Bağ Kur Tescil Yasası Ne Zaman Çıkacak?
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Merhaba kıymetli okuyucularım,
Türkiye’de sosyal güvenlik sistemi, kimi zaman en basit görünen ayrıntılarda en derin adaletsizlikleri üretir. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de Bağ-Kur tescil mağduriyetidir. On binlerce esnaf, çiftçi, küçük işletme sahibi ve kendi adına çalışan vatandaş, yıllarca vergi dairesine kaydolmuş, meslek odasına üye olmuş, ticaretini sürdürmüş; fakat Sosyal Güvenlik Kurumu bu kayıtları tescile dönüştürmediği için bugün emeklilik kapısında eli kolu bağlı bekliyor.
Sorunun düğüm noktası 1 Ekim 2008’dir. Bu tarihten önce vergi veya meslek odası kaydı olanlar, normalde o günden itibaren sigortalı sayılmalıydı. Ancak fiiliyatta tescil yapılmadığı için, bu insanların yıllarca ödediği vergi, tuttuğu defter, üyesi olduğu oda “yokmuş” gibi kabul ediliyor. Reform sonrası getirilen yeni sistem, 2008’den sonrasını düzenledi; geçmişteki boşlukları ise görmezden geldi. Yani devlet kendi kayıtlarına rağmen vatandaşa, “Sen 2008’den önce sigortalı değildin” demeye devam ediyor.
Meclis’te bugüne kadar birçok kanun teklifi verildi. Çözüm aslında çok basit: Vergi ve meslek odası kaydı bulunanlara, geriye dönük Bağ-Kur tescili ve prim borçlanma hakkı tanımak. Ama bu teklifler komisyonlarda bekledi, Genel Kurul gündemine gelse bile yasalaşmadı. Geçen dönemin Çalışma Bakanı da çıkıp, “Vergi ve meslek odası kaydı olanların sorunları çözülür, bunlar basit konular” diyerek meseleyi önemsizleştirdi. Oysa sahada gördüğümüz tablo tam tersidir: İnsanların hayatı erteleniyor, hakları yok sayılıyor.
Bugün 60 yaşını aşmış birçok esnaf, “Benim vergi kaydım var, odamda üyeliğim var, dükkanım yıllarca açıktı” diye feryat ediyor. Ama SGK bilgisayarında bir satır açılmadığı için, 10 yıl, 15 yıl emeği çöpe gidiyor. Bu sadece bir bürokrasi meselesi değil; sosyal devletin vatandaşına olan borcunu yerine getirmemesi, adalet duygusunun zedelenmesi demektir.
Bu mağduriyet, emeklilik hayalini yıllarca öteliyor, bağlanacak maaşın tutarını düşürüyor, sağlık güvencesinin sürekliliğini bozuyor. Kısacası, devletin kendi kayıtlarının arkasında durmaması, vatandaşın ömründen çalıyor. Sorunun çözümü ertelendikçe, “çalıştık ama yok sayıldık” diyen insanların sayısı artıyor.
Artık bu konunun ertelenmeye tahammülü yok. Meclis’e gelecek ilk sosyal güvenlik paketinde, Bağ-Kur tescil mağduriyetine net bir düzenleme getirilmek zorunda. Geriye dönük tescil ve borçlanma hakkı tanınmalı, uygulama tüm ülke çapında eşit ve standart olmalı. Bu yapılmazsa, sosyal devlet anlayışı kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olur.
Sorulacak soru aslında çok yalın: Vatandaş yıllarca vergi dairesine kaydoldu, meslek odasına aidat ödedi, işyerini açık tuttu. Bugün emeklilik zamanı geldiğinde bu kayıtlar niçin yok sayılıyor? İnsanların alın teriyle geçen on yılı, on beş yılı bir kalem darbesiyle silinemez. Bu ülkede vergi tahsilatında, aidat toplamada asla gecikmeyen devletin, iş sosyal güvenliğe geldiğinde vatandaşını yüzüstü bırakması, toplumsal vicdanda derin bir yara açıyor.
Bağ-Kur tescil mağduriyeti, artık yalnızca bireysel bir sorun değil; ülkenin sosyal güvenlik sistemine olan inancı zedeleyen bir toplumsal mesele haline gelmiştir. Esnafı, çiftçiyi, küçük işletme sahibini hayata bağlayan şey sadece günlük kazancı değil, geleceğini güvenceye alma umududur. Bu umut elinden alındığında, geriye kalan yalnızca kırgınlık ve güvensizlik olur. Sosyal devletin varlık sebebi, işte bu kırgınlığı gidermek, vatandaşın emeğini ve kaydını kendi hafızasında korumaktır.
Artık topyekûn bir çözümün vakti gelmiştir. 1 Ekim 2008 öncesi vergi ve oda kaydı bulunanların sigortalılık başlangıçları tanınmalı, bu dönemler için borçlanma imkânı sağlanmalıdır. Bu düzenleme sadece bir hak iadesi değil, aynı zamanda sosyal devletin kendi sözüne sadık kalması anlamına gelecektir. Aksi halde, sosyal güvenlik sistemi rakamların toplandığı bir tablo olmaktan öteye geçemez.
Görmezden gelinen her gün, mağdurlar için kaybolan yeni yıllar, toplum için kaybolan güven demektir. Bu mağduriyetin son bulması, devletin vatandaşına olan sorumluluğunu yerine getirmesi kadar, gelecek kuşaklara bırakacağımız adalet mirasının da bir gereğidir. Çözüm, ertelenmiş bir vaat değil; gecikmiş bir borcun ödenmesidir.


