Lord Balfour, aslında tam bir Yahudi düşmanıydı. Bu adamın tek amacı, İngiliz İmparatorluğu'nun jeopolitik ve jeostratejik eski gücünü geri kazanması ve 20. yüzyılda kendi gücünün kalıcı hale getirilmesiydi. Ancak başaramadılar ve bu gücü Amerikalılara kaptırdılar. Balfour Deklarasyonu'nun asıl amacı, Yahudilere bir yurt vermekten ziyade onları Avrupa'dan sürmekti. Hitler'in hocası Sebottendorff'tu. Bu ilginç adam, bir dönem İstanbul'da bulunmuştu. Sebottendorff, Hitler'e dersler verirken, Hitler'in amacı da esasında Lord Balfour'unkinden pek farklı değildi. Biz olaylara genellikle farklı bir açıdan bakıyoruz. Yahudiler kendilerine göre çok iyi bir fırsat yakaladı ve kendilerini katlettirdiler. Yakın zamanda, 11 Eylül saldırılarıyla ilgili bir belgesel izledim. İkiz Kuleler patladığında, 5-6 genç sevinçle bağırıyordu ve bu anı birisi görüntülemişti. Bu gençlerin Orta Doğu kökenli ve büyük ihtimalle Arap oldukları düşünülmüştü, ancak hepsi Yahudi çıktı. 93 gün gözaltında kaldıktan sonra, Siyonist bir hakim tarafından serbest bırakıldılar. İkiz Kuleler patladığında çok büyük bir eğlence içindeydiler. Balfour Deklarasyonu, Lord Palmerston'ın attığı adımlar bu işin ardında hala İngilizlerin olduğunu gösteriyor. Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group) ve Tony Blair Enstitüsü'nün birlikte çalışıyor ve ikisi de İngiliz. Yine İngiliz ideolojisi için Gazze'nin mevcut düzenini ele alıyorlar. Geçen yıl Trump'ın "Gazze'yi sayfiye yerine çevirelim, orayı bir 'Riviera' yapalım" açıklaması vardı. İki milyon Filistinli yerinden edilerek bunu yapacaklar. Yerlerine Yahudi iş adamları geçecek. Görünürde Tony Blair olmasına rağmen, kimse İngilizlerin bu işin içinde olduğunu düşünmüyordu. Olaylar hep Amerikan senatosu ve medyası üzerinden dönüyordu. İngiltere'de halk, Yahudilere karşı büyük bir öfke içinde gösteriler yapıyordu. Aynı durum Fransa, Hollanda ve Belçika'da da devam ediyordu. Bütün bunlara rağmen, İngiliz aklı perde arkasından başka türlü çalışıyordu.
Ersin Çelik:
"Filistin'i tanıyacağız" gibi söylemlerle zaman kazanmaya çalışırken, perde altından Gazze ile ilgili planlar işletiliyor.
Amerika’nın amacı kaos yaratmak
İbrahim Ufuk Kaynak:
Kesinlikle. Bir olayı hiçbir zaman tek yönüyle incelememeliyiz. Çünkü karşımızdakiler, bir olayın sonucundan en az beş farklı fayda sağlamayı hedeflerler. Bu faydalar, birbirine zıt görünse bile aslında onların işine yarar. Bu durum, Amerikalıların bir yere gittiklerinde asıl amaçlarının orayı düzeltmek değil, kaos yaratmak olmasına benziyor. Bu yüzden biz, "Adam gitti ama başarılı olamadı" diye düşünürüz. Oysa amaçları zaten başarılı olmak değil, kaos bırakmaktır. Neden mi? Çünkü kaos ortamında, o ülkedeki hem iktidar hem de muhalefet sıkıştığı anda yardım isteyeceği tek yerin Amerika olduğunu düşünür. Onları bu hale getirirler. Çünkü her ülkenin içinde, önceden liberalleştirip belirli bir sisteme oturttukları insanlar vardır. Bunlar her mevkide ve makamdadır, özellikle de akademik çevrelerde. Bu işin yalnızca siyasi boyutu yoktur; akademik çevre bu işin en büyük ayağıdır. Bir diğeri ise basın ayağıdır, çünkü bu grupların en güçlü olduğu sektörler her zaman bunlardır. Şimdi bir de dijital dünya işin içine girdi. Hepsini birlikte düşünmek gerekir. Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group) gibi danışmanlık şirketlerinin asıl amacı plan geliştirmektir, ancak en önemli özellikleri para sağlamalarıdır.
Ersin Çelik:
Çok büyük bağışlardan bahsediyoruz.

