Aşkı evlilik mi öldürür yoksa biz mi?
Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
"Evlenmeden önce prenses gibi hissederdim. Bana çok aşıktı. Sevgiliyken çok iyiydik; ama nikah kıyıldığı an her şey değişti..."
Bu ve benzeri cümleleri sıkça duyarız. Peki, gerçekten yüksek sesle söylenen o 'evet' kelimesi ve nikah memurunun kıydığı nikahla birlikte her şey kökten bir değişime mi uğruyor? Bu soruya cevap aramadan önce, aşkın kendisini tanımlamak gerekir.
Aşk, bir nevi sarhoşluk gibidir. Kalp atışları hızlanır, beyin kimyasalları değişir. Tek gördüğümüz şey, partnerimizin ne kadar mükemmel olduğudur. Mesaj attığında ya da aradığında havalara uçar, birkaç saat ses çıkmasa öfkeleniriz. Bu dönem, mantığın arka planda kaldığı, beklentilerin hızla yükseldiği bir dönemdir. Üstelik yalnızca karşımızdakine değil, kendimize de yabancılaşmaya başlar; farklı davranırız.
sahiptir. Artık yalnızca duyguların ya da dürtülerin değil, kiraların ödendiği, bulaşıkların yıkandığı, sabah erken kalkıp işe gitmenin gereklilik olduğu bir düzendir. Evlilik aşkı öldürmez elbette... Ama onu evcilleştirir.
Asıl soru ise şudur: Evlilik mi aşkı öldürür, yoksa biz aşkı öldürüp suçu nikaha mı atarız? Aşk, ilk bakışta bir heyecandır. Kalbin hızla atması, sevdiğiniz kişiden mesaj bekleme hali... Aynı mesajı defalarca okuyup doyamamak... Ve en çok da o belirsizlik. İçinizde durmaksızın dolaşan "Acaba beni seviyor mu?" sorusuyla yaşamak...

Evlilikle birlikte bu 'acaba'lar yavaş yavaş yerini 'nasıl olsa'lara bırakır. Bekleme heyecanı yerini alışkanlığa bırakır. Aynı evin içinde zaman geçirmek, kahve içmek, uyumak, uyanmak... Karşınızdaki kişiyi hep aynı rutinle görmek zamanla sıradanlaşır. İşte tam bu anda aşk, sürprizini ve heyecanını yitirmeye başlar. Peki, burada kaybeden evlilik mi, yoksa 'biz' duygusu mu?
Evliliği çoğu zaman bir sahne olarak görürüz. Herkesin önünde ilan edilmiş, toplumun onayladığı bir birliktelik... "O benim kocam.", "Bu benim karım" demenin verdiği bir güven duygusu vardır, evet. Ama aynı zamanda bu resmiyetin içinde kaybolan bir samimiyet de...
Oysa evlilik, iki kişinin yarattığı; içinde çiçekler açan bir bahçedir. Bu bahçede yalnızca ikinize ait espriler, kimsenin bilmediği bir dünya vardır. Ama zamanla o dünya kalabalıklaşır. Aileler dahil olur, sorumluluklar artar, maddi problemler, çocuklar, iş stresi... Aşk bu kalabalığın içinde kaybolabilir. Asıl mesele şu: Aşkı hâlâ iki kişilik tutabiliyor muyuz, yoksa onu kalabalık bir apartman toplantısına mı çevirdik?
PSİKOLOJİK OLARAK GEÇİLEN ÜÇ AŞAMA
TUTKULU AŞK
Beynin 'iyi hissettiren' tüm hormonlarının zirvede olduğu dönemdir. Karşınızdaki kişiyi kusursuz görürsünüz. Söylediği her söz, yaptığı her hareket size mükemmel gelir. Hatta kusurları bile gözünüze sevimli görünür.
ROMANTİK SEVGİ
Gerçeklerin yavaş yavaş ortaya çıktığı dönem... Artık o bir süper kahraman değil, gerçek bir insandır. Bu evre, ilişkinin devam edip etmeyeceğinin sınandığı dönemeçtir.

