Çok teklif geldi keşke sahneye çıksaydım
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
◊ Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
- Hem dingin, hem keyifli hem de biraz bilge. Bir şeyleri daha iyi muhakeme edebildiğim bir dönem. 20-30 yaşında düşündüğüm şeylerle bu yaşımda düşündüğüm şeyler çok farklı. Dünyaya bakışım bile değişti. Şimdi daha anlayışlıyım, bazı şeyleri doğal karşılayabiliyorum. Yani artık o kadar katı bakmıyorum. Şükürler olsun, çok memnunum hayatımdan.
◊ Neye katı bakıyordunuz?
- Mesela eskiden sokakta gördüğüm birinin pantolonunu beğenmezdim, saç modelini veya rengini eleştirirdim. Şimdi bana normal geliyor. “Helal olsun, yaşına başına bakmadan rengarenk giyinmiş” diyorum mesela. Etrafa karşı daha hoşgörülüyüm. Bu da beni mutlu ediyor.
◊ Mesleğe yeni başlayan genç Hülya Darcan’a dönüp bakınca aklınıza ilk ne geliyor?
- 16 yaşında girdim bu işe. Benim için sete gitmek, film çevirmek, rol yapmak falan oyun gibiydi. İşin ne kadar ciddi olduğunu anlamam zaman aldı. Anladığımda ise 35-40 yaşındaki bir kadın gibi çok olgun düşünmeye başlamıştım.
◊ 4 yılda 75 film çekmişsiniz. Nasıl başardınız bunu?
- Evet, 1 günde üç sete gittiğimi biliyorum. Matah bir şey mi? Asla değil. Fakat o yıllarda sinemada herkes vardı. Bir defa o şahane ‘Dört Yapraklı Yonca’mız vardı. Senede 350 film çekiliyormuş. 350 filmin yalnız 15 tanesini ben çekiyormuşum. Yılda 15 film müthiş bir şey. Bir sette köylü kızını oynuyordum, ellerimde kınalarla. Oradan çıkıp öbür sete gidiyordum, sosyetik bir kızı oynuyordum. Kınaların üzerine bu sefer oje sürüyordum. Çok zor şartlardı. Ama sinema çok güzel bir meslek. İçine işler insanın. Dezavantajları hiç aklınıza gelmez.
◊ Gerçekten mesleğinizi aşkla yapmışsınız. Anlatırken bile gözlerinizin içi gülüyor...
- Evet. Deliler gibi çalışıp para kazanıyor muyduk? Hayır. Kazanmamamızın sebebi yapımcının para ödememesidir. O yıllarda sizi temsil edecek bir menajer yoktu. Bir tek menajeri olan oyuncu Cüneyt Arkın’dı. Müthiş bir adamdı. Menajeriniz olmayınca sizi hemen ikna ediyor yapımcı. Birçok insanın parası kalmıştır sinemada. Çok dürüst yapımcılar da oluyordu tabii.
Fotoğraflar: Murat ŞAKA - Mekân: Wyndham Grand İstanbul Kalamış Marina Otel
EŞİM ÇALIŞMAMI İSTEMİYORDU BUNU KABULLENMİŞTİM
◊ Oyunculuk yapmadığınız 17 yıllık bir dönem var. “Keşke devam etseydim” diyor musunuz o dönem için? Pişmanlıklarınız var mı?
- “Keşke”lerim çok var ama o dönem için değil. Çünkü çocuklarım oldu. Onları büyütmek, evle uğraşmak, ev kadını olmak... Yani iki çocuğunuz var ama bir de büyük bir çocuk var evde; kocanız. Bütün kocalar benim için öyle. Velhasıl 17 sene su gibi geçti. Çok açtım sinemaya.
◊ Özlemiştiniz değil mi o dönem sinemayı?
- Çok... Ama artık sinema yapamayacağımı biliyordum. Çünkü eşim istemiyordu. Bunu herkes biliyor. Kabullenmiştim, beynimde bitmişti. “Ben çocuklarımı büyüteceğim” diyordum.
◊ Şu anda bu bakış açısında kadın daha az...
- Ben kariyer demedim. Aile benim için çok önemliydi. Evlenmeden önce de müthiş bir ailem vardı. Hep sevgi, saygı, neşe içinde yaşadım. Evlendikten sonra da yine öyle bir aile kurmak istedim. Şan, şöhret, para, lüks hepsi geçici. Kalan ailedir. Hepsi biter ama aileniz hep orada durur. Evlenmeden önce bana çok sahne teklifi de geldi. Sesim fena değildi, o dönemde sahneye çıkanlardan iyiydi. Keşke çıksaydım. Ekonomik yönden çok kuvvetli olurdum. Ama ben hep “Sinema oyuncusuyum” dedim. Benim kocam da çıktı sahneye mesela. Seks furyası bir başladı, herkes işsiz kaldı... Evliyken de geldi sahne teklifi. Tanju “Bir eve bir tane yeter” derdi. O yüzden aile odaklıydım. Çok da iyi yapmışım.
NE OLSA OYNARIM HANIMAĞA OLMASIN YETER
◊ Şu an nasıl bir rolle sinemaya yeşil ışık yakarsınız?