İbrahim Ufuk Kaynak:
Evet, çok büyük. Her şey çok büyük bir planın dahilinde. Bu danışmanlık gruplarını incelerseniz, hepsinin altında aynı Yahudi sermayesinin olduğunu görürsünüz. İsimlerinin Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu gibi vakıflar olduğuna aldanmayın. Her zaman altında, daha önceden planlanmış olan İngilizlerin jeopolitik ve jeostratejik amaçları yatar. İngiltere bu gücünü kaybetmiş olsa da, bu gücü Amerika onun adına kullanmak istiyor. Bir tarafta Amerika merkezli Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group), diğer tarafta İngiltere'deki Tony Blair Enstitüsü. İşte bu, sürekli bahsettiğimiz "Anglo-Sakson aklı"nın ta kendisidir. Yine birlikte hareket ediyorlar. Belirli bir para miktarı belirliyorlar ve bu parayla bölgeyi insansızlaştıracaklarını söylüyorlar. Yaptıkları hesaplamaya göre, Gazze'de kişi başına 900 bin dolar harcarlarsa, yaklaşık 500 bin kişi için 4 milyar dolar harcamış olacaklar. Bu parayla bu insanları bölgeden çıkarıp başka yerlere yerleştirecekler. Kendilerine beş hedef ülke seçmişler: Somali, Somaliland, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Suudi Arabistan. Somaliland, Batılıların daha fazla enerji kaynağı olduğunu düşündükleri için Somali'den ayırdıkları bir bölge. İşte bu beş ülkeyi hedeflemişler. İlginç olan, Boston Çalışma Grubu’nun (Boston Consulting Group) hem para sağlayan hem de strateji üreten, geleceğe yönelik planlamalar yapan bir grup olması. Bu planlamaları en küçük boyuttan en büyük boyuta kadar yapıyorlar. Bu danışmanlık grupları, genel olarak Amerika'daki üç dev danışmanlık grubundan biri olan Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group) gibi, aynı kaynaktan besleniyor ve benzer çalışmaları yürütüyor. Dışarıdan baktığımızda, "Filistinliler için bir şey kurdular" deriz: Gazze İnsani Yardım Vakfı.
Ersin Çelik:
Birleşmiş Milletler'in Gazze'yle ilgili vakfını kapattırıp bunu kurdular.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Evet, dışarıdan bakıldığında adı ne kadar da hoş geliyor, değil mi? Oysa Boston Çalışma Grubu’nun (Boston Consulting Group) sadece küresel çapta değil, Türkiye'de de son derece etkindir. Türkiye piyasasında sadece ekonomik değil, siyasi olarak da her yere nüfuz etmeye çalışan bir yapıdan bahsediyoruz. Bilim adamları, referansları ve yaptığı çalışmalarla bu ülkede de çok güçlüler. Detaylara girmeye gerek yok ama insanlarımız şunu bilsin ki, bu grup sadece Gazze için değil, bu olayların içinde doğrudan biz de varız. İstanbul merkezli olmak üzere, Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group) ve diğer Amerikan danışmanlık sistemleri, bölgeleri, insanlığı, devletleri ve kültürleri dizayn etmek için çalışıyorlar. Hiçbir alanı boş bırakmamak için hareket ediyorlar. Bu tür gruplar, "çocuklara yardım fonu" adı altında faaliyet gösterirler ve en önde yer alırlar. Yalan, yaklaşık 25-30 yıl önce, bu yardım örgütlerinden birinde çalışan bir arkadaşım vardı. İkinci el elbise ve ayakkabıları toplayıp, bunları Afrika'daki muhtaç insanlara götüreceklerini söylüyorlardı. Onunla konuştuğumda, işin ayrıntısını öğrendim. Bana "Topladığımız paranın sadece yüzde yedisi yerine ulaşıyor. Geriye kalanı da biz yiyoruz." dedi. "O para bizim için, bizler için toplanıyor. Dünyanın bir ucundan, Kanada'dan, Avustralya'dan, Yeni Zelanda'dan, Amerika'dan, Almanya'dan, Türkiye'den topladığımız bu yardımları o ülkeye götürmek için önce kendimize çok büyük bir filo kurarız, gemiler alırız. Her şey masrafa gider. Oraya götürdüğümüz, o yardımın en küçük kısmıdır. O yüzden kimseye bir faydası olmaz. Zaten amacımız da götürmek değil," diye ekledi. Toplumda "ben bunlara destek olayım" diye bir istek oluşuyor. İşte Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group), Tony Blair Vakfı'yla birlikte, dünya genelinde yardım amacıyla bağış yapan bütün kişileri kayıt altına alıyor.
Ersin Çelik:
Tony Blair'ı özellikle genç seçmen hatırlamayabilir.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Tony Blair, 2003'teki Irak işgaline katılan ve Saddam'ın elinde kitle imha silahları olduğu yalanını ortaya atan eski bir İngiltere başbakanı olmasına rağmen, yaklaşık 20 yıldır sahnede yok. Ancak onun kurduğu Tony Blair Enstitüsü, dünyada radikalizm ve aşırılıklarla mücadele etmek üzerine kurulmuş bir yapı.