BAĞLILIK VE DERİN SEVGİ
Artık birlikte el ele yürümeye karar verilmiştir. Bu noktada heyecan değil, huzur aranır. Birlikte kahvaltı etmek, aynı evde yaşamak zamanla otomatiğe bağlanabilir. Yalnızca alışkanlıkla devam eder hâle gelebilir. İşte bu yüzden bu aşamada önemli olan niyettir. Sevdiğiniz kişiyle güne başlarken o ilişkiye içtenlikle bağlı kalmayı seçmektir. Yani sevgiyi, anlayışı ve özeni her gün yeniden üretmek istemek... Alışkanlıkla değil, bilinçli seçimle sürdürmeyi istemek...
SONUÇ
Evlilik, üçüncü evrenin bir parçasıdır. Ancak çoğu kişi birinci evrede takılıp kalmak ister. Hep o ilk gün, hep o heyecan, hep o tutku... Bu gerçekçi midir? Hayır. Peki mümkün müdür? Emek vererek evet.
TUTKU NEDEN BİTER?
1- ALIŞKANLIK, AŞKIN DÜŞMANIDIR
Aynı sözleri tekrarlamak, aynı yerlere gitmek, her şeyi önceden tahmin etmek... Aşk zamanla sıradanlaşır. Oysa aşk biraz da bilinmezliktir.
2- İLETİŞİM DEĞİL, BEKLENTİLER KONUŞUR
"Zaten ne söyleyeceğini biliyorum" düşüncesiyle eşler birbirlerini duymayı bırakır. Gerçek iletişim ortadan kalkar.
3- CİNSELLİK GERİ PLANA ATILIR
Çocuk, ev, iş derken tensel bağ ikinci plana düşer. Oysa bu bağ, aşkın canlı kalmasında hayati önemdedir.
4- KIRGINLIKLAR BİRİKİR, KONUŞULMAZ
Dile getirilmeyen her kırgınlık, sevginin altını oyar ve ilişkiyi boşluğa sürükler.

EVLİLİKTE AŞKI YAŞATMANIN 10 FORMÜLÜ
1 Her gün birbirinize küçük sürprizler yapın.
2 Ayrı alanlarınız olsun ama birbirinizden uzaklaşmayın.
3 Birbirinizin gözlerinin içine bakarak konuşun.
4 Ayda bir 'sevgililik randevusu' yapın.
5 Teşekkür edin, özür dileyin, iltifat edin.
6 Birlikte gülün. Mizah, ilişkilerin en güçlü yapıştırıcısıdır.
7 Sadece eş değil, sırdaş olun.
8 Zaman zaman ayrı kalın ki özlem büyüsün.
9 Sadece sorunları değil, hayalleri de paylaşın.
10 Birbirinizi seçtiğinizi unutmayın. Seçilmek güzeldir, seçmek de...
HER SABAH AYNI İNSANA, 'SENİ SEÇİYORUM' DEMEK...
Kabul edelim, aşk kolay değil. Hele evliliğin içindeyken, gündelik hayatın koşuşturması içinde aşkı yaşatmak daha da zor. Ama mümkün. Aşk ölmez. Ama bakılmazsa solar. İlgilenilmezse küser. Konuşulmazsa uzaklaşır. Tıpkı insanlar gibi... Evlilik aşkı öldürmez. Biz onu ihmal ettiğimizde, konuşmayı bıraktığımızda, sıradanlaştırdığımızda... İşte o zaman aşk bizi terk eder. Aşk, bir kere hissedilip sonsuza dek sürecek bir mucize değildir. Her sabah yeniden çağırdığımız, her akşam yeniden tuttuğumuz bir eller bütünüdür. Evlilik aşkı öldürmez; aşkı sıradanlaştıran biz oluruz. Eğer iki insan, her sabah birbirinin gözlerinde yeniden kaybolmaya niyet ederse aşk ölmez... Derinleşir. Çünkü gerçek aşk, aynı kalpte her gün yeniden doğmayı göze almaktır. Ve bazen en büyük aşk, her gün aynı insana yeniden "Seni seçiyorum" diyebilmektir.


