Barış sürecinde Alevilerin yeri var mı?
Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
‘Hızır Paşa bizi berdar etmeden
Açılın kapılar Şah’a gidelim
Siyaset günleri gelip çatmadan
Açılın kapılar Şah’a gidelim’
Pir Sultan Abdal
Günümüz koşullarında Anadolu Alevileri’nin yaşadığı sorunlara farklı bir boyuttan bakacak olursak, bugün sosyal, hukuksal, ekonomik ve siyasal sorunsallığın önceliği olduğu görülmektedir. ‘Barış süreci’ sürdürülürken sosyo-ekonomik olarak tüm toplumsal katmalar arasında en yoksul kesimi oluşturan Aleviler üzerinden de politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Geliştirilecek olan politikalar toplumsal barışa katkı sağlamalıdır. Devletin ve siyasi iktidarın yanı sıra, bu politikaları uzlaşma sağlanarak geliştirecek olan Alevi demokratik kitle örgütleri içindeki nitelikli kadrolar, aydınlar, yazarlar, bilim insanları, iş insanları ve Anadolu Alevi Ocak Dedeleri’dir.
Yeni siyasal yönelimler Alevi toplumunu çıkmaza sürükleyebilir. Alevilerin içinde bulunduğu çözümsüzlüklerin son günlerde ‘Terörsüz Türkiye’ şiarıyla ortalıkta politika yapan siyasi partilerin gündemine alınmaması üzerinde önemle durulması gereken bir sorundur.
Gerek iktidarda olan cumhur ittifakını oluşturan partilerin ve gerekse demokrasi güçleri içinde yer alan DEM Parti’nin bugüne kadar genel anlayışları bakımından kayda değer bir açıklama olmaması düşündürücüdür. DEM Parti’ye haksızlık etmek istemem. Çünkü Alevi demokratik kitle örgütlerinin kongrelerinde boy gösteren DEM’in eşbaşkanları burada yaptıkları konuşmalarda yürümekte olan ‘barış süreci’ndeki gündemlerinde Aleviliğin olduğunu belirterek Alevilerin gönlünü okşamayı ihmal etmediler. Lakin siyasi gelişmeler Alevilerin aleyhine bir yönde ilerlemektedir.
Alevilerin hiçbir sorunu bugüne kadar somut bir zemine oturtulmadı. Aksine siyasi iktidar meseleyi çarpıtarak sürüncemede tutmaktadır. Nitekim Kültür Bakanlığı bünyesinde oluşturduğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ülke çapında asimilasyon faaliyetlerine hız kesmeden devam etmektedir. Ayrıca bu siyasal Türk İslam Sentezci anlayışlı daire başkanlığı bozgunculuk yapmaktadır. Alevilerin geleneksel olarak her yıl Alevi ulularının mekanlarında yaptıkları anma etkinliklerini alternatif etkinliklerle sabote ederek, provokatif girişimlerde bulunmaktadır. Bu durum Alevilerde büyük rahatsızlığa neden olmaktadır.
Selefi, oligarşik AKP-MHP iktidarının 23 yıldır demokratik hak ve özgürlükleri yok saymasından elbette ki Aleviler de nasibini aldı. Bir zamanlar Avrupa Birliği’nin baskısı sonucu bir adım atmak gibi görüntü vermesi üzerine yapılan ‘Alevi Çalıştayları’ aldatıcı ve gaz alma girişimi olarak hafızalarda kaldı.
45 yıldır PKK terör örgütüyle sürdürülen iç savaş Kürt halkını yerinden yurdundan etmiştir. PKK’nın kendisini feshetmesi üzerine Kürt halkı, ‘Terörsüz Türkiye’ diye gündeme alınan politikalara sıcak bakmaktadır. Alevi toplumu da bu süreci sahiplenerek çözüm odaklı olmasını istemektedir. ‘Çalıştaylar’ ve ‘Akil İnsanlar’ süreci gibi aldatıcı ve yanıltıcı bir girişim toplumsal barışı tümden bozmaya hizmet eder. Ayrıca yürütülen görüşmelerde en az Kürtler kadar yok sayılan Alevilerin haklarının da gündeme alınması Türkiye’nin hayrına olacaktır.
‘Terörsüz Türkiye’ veya ‘Barış süreci’nin Alevi toplumuna yüklemiş olduğu yeni sorunlar tüm boyutlarıyla tartışılarak analiz edilmelidir. Yürütülen bu süreçte sağlıklı bir analiz söz konusu olmazsa yeni çözüm modelleri ortaya konulamaz. Tarihsel olarak inanç değerleri bakımından devlet tarafından yok sayılan Alevi toplumuna yönelik politikalar, bugünkü siyasal süreçte de yeni sorunları doğurmaktadır. Alevi demokratik kitle örgütleri sınıfsal bilinci öne çıkaran politikalar geliştiremezlerse, var olan durumu analiz edecek kadroların yetersizliği halinde gerek kültürel, gerek siyasal, gerek sosyal, gerekse inanç değerleri bakımından kendi kimliklerini sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilecek bir ortamın şartlarını oluşturamamış olurlar.
Burada üzerinde durulması gereken temel etkenlerden biri de, Alevi demokratik kitle örgütlerinin mevcut yapısı.. Gerek Alevilerin sorunlarının gerekse devletin yürüttüğü sistematik politikaların toplumun lehine gelişecek bir sürece evirilmemesi halinde vahim sonuçları olabilir.
Toplumsal kimlik anlayışı, mevcut diğer sorunların zemini üzerinde de varlığını sürdürmektedir. Bu sorunları yeni kadrolarla şekillendirecek örgütsel bir yapılanma acilen geliştirilmelidir. Sürece uygun olmayan girişimler, örgütleri yeni kaoslarla karşı karşıya bırakabilir. Geçmiş deneyimlerden yola çıkarak doğru ve zamana zemine uygun bir strateji oluşturulduğunda sonuç alınmaması için bir neden göremiyorum.
Devletin tarihsel egemenliğini meşrulaştıracak tüm koşullar hâlihazırda mevcutken, lütfedilmiş haklar temelinde bir arz söz konusu olamaz. Alevi toplumunun 35 yıllık mücadele pratiği ve hafızası yeni yol ve yöntemlerin ne olacağını belirlemelidir. Alevi örgütlülüğü, tarihsel sorunları stratejik bir bakışla ele almalı ve akılcı çözüm önerisi ile soruna yaklaşmalıdır. Alevi toplumunun inançsal, toplumsal, yaşamsal ve siyasal taleplerinin Alevilerin oluşturacağı bir kurul tarafından, diplomatik girişimlerle, devletin ve siyasi iktidarın gündeminde yerini alması sağlanmalıdır.