Trump’ın Gazze’yi insansızlaştırma simülasyonu
Ersin Çelik:
Bu enstitüyle ilgili iki önemli detay ortaya çıktı. İki yıl önce, Suudi Arabistan hükümetinden 9 milyon sterlinlik bir destek anlaşması imzaladılar. Yine bir veya iki yıl önce, dünyanın en büyük ikinci yazılım şirketi olan Oracle, Tony Blair Vakfı'na 52 milyon dolar bağışta bulundu. Bu gelişmeler, işin içinde bir İngiliz-Amerikan ortaklığı olduğunu gösteriyor. Financial Times ve New York Times gibi büyük medya kuruluşları bu belgeleri ortaya çıkardı. Bu sunumlarda, Gazze'nin boşaltılması ve insanların sürülmesi sonrası ortaya çıkacak maliyetlere kadar her şeyin hesaplandığı görülüyor. Bu durum, kendilerini geri çekmeye çalışsalar da asıl planın hala devam ettiğini gösteriyor. Gazze'de yaşayan insan başına 9 bin dolar bütçe ayırıyorlar. İnsanları topraklarından çıkarmak için ayırdıkları paranın miktarına kadar her şeyi hesaplamışlar. Bunun simülasyonu da zaten en başta yapılmış. Ne yapacakları, nereye gidecekleri ve hatta tren istasyonlarına kadar her şey hesaplanmış. Bu, Trump'ın o an aklına gelmiş, deli saçması bir fikir değil.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Balfour deklarasyonu yayınlandığında da insanlar deli saçması gibi gördü.
Soykırımı savunan medya pes etti
Ersin Çelik:
Bir taraftan da soykırımcı İsrail ordusu Gazze'yi tamamen işgal etme planını onayladı. Yani soykırım tüm hızıyla devam ediyor ve daha da artacak. İşin arka planında öyle aşağılık meseleler gündeme geliyor ki, altı ay önce İsrail'in soykırımına sessiz kalmak zorunda olan hatta onu savunan medya bile havlu attı. İsrail destekçisi medya bile büyük oranda pes etmiş durumda. Daha ne belgeler ortaya çıkacak, daha ne savaş suçlarıyla yüzleşeceğiz bilmiyoruz. Fakat işgal tüm hızıyla devam ediyor. Bir de bu durum var.

İbrahim Ufuk Kaynak:
İngilizler sanki hiç işin içinde yoktu. Her şey Amerika ve İsrail arasında dönüyor gibiydi. Hatta İngiltere, Filistin'i tanımaktan falan bahsediyordu. İşte bu noktada olaylar patlak verdi. Tony Blair Vakfı'nın, Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group) ile birlikte yürüttüğü çalışmalar ortaya çıktı. Milletlerin istekleri ve karakter yapıları vardır ve bu asla değişmez. İngiltere'nin de karakteri değişmez. Yüzü gülüyor gibi görünse de, bu planları yapmaktan geri durmaz. Bu planları Financial Times ve New York Times ortaya çıkardı. Yani birileri, bu işlerin ortaya çıkarılmasını da istiyor. Birileri bu planları hem hazırlıyor hem de ortaya çıkmasını sağlıyor. İsimler değişse de yöntem aynı. Lord Palmerston zamanında "Filistin'e Yardım Fonu" gibi isimler kullanılırken, şimdi "Gazzeli Çocuklara Yardım Fonu" gibi isimlerle karşımıza çıkıyorlar. Aynı şeyi yine kendileri kuruyor, yine kendileri finanse ediyor. İnsanları bir araya toplayıp katlediyorlar.
Ersin Çelik:
En azından şunu söyleyebiliriz, artık dünyanın gözünü boyayabilecekleri bir durum kalmadı. Dünyanın gözünü çıkardılar. Bu yüzden o yapmacık, hümanist manevralarını artık kimse yemiyor.

İbrahim Ufuk Kaynak:
Özellikle gençliğin bu durumu anlamasını çok istiyorum ve bunun için uğraşıyoruz. Emin olun, en büyük ihtiyacımız, Türkiye'deki gençliğin bu işi kavrayabilmesidir. Küresel bir sistem var ve bu sistemden taviz verilmek istenmiyor. Aynı zamanda, yeni bir oyuncunun bu oyuna dahil olması ve etkili olması da istenmiyor. Şu an dünyada böyle bir potansiyeli olan tek yeni oyuncu da Türkiye'dir.
Ersin Çelik:
Şu anda dünyada 37 ülke bizim İHA ve SİHA'larımızı satın almış durumda. Bu durum, yaşanan paradigma değişikliğinin en büyük göstergesidir.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Gençliğin bunun farkına varması lazım. 300 yıldır hiçbir şey yapamayan bir millet, 10 yılda nasıl böyle şaha kalkabildi? Bunu çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Dünyadaki bu olaylar, İngilizlerin çalışmaları, Boston Çalışma Grubu (Boston Consulting Group), Tony Blair'ın fonları, Amerika'daki AIPAC ve Yahudi örgütleri gibi unsurlarla birleştirildiğinde, bana göre en önemlisi uluslararası mason teşkilatının istekleri doğrultusunda kurgulanan olaylar, şahıslar ve ülkelerdir. Bu kurguların tamamı içinde, gençlerin şunun farkına varması gerekiyor: Biz 300 yıldır başkasının gücüyle konuşan bir ülkeydik. Bu durum ilk defa değişiyor. 20. yüzyıla kadar gelen düzen, 21. yüzyılda baştan aşağı değişecek. Benim tahminim, önümüzdeki 10 yıl içinde çok büyük olasılıkla 8-10 devletin çevresinde toplanmalar başlayacak.
