Binalardan önce bilim çöktü! Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Ülkemizdeki bilim insanları, yaşam hakkının kutsallığı için yıllar yılı yalvarırcasına siyasal erke seslerini duyurmaya çalışsa da duyuramıyor. İstanbul’da yaşadığımız 6.2 büyüklüğündeki deprem, bilimsel gerçeklerle hepimizi sarsa sarsa bir kez daha yüzleştirdi. Türkiye’nin en büyük işinin, ‘kentleri depreme hazırlamak’ olması gerektiğini 60 yıllık akademik kariyerinde haykıran Prof. Dr. Naci Görür, kentlerin ‘deprem güvenli’ olmadığı gerçeğini çok net görüp, görülmesi için çırpınıyor. Afad Bakanlığı’nın acil kurulup, depreme dayanıklı kentler yapılması önerileri işitilmiyor. Depremde ilk sarsıntılar durulunca, siyasetçisinden sokaktaki insanına her birimiz, itildiğimiz boşluktan başımızı korkuyla uzatıyoruz.
DÜŞÜNÜP TAŞINALIM
Toplumumuz, depremin yok ediciliğini haykıran bilim ve ilahi güce sığınma metaforu arasına sıkıştırıldı. Sarsıntılar sürerken, “Allahım sen koru!” diyerek duamızı edip, sarsıntılar durunca ‘Hocam yine deprem olur mu?’ sığlığında sorularla bilim insanlarımızı boğduk. İnsanımız; ‘Olmaz olmaz, sen keyfine bak’ cevabı bekleme gafletine sürüklenen sosyolojik vakaya dönüştürüldü. Bir şey değil, çok şey olur! İnsan hayatında 2 yıl uzun bir zaman mı? Sevdiklerimiz 2 yıl değil 2 ay, 2 gün değil 2 saat, 2 dakika değil 2 saniye, 2 salise değil 1 salise uzakta ve geri dönmemek üzere sonsuzluğa gitmek zorunda bırakıldıysa geride kalanlar artık yaşamıyordur. 55 bin canı yitirdiğimiz 6 Şubat Depremi’nin üzerinden 2 yıl 2 ay geçti.
BÖLÜMLERİ KAPATTILAR
Türkiye’nin, 11 ili günlerce 45 bin artçı sarsıntı ile silkelendi. Yanlış okumadınız, 45 bin artçı! Yurdumuzun deprem kuşağında olduğunu kavramamakta direnen iktidara muktedirler, bilime sırt çevirdi. Dağa taşa, yokuşa, tavuk dönerci açar gibi üniversite açmakla övünen AKP, yer bilimlerinin temeli jeoloji ve jeofizik mühendisliklerini kapattı. 2002’de 76 üniversitede, 23 jeoloji mühendisliği vardı. Akdeniz, Cumhuriyet, Çanakkale 18 Mart, Erciyes, Kocaeli, Mersin, Osmangazi, Pamukkale, Selçuk, Süleyman Demirel ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi derken, 12 üniversite bu bölümü kapattı. 23 yıl önce 1345 olan jeoloji mühendisliği kontenjanı, kalan 11 üniversitede 256’ya düştü. 2024 YKS’de onun da 58’i boş kaldı.
YERBİLİMCİ YETİŞMİYOR
Siyaset kurumu sorumluluk almadığı için jeoloji ve jeofizik mühendislikleri eğitimi boşaldı. Jeolojilerin 12’si, jeofiziklerin 3’ü derken, depremle doğrudan ilgili 15 bölüm tek imzayla kapatıldı. Üniversite sayısı 208’e çıksa da ensemizde deprem gerçekliğiyle yaşamaya çalıştığımız Türkiye’de, jeofizik mühendisi yetiştiren 4 ve jeoloji mühendisi yetiştiren 11 üniversite kaldı. Onlar da öğrenci bulamıyor. İTÜ, Ankara, Cerrahpaşa ve Dokuz Eylül üniversitelerindeki jeofizik mühendisliği bölümleri 2024 YKS için toplam 91 öğrenci kontenjanı açabildi. Ülkemizin 5 asırlık İÜ’nün de aralarında yer aldığı en köklü üniversiteleri kontenjanları yüzde 100 düşüşle 31 ile 41 öğrenci aralığına indirse de jeofizik bölümünü dolduramadı.
ÖĞRENCİLERİ SIFIRLADILAR
Jeoloji mühendisi yetiştirmek için 2024 YKS’de, 11 ile 20 öğrenci arası kontenjan açan Fırat, Çukurova, KTÜ, Niğde Ömer Halisdemir üniversitelerine yerleşen öğrenci sayısı: Sıfır! Cumhurbaşkanlığı ÜniVer Raporu verilerine göre jeoloji mühendisliği mezunlarının yüzde 58.3’ü, jeofizik mühendisliği mezunlarının yüzde 62.9’u işsiz, işsiz! Zar zor iş bulanın maaşı 35 bin TL-50 bin TL arasında. Yer biliminin ve yaşamın temeli işte bu mühendislikler; yalnızca deprem değil, inşaat zemin etüdü, madenler gibi ulusal kalkınma ve milli güvenlik için stratejik önem taşıyor. Türk yükseköğretiminde jeofizik ve jeoloji mühendisliği eğitimi, yaşam hakkı kutsallığının korunması için yapılan en değerli yatırım olmak zorundadır.
AFET SEKTÖRMÜŞ!
İktidar, dindar nesil yetiştirme sevdasıyla 23 yıldır anaokulundan üniversiteye eğitimde bilimsellikten uzaklaşmakta beis görmedi. YÖK neyse ki; 112’si ilahiyat, 54’ü İslami ilimler, öteki dünyamızı sağlama almak için dini eğitim veren 166 fakülteyi sıkı sıkıya koruyor. Depremlere ‘Allah’ın takdiri’ bakış açısı, bir türlü İslam’ın emrettiği ‘Önce tedbir, sonra tevekkül’ noktasına gelemedi. Depremde çadır satışı iddialarıyla adı eşleştirilen Kızılay eski Başkanı Kerem Kınık da zaten, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hamidiye Enstitüsü Afet Tıbbi Ana Bilim Dalı Başkanı oldu. Yönettiği bölüm kendisini, ‘Sağlık ve afetle ilgili sektörler…” diyerek verdiği eğitimi tanımlıyor. İnsanın sağlıklı ve güvenli yaşam hakkını, ‘sektöre’ indirgeyen akademik bakış, evrensel bilimsel gerçekler karşısında enkaz altında kalmaya mahkumdur (!)