- Sinemada da, televizyonda da bir kalıplaşma var. Hepimizi bir kalıba oturtuyorlar. Ters köşe yapabilecek yapımcı yok. Cesaret edemiyorlar. Ben de bunu kabul edemiyorum. Mesela Binnur Kaya’yı çok severim. Buradan sevgilerimi yolluyorum ona. Yıllarca komedi oynadı. Ama “Kırmızı Oda”da öyle bir rolle çıktı ki karşımıza... Bunu anlatmaya çalışıyorum ben. Yoksa “Şu rolü oynamak istiyorum” diye bir seçimim yok. Ne olsa oynarım ben. Hanımağa olmasın da! Onu oynadım, yeter benim için.
◊ Dört Yapraklı Yonca’dan bahsettiniz. Sinemaya aktif olarak devam etseydiniz, onlardan biri olur muydunuz?
- Belki olamazdım ama onlardan sonra gelen bir isim olabilirdim. Akıllı davranıp, projeleri ince eleyip sık dokuyarak seçseydim olabilirdi. Sinema o kadar güzel bir meslek ki, yaş sınırı yok. Sağlıklıysan, kafan yerindeyse, görüyorsan, yürüyorsan 100 yaşında da film çekebilirsin. Ama bu mesleği meslek olarak kabul edip çok seveceksin, saygı duyacaksın.
YENİ NESİL OYUNCULAR ÇOK YETENEKLİ
◊ Yeni nesil oyuncuları başarılı buluyor musunuz?
- Müthiş yetenekli çocuklar. Ben hayretler içinde kalıyorum. Ve hepsinin sesi çok güzel. En az bir lisan biliyorlar. Çoğu yetenekli, işlerini büyük bir ciddiyetle yapan kişiler.
◊ Şu an görüştüğünüz herhangi bir proje var mı?
- Bu sene üç teklif geldi. Şimdi bir tanesi için görüşüyorum.
◊ Hayatınızla ilgili bir film yapılsa sizi kim canlandırır?
- Hiç düşünmedim. Ben çok hayal kuran bir insan değilim. Mesela evleneceğim zaman gelinliğimi Zuhal Yorgancıoğlu yapmıştı. “Nasıl bir gelinlik istiyorsun?” dedi. “Bilmiyorum” dedim. Hayalim yoktu çünkü...
◊ Babanız ip cambazıymış. Hayatınız film olsa, babanızla yaşadıklarınız dikkat çekebilir.
- Evet. Yeni jenerasyon ip cambazının ne olduğunu bilmiyor.
◊ Nasıl keşfetmiş babanız bu mesleği?
- Bir gün gezerken ‘Cambazhane’ diye bir yer görüyor, giriyor. Çıkan cambazı görünce kalakalıyor. “Cambaz olmak istiyorum” diyor, kabul etmiyorlar. Vazgeçmiyor, oraya ısrarla gidip geliyor. Sonunda kabul ediyorlar. O kadar tehlikeli şeyler yapardı ki. İki ayağını tenekeye sokup telin üzerinde öyle yürürdü mesela. Olağanüstü bir şey değil mi? O kadar seviyordu ki işini. Ve bu adam o kadar tehlikeli bir iş yapmasına rağmen o işten dolayı ölmedi. Basit bir trafik kazasından öldü. Bence işin en acı tarafı bu...
Kuralları olan bir anneyim
◊ Nasıl bir anne, nasıl bir anneannesiniz?
- Torunlarımı çok seviyorum. Ama “Çocuğun mu, torunun mu?” dersen; önce çocuk, sonra torun. Anne olarak ise rahat bir anne değildim.
◊ Dominant mıydınız?
- Kurallarım vardı. Mesela çocuklarıma hiç hamburger, lahmacun yedirmedim. Ben evde harika yemekler yapardım. Kuralları, prensipleri olan bir anneydim.
◊ Kızlarınız da sizin gibi bir anne mi?
- Evet. İkisi de çok iyi anne.
◊ Bergüzar Hanım’la bir projede oynar mısınız?
- Olabilir de çok enteresan gelmiyor bana seyirci için.
◊ Proje seçerken birbirinize danışır mısınız?
- Onun fikirlerimi alıyorum zaman zaman, çünkü yeni jenerasyonu bilmiyorum. O da sağ olsun gayet yardımcı olur o konularda.
ÇİZGİLERİMİ SEVİYORUM
◊ Gelelim güzellik sırlarınıza... Bakım rutinleriniz var mı?
- Güzellik sırrım falan yok. Çok düz bir hayatım var. Estetiğim yok.
◊ Estetiğe karşı mısınız?
- Eskiden kızıyordum, çünkü çok gençler yaptırıyor. Şimdi takılmıyorum. Ben yaptırmam. Doğal halimi, çizgilerimi, çubuklarımı, sarkmalarımı çok seviyorum. Sevmediğim tek şey alnımdaki çizgiler. Onlara botoks yaptırır mıyım bilmiyorum. Ama o zaman da mimik yapamıyorsunuz. Rutinimde ise sabah uyanır uyanmaz limonlu su içmek vardır. Bir de cildim çok kuru olduğundan nemlendirici krem kullanıyorum, hepsi bu.