Ersin Çelik:
Avrupa'daki ufak tefek devletler kendilerine bir sığınak mı arayacaklar?
İbrahim Ufuk Kaynak:
Afrika'da ve Güney Amerika'da benzer durumlar mevcut. Bu devletlerin hepsinin birbirinden nefret eden tarafları var. Örneğin, Uzak Doğu'da böyle bir yakınlaşma bekliyorsanız, bunun adresi Japonya olamaz. Çünkü Çin, o bölgedeki etkinlikten nefret ediyor.
Türkiye, Siyonist planlara karşı kendi şemsiyesini kuruyor
Ersin Çelik:
Ulus devletlerin bir üstü olan uluslar mı oluşacak?
İbrahim Ufuk Kaynak:
İstesek de istemesek de dünya yeni bir yapılanmaya doğru gidiyor. 21. yüzyıldaki bu yeni durumu anlamamız gerekiyor. Gazze olayı, güvenlik endişesi yüzünden bize şunu gösterdi: Anglo-Sakson aklı, sana silah vermiyor; kendini korumanı istemiyor. Verilen silahlar, kendi eski silahları. "Kendini koruma" diyor, çünkü istediği zaman gelip seni yok etmek ve istediği gibi dizayn etmek istiyor. İsrail dört ülkeye saldırdı, beşinci olarak Suriye'ye girip bombalıyordu. Türkiye de şu anda Suriye ile bir anlaşma yaptı. Bir başka yöne doğru giriyoruz. Bu durumun küresel çapta devam edeceğini düşünüyorum. Önümüzdeki on yıl içinde, yani 2035'e kadar, küçük devletler kendilerini korumak için büyük bir şemsiyeye ihtiyaç duyacaklar; buna mecbur kalacaklar. İhtiyaç duyacakları ikinci bir unsur ise teknolojik olarak yapay zekâ çağına ayak uyduramayan tüm devletlerin, bu çağa ayak uyduran devletlerin altına sığınmak istemesidir.
Ersin Çelik:
Avrupa Birliği bitti o zaman.
İbrahim Ufuk Kaynak:
O yüzden dedim ki, Uzak Doğu'da birinci seçenek olarak ne Japonya'yı, ne Çin'i, ne de Rusya'yı düşünebilirsiniz. Çünkü Rusya, Çin'den çok korkuyor; Çin ise Rusya'dan. Şimdi Japonlara gelelim ve kimsenin bilmediği birkaç ayrıntıyı anlatayım. Japonlar, 1945'te Rusya'yı Uzak Doğu'da yenip donanmalarını yok ettikten sonra, Japon İmparatorluğu ani bir yükselişe geçti. Ne istediler biliyor musunuz? "Bize ham madde ve enerji lazım" dediler. Ham madde ve enerji ise okyanuslardan geliyordu. Ancak Amerikalılar, "Okyanusları biz kontrol etmiyoruz" diyordu. Şöyle bir plan yapmaları gerekiyordu: Ya okyanusları Amerikalıların elinden alacaklardı ya da ikinci seçenek olarak Türkistan'ı ele geçireceklerdi. Japonlar arasında tartışılan konulardan biri, Türkistan'ı ele geçirmek için Sibirya'ya kadar olan bölgeydi. Diğeri ise okyanuslardı. Okyanuslar seçeneği kazandı ve Pearl Harbor'a saldırdılar, bu da Japonların sonunu getirdi. Bu yüzden o bölgede Japonya'nın çevresinde bir toplanma olmaz. Çin'in çevresinde de bir toplanma olmaz. Çünkü Japonlar, Koreliler ve diğerleri birbirinden nefret ediyor. bir Almanya var. Ancak Almanya, Yahudilerin şu anki baskısı yüzünden sesini bile çıkaramayacak kadar ufalandı. Avrupa Birliği resmen ufalandı. Ben böyle düşünüyorum.
Ersin Çelik:
İnanılmaz silah yatırımı yapıyorlar.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Daha da artacak ve bizden isteyecekler.
Ersin Çelik:
Üretmiyorlar, satın almanın peşindeler.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Tabii ki satın alacaklar. Çünkü bir sistemi acil olarak üretip yetiştiremez, hemen tüm birimlere dağıtamazsın. Bu yüzden hazırda seri üretim yapan ülkelerden almak zorundasın. Yarın, TB2'lerimizden başlayarak diğer tüm sistemlerimizi Japonlar almaya gelirse, gençliğe şunu söylemek istiyorum: "Vay be, Japonlar şunu yaptı, Almanlar bunu yaptı, biz yapamadık" demesinler. Bu liderlik döneminde, Recep Tayyip Erdoğan döneminde, adımızla sanımızla Allah şahidimdir ki Japonya'ya da Almanya'ya da ihracat yapacağız. Bu ülkelerin birbiriyle asla bir araya gelemeyeceği o büyük şemsiye Türkiye olduğunda, durum tamamen değişecek.
Ersin Çelik:
Beyaz Saray'da Trump’tan barış dileyen Zelenski, takım elbiseyle oraya gitti ve kendini Trump'ın şemsiyesi altında buldu.

İbrahim Ufuk Kaynak:
Çünkü orada aşağılanmıyor. İlginçtir ki, Anglo-Saksonların klasik bir tavrı vardır; seni aşağılayarak, ezerek, paramparça ederek ve kişiliğini, devlet özelliğini mahvederek bir hiçmiş gibi davranırlar. Yalta Konferansı'ndan asıl tartışılan şey şuydu: İngiltere, Amerika ve Rusya olarak dünyayı nasıl bölüşürüz? Bütün mesele buydu. Şu anda ise Amerika ve Rusya, Avrupa'yı hiç hesaba katmıyor. Bu durum İngilizleri, Almanları ve Fransızları delirtiyor.
Ersin Çelik:
Stalin ile Churchill yapmıştı o toplantıyı.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Evet, Churchill ve Stalin. Hepsi dışlandı. Şimdi iki kişi kendi arasında karar veriyor ve içeride ne konuştuklarını kimse bilmiyor. Bu olayları gerçekleştirmek istediklerinde onlara karşı koyabilecek yeryüzünde kaç devlet var? Onlardan biri biziz, başka da yok.
Ersin Çelik:
Bütün görüşmelerinin zeminini biz inşa ettik.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Şimdi bu adamlar İngilizlerin ne düşündüğünü biliyor. Rusya ile bu görüşmeleri yaparken, esasında İngilizlerin başka bir ajandası daha var.
Ersin Çelik:
Nedir?
İbrahim Ufuk Kaynak:
İngilizler hiçbir zaman bir olayı tek başına bırakmaz. Kendi etrafında toplanan ve beraber hareket etmeye mecbur bıraktığı köleler grubunu yanına çekmeye çalışır. Bu gruplar aslında köle olduklarına inanmaz ve zaten inanmamaları gerekir. Devletler, kendi güçlerini pekiştirmek ama aynı zamanda güçlü birisiyle de çatışmamak isterler. Bu fırtınalı dönemi bir denge içinde atlatmayı hedeflerler ancak 21. yüzyıl böyle bir dönem değil. 21. yüzyıl, yapay zekâ dönemiyle birlikte, dünyada sadece birkaç devlet kalacak. Ve bunların arasında İsrail devleti yer almayacak. İsrail kendi içinde ömrünü tamamlamış ve büyük karışıklıklar başlamış olacak. Bunu ben söylemiyorum; başta New York Times ve Financial Times olmak üzere, İsrailliler kendi basınlarında dile getiriyorlar. 16 bine yakın asker kafayı üşütmüş durumda ve tedavi görüyor. Bunun 10 katı, yani 160 bine yakın askerde ise psikolojik problemler var.
Ersin Çelik:
Saraybosna'da bir otelin rezervasyon görevlisi, 47 İsraillinin pasaportlarını çöpe attı. Bunları otellere almıyorlar, restoranlara almıyorlar.

İbrahim Ufuk Kaynak:
Bu planın ardında, aslında Anglo-Sakson fikri olduğunu ve İngiliz aklının yattığını bilirsek, onların jeopolitik ve jeostratejik amaçlarına hizmet etmek için Yahudileri de kullandıklarını görürüz. Daha sonra Yahudileri bir paçavra gibi önümüze atacaklar. Bu yüzden özellikle gençliğimizin şunu anlaması lazım: Dünya kritik bir dönemden geçerken, Türkiye kendisini çok güzel bir yere konumlandırdı. Tarihten gelen çok derin bir millet yapımız var. Beş yüz yıl önce, dünyanın en sıcak coğrafyalarında atla ve gemiyle gidip, sadece kayalıkların olduğu körfez ülkelerinde donanma kurup insanları kölelikten kurtaran bir milletiz. Portekiz ve İspanyol donanmasının, Peygamber Efendimizin mezarını alıp İspanya'ya götürme ve Kraliçe Isabel'in yakma planını engelleyen de yine bizdik. Biz böyle bir milletin torunlarıyız. Yavuz Sultan Selim olayı da tartışılıyor; ancak Yavuz Sultan Selim'in tartışılacak hiçbir şeyi yok. O, küresel sistemdeki çatlağı gören pırıl pırıl bir insandır. Bugün yaşanan bütün olayları bu bağlamda değerlendirin. Yavuz Sultan Selim’den sonraki 400 yıl, Pax Ottomanica dönemidir. O bölgede kimsenin burnu kanamamıştır. Bizim oradan çekilmemizle birlikte zulüm başladı. Dünya, o bölgede bize muhtaçtır; başka bir yolu yok. Bakın, Sırbistan'daki Sırp Kilisesi, hala Fatih'in kanunlarıyla seçim yapar. Türkiye'deki 39 patrikhanenin kanunları da bir günlüğüne Fatih'in kanunlarıyla geçerli sayılır. Çünkü adalet ancak onunla sağlanır diye. Türkiye, inanılmaz bir geçmişe sahip bir ülkedir. Dün ortaya çıkmış, yeni yetme bir devlet değiliz. Olmayan bir ideolojiyi başkasından çalıp da söylemeye çalışan bir devlet hiç değiliz ve olmamalıyız. Bu yeni yapıda gençlerimizin şunu anlaması gerekir: Biz kimseden yardım bekleyemeyiz. Biz zaten yardım eden el olmak durumundayız. Bunun için de Türkiye güçlü olmak zorunda. Bu, başkasından yardım dilenen bir muhalefet anlayışıyla olmaz. Biraz önce bahsettiğimiz tüm bu danışmanlık grupları, mesela Jeremy Rifkin'in firması önce yemliyor, para dağıtıyor, sonra da hedef ülkeler için strateji geliştiriyor. Sadece bizim ülkede sanat için sanat yapan, araştırma için arkeoloji yapan, insanlığa faydalı olmak için ders veren temiz insanlar çıkar. Yurt dışındaki bütün üniversitelerdeki insanlar, kendi ülkelerine hizmet etmek için çalışırlar. Arkeologlar bu yüzden kazı yapar, mühendisler bu yüzden buluş yapar. "Küresel bir sistem var ve ben bu sistemin bir parçasıyım, her şey çok güzel olacak" diye bir dünya yok. Bu, insanları hayal aleminde uyutmaktır. Söylemle bir şey güzel olmaz, çalışmakla olur. Ve çalışan insana, iktidara, gruba değer vermekle olur. Söylem güzeldir, evet. Ama Amerikalılar da, İngilizler de bize her şeyi söylediler. Wilson İlkelerini hatırlayın. "Her ülke kendi kararını verecek" dediler. Dünya karmakarışık bir hale geldi. İstedikleri an her yerde müdahale edebiliyorlar. Biraz önce bahsettiğimiz tüm o danışmanlık gruplarının içinde Suudi Arabistan da var.
Ersin Çelik:
Fonluyorlar.
Suudi Arabistan kralını tahtta tutan Yahudi aklı
İbrahim Ufuk Kaynak:
Suudi Arabistan'ın kralını iktidarda tutmak için çok büyük propaganda ve paralar harcanıyor. Bu da bir planın parçası. Suudi Arabistan'ın en büyük şirketi olan Aramco'nun kontrolü tamamen Yahudilerin elinde. Şimdi olaya bir de bizim açımızdan bakalım. Başkasından yardım dilemek gibi bir durumumuz yok. Türkiye'nin kendi gücüyle hareket etmesi gerekiyor. Bahsettiğiniz teknolojik gelişme, bu gücün bir kanıtı. Önümüzdeki on yıl içinde çok büyük değişiklikler olacak. Ancak en önemlisi, Avrasya olarak belirttiğimiz, Türk devletlerinin ve Müslüman coğrafyanın yoğun olduğu o bölgenin kimler tarafından yönetileceği, kimlerden nefret edildiği ve kimlerin yanına yakınlaşabileceği konusu. Örneğin, Kazakistan ve Özbekistan'dan bahsederken, Sovyetler döneminden kalma bir Stalin ve Rus korkusu olduğunu unutmamalıyız. Ancak bu korkunun atılmasından sonra ne olacağını iyi incelersek, durumun farklı bir yöne evrileceğini görürüz. Putin ve Lavrov'un üzerinde Sovyetler Birliği tişörtüyle Trump'ın yanına gitmesi, önemli bir mesaj taşıyordu. Bunun anlamı şuydu: "Öyle bir anlaşma yapalım ki, eskiyi değiştirmeyelim." Yani Ruslar, eski sahip oldukları yerleri, bugünkü Türk devletlerini, Çeçenistan gibi bastırılmış bölgeleri ve Ukrayna, Baltık ülkeleri, Polonya gibi birçok yeri geri almak istiyorlar. Bu, üzerinde "CCCP" (Sovyetler Birliği) yazan bir tişörtle ortaya çıkmak, bizim cumhurbaşkanımızın üzerine yeniçeri kıyafeti giymesi gibidir. Ruslar bunu yaparak "Bakın, ben anlaşmaya bu şartlar altında geldim" mesajını veriyorlar. Trump da sesini çıkarmıyor, çünkü o da bölüşmek için orada.
Ersin Çelik:
Hakkım olanı ver.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Kesinlikle. Şunu bilmemiz lazım: Dünyadaki bu olaylar gelip geçecek. Kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz; bazen acı verecek, bazen hoşumuza gidecek. Ancak geleceğin düzeni, özellikle 21. yüzyıldaki bu yeni yapı, alıştığımız bir yapı değil. Bu zamana kadar gelen hiçbir çalışma türü ve formül ile ulusal devletler, yaklaşmakta olan bu dalgadan kendilerini kurtaramazlar.

Ersin Çelik:
Yapay zekâ demokrasiyi devre dışı bırakacak.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Aynen öyle. Eskiden çocukların eğitimi ve yetişmesi aile, okul ve çevre üçgeninde şekillenirdi. Şimdi ise yerini bilgisayar ve sosyal medya aldı.
Ersin Çelik:
37 ülkeye İHA ve SİHA satan, savaş tarihinin akışını değiştiren, teknolojinin başındaki isim Selçuk Bayraktar. Şimdi bu ülkenin çok önemli bir meselesini daha dert edinerek yerli ve milli bir sosyal medya platformu oluşturdu. Adı E Sosyal ve küresel olarak bu isimle anılacak. Dün bir milyon kullanıcıya ulaştı. Bugün ise Cumhurbaşkanımız da platformda hesabını aktif etti ve ilk paylaşımını yaptı. Yirmi yıl önce sıfır noktasında olan İHA ve SİHA teknolojisine geri dönelim. Heron diyorduk. İsraillerin ürettikleri insansız hava araçlarının adıydı.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Adı öyle kalacaktı.
Ersin Çelik:
Bu teknolojinin adı Heron olarak kalacaktı, çünkü Amerikalıların telaffuzu zordu. Ben bile söyleyemiyorum. Oysa şimdi küresel adı İHA ve SİHA oldu. Yirmi yıl önce bu teknoloji yoktu, şimdi ise 37 ülkeye satıyoruz. Tıpkı bu teknoloji gibi, N Sosyal de iki ayda bir milyon kullanıcıya ulaştı. "Ama diğerleri de var" diyecekler. Hayır, artık verinin ve datanın en büyük silah olduğu bir çağdayız. Bu çağda, verinin nükleer güç kadar etkili bir kaynak olduğu bir zamanda, bir milyon kullanıcıya ulaşmak muazzam bir başarıdır. Bu bir milyon kullanıcı, üç beş ay sonra beş milyona ulaşacaktır. Ancak iki yıl sonra bu denklemde, Selçuk Bayraktar'ın Teknofest kuşağının kurduğu bu platform sayesinde bambaşka bir şey konuşacağız. Sadece son yılda, yani beş altı yıllık bir hikayenin ürünü olan Teknofest üzerinden bakarsak, başarıların devamı gelecektir. İki yıl, bilemediniz üç yıl sonra bu alanda da paradigmayı değiştirmenin yolunu bulmuş olacağımıza adım gibi eminim. Dijital ekosistemden anlayan, bu işin felsefesini ve sosyolojisini sorgulayan bir gazeteci olarak şunu söylüyorum: Önemli olan, bizim olana sahip çıkmaktır. Hatası, eksiği, kusuru, yanlışı olabilir; güncellenmiyor, akmıyor, kilitleniyor olabilir; ne olursa olsun ona sahip çıkacağız. Biz geliştireceğiz. Bir yazımda bahsetmiştim: Bir arkadaşım iPhone'un ilk modelini almıştı. Telefon ısındığı için bir türlü güncelleyemiyordu. Ne yaptı biliyor musunuz? Buzdolabının buzluğunda güncelledi. Aradan 15, 16, 17 yıl geçti. Bugün, bazı devletlerin çok çok üzerinde bir şirketten bahsediyoruz. N Sosyal, diğerleri varken kurulmuş, belki bir benzeri olarak görülmüş olabilir. Ama burası bizim. Dükkân bizim. Bu, çok önemli bir farktır ve bilgiler de bizde kalacak.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Evet, veri bizim, dükkan bizim. Sosyoloji, kültür ve içerik bize ait. Burada linç, küfür ve hakaret yok; moral bozucu hiçbir şey yok. Bilgi var, sağlıklı bilgi var, doğru haber var. Manipülasyon, ajanlar, Siyonistlere veya CIA'ye hizmet edenler yok. Bu, çok önemli bir fark. X platformuna bu açıyla baktığımızda, arada inanılmaz bir uçurum olduğunu görürüz. O yüzden özellikle gençlerimizin bu farkı anlaması gerekiyor.
Ersin Çelik:
Buradan bir kültür inşa edebilir, yeniden ayağa kalkabiliriz. Çekilmek zorunda bırakıldığımız topraklara yeniden gidebiliriz. Eğer Afrika ülkelerine İHA ve SİHA sattıysak, bu platformu da kullandırabiliriz. O zaman yeniden kucaklaşabilir ve o gönül coğrafyasını yeniden inşa edebiliriz. Bahsettiğim mecra bu kadar önemli, bu kadar kritik ve bu kadar hayati. Çünkü bugüne kadar neden bir sosyal medya platformumuz yok diye yakınıyor, bunun ezikliğini yaşıyorduk. Artık böyle bir durum yok.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Selçuk Bayraktar'ın orada çok güzel bir ifadesi vardı, dedi ki: "Biz buna mecbur bırakıldık." Her şekilde sosyal medyada engellendiklerini, yaptıkları her faaliyetin engellendiğini ve hatta kendi attığı tweetlerin bile engellendiğini söyledi. Bu yüzden bunu kurmak zorunda kaldıklarını belirtti. Savunma sanayiimizi de zaten mecbur kaldığımız ve ambargo uygulandığı için inşa ettik.
Ersin Çelik:
Heronları bize verdiler, ancak kumandasını ve hafıza kartını vermediler.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Bu durumu normal karşılayanlar var. Ne yapıp edip gençlere ulaşmak zorundayız. Onları içinde bulundukları hayal dünyasından daha kötü bir duruma düşmeden uyandırmamız lazım. Karşımızda tam anlamıyla "manyak" tipler var. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin başyargıç yardımcısı, "Biz İsrail devletine yardım etmek ve onu korumak üzere Tanrı tarafından görevlendirildik ve bunu yapmaya mecburuz" diyor. Amerikalı bir senatör de "Eğer olur da İsrail'i bırakırsak, bu Amerika'nın da, hepimizin de sonu olur. Biz onu bırakamayız" diyor. Buradaki teolojik anlamı da görmek zorundayız. Karşımızda hayal aleminde yaşayan bir "deliler topluluğu" var. Onlar "İslamcı örgüt" gibi şeyler söyleyip duruyorlar ama öyle bir örgüt yok. Yeryüzünde hiçbir örgüt, Amerikan silahı ve gücü olmadan var olamaz.

Ersin Çelik:
Dünyanın en büyük teröristi, devleti, yapısı, kurumu seni terörist olmakla suçladı.
Amerika’nın dostluğu öldürücüdür
İbrahim Ufuk Kaynak:
Kesinlikle. Bir kez daha hatırlatmak isterim: Amerika'nın düşmanlığı tehlikelidir, ama dostluğu öldürücüdür. Bu kadarını anlamamız yeterli. Gazze'de yapmak istedikleri, onlar için sadece bir reklamdan ibaret. Bu planlar bizim için yapılıyor. Bu olayı böyle algılamamız gerekiyor, çünkü bu bölgede biz varız. Herkes gider; Amerikalısı, Rus'u, Avrupalısı. Bu coğrafyada Arap, Türk, Kürt kalır.
Ersin Çelik:
Çünkü yeniden kucaklaşılmasını istemiyorlar.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Evet, bu yüzden bize yaklaşılmasını istemiyorlar. Biz de bunun farkına vardık ve "artık eski Türkiye değiliz" diyoruz. Yepyeni, 21. yüzyıla uyacak bir strateji geliştiriyoruz. Bu strateji, onların düşündüklerinin yapılmasına engel olurken, bizim düşündüklerimizin yapılmasını kolaylaştıran bir yapıya geçecek. Ve biz bunu bilerek yapacağız. “İklim kanunu" meselesi var, biz bir başkasından bakarak iklim kanunu hazırlamadık. Bu kanun Türkiye hariç kimsenin faydasına olmayacak. Türkiye'deki dereleri mahvetmeye çalışan fabrikaların bir daha bunu yapmasına engel olacak bir sistemi oturtmaya çalışıyoruz. Yaşadığımız ülkede çevreyi kirletmeye engel olacak bir sistem. Onların düşündüğü gibi hayvanlarla veya büyükbaş hayvanlarla ilgili bir durum yok. Biz böyle bir şeye asla tenezzül etmeyiz. Türkiye'yi kimse kirletmesin, başkalarının kirletmesine de izin vermeyelim ve biz de kirletmeyelim. Kendi kendimize bu temizliği sağlayalım.
Ersin Çelik:
Özellikle su meselesi o kadar hayati ki, eylül ayında bu konunun ne kadar kritik olduğunu göreceğiz. Çok ağır bir sınav bizi bekliyor. Ankara'da yerel yönetimlerin ihmalleri olabilir ancak arka planda su kaynaklarının ciddi şekilde azaldığına dair veriler de ortada. Sıcaklık artıyor, buharlaşma yükseliyor ve yağmur gelmiyor. Basitçe düşünürsek, su kaynaklarımız kuruyor. Eğer kaynaklarımızı bundan sonra doğru ve planlı bir şekilde kullanmazsak çok büyük sıkıntılar yaşayacağız. Suyu olmayan ülkeler teslim olacaklardır.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Kesinlikle. "Enerjimi al, bana su ver" diye yalvaracaklar. Ne yapıp edip bu dengeyi kurmamız lazım. İşte bu yüzden diyorum ki, yeni düzen on yıl içinde farklı bir biçime bürünecek. Belki de sadece 8-10 devlet kalacak, diğerleri onların etrafında toplanacak. Su bile bu yeni düzenin belirleyicilerinden biri olacak. Mecbur kalacaklar.
Ersin Çelik:
Zihinleri bulandıran ve memleketin gündemini meşgul eden bu söylemlerden kurtulmak istiyorsak, sosyal medyada da kendimizi güvenli alanlara çekmeliyiz. Zihnimizin kirlenmesi bile bu ülkeyi durdurmaya ve sekteye uğratmaya yetecek bir hamle. Bu yüzden zihnimizi kirletmemeliyiz. Kendimizi küfrün, linçin, hakaretin, yalanın ve iftiranın olmadığı, güvenli mecralara çekmek zorundayız. Bu aynı zamanda bir vatandaşlık bilincidir.
İbrahim Ufuk Kaynak:
Kendi sosyal medyamız sayesinde verilerimiz başkalarının eline geçmeyecek. Bu verileri danışmanlık gruplarına verirseniz, adamlar kimin kime ne kadar para gönderdiğini bile kaydediyorlar.
Ersin Çelik:
Telefonları kullanmadığımız anlarda bile Instagram gibi uygulamaların konum takibiyle ne yaptığımızı kaydederek bize bir yaşam biçimi dayatıyorlar.


