Darısı “bizim” çocuklarımıza!
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Dün 10 Ekim’di. Yani 2015 yılındaki Ankara Gar Katliamının 10. yılı.
Katliamda hayatını kaybeden 101 kişiyi anmak isteyenler her yıl olduğu gibi polisin biber gazı gösterisiyle karşılandı.
Hiç dinmeyen ve hiç dinmeyecek acıların yanında biber gazının acısı neydi ki!!
Hele t24 sitesinin hatırlattığı Veysel’in öyküsünün yanında!
Katliamın en küçük kurbanlarından 9 yaşındaki Veysel Atılgan için Anayasa Mahkemesi, 10 yıl sonra şöyle bir karara imza atmıştı.
Veysel ölmüştü ölmesine de, “yaşam hakkı ihlal edilmemişti.”
Nasıl yani diyeceksiniz! Demeyin.
Birazdan, okurken delirdiğim haberin ayrıntılarını anlatacağım.
Ama önce, tam da Gazzeli bebekler, çocuklar artık bombalardan ve en fecisi de açlıktan ölmeyecek diye sevinirken bizim buralardan karşıma çıkan görüntüleri ve notları paylaşacağım.
Sosyal medyadan nefret eden iktidar mensuplarını anlıyorum. Kralın çıplak olduğunu gösteren ayna gibi!
Siz istediğiniz kadar masal anlatın, “uçuyoruz” falan diye yalan söyleyin.. O ayna gerçeği yüzünüze vuruyor.
Medya Mahallesi programı sırasında zaman zaman görüntülerini ekrana getirdiğim “Ankara Abisi” adlı adreste karşıma çıkan son görüntüdeki gibi..
İstanbul Ümraniye’de olduğunu belirttikleri bir gecekondu. Badana vurulmamış duvarlar.. Kırık camlar.. Yerde belli ki hem yatak hem döşek yerine kullanılan bir sünger.. Ve bir köşede battaniyeye sarılmış bir bebek..
İzlerken, önce videonun sessiz olduğunu zannettim. Çünkü bebeğin minik ağzı acıyla açılmıştı ama ağlama sesi duymuyorduk. Derken Ankara Abisi’ni de benim gibi şaşırtan bir ses duyuldu. Bebek ağlamakla inlemek arasında bir ses çıkardı. Zorlukla.. O kadar bakımsız, o kadar güçsüzdü!
Açın bakın sosyal medya platformlarını. Öyle çok benzer manzaralar, öyküler göreceksiniz ki..
Abiler, ablalar hangi birine yetişsin.. Hangi birini doyursun.. Düşünün, daha önce yazmıştım, bu memleket “var mı bir hayalin” sorusuna “kahvaltılık” yanıtını veren çocukların.. İstediğini, doyuncaya kadar yiyebilmek için bir an önce ölüp cennete gitmek isteyen yavruların.. Öte yanda, doğmamış bebeklere milyonlar tutan cinsiyet partileri düzenleyen görgüsüz yeni zenginlerin memleketi mi olmalıydı!
Bir de devletin rakamlarına bakalım mı?
“*TÜİK’in, yani devletin istatistiklerine göre; her dört çocuktan biri çalışıyor. 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı 2023 yılında yüzde 22.1 iken bu oran 2024’te yüzde 24.9’a yükseldi.”
“*Keza bebek ölüm hızı 2021'de binde 9.3 iken 2024'te binde 10'a çıktı. Ayrıca, 5 yaş altı ölüm hızı da 2022’de binde 11.2 iken 2023 yılına gelindiğindeyse 14.5’e çıkmış durumda.”
“* Devam edelim: Maddi yetersizlik nedeniyle çocukların yüzde 9,2’si yeni giysi alamıyor. Düzgün iki çift ayakkabı sahibi olamayan çocukların oranıysa yüzde 11,7.”
Çocuk gelinlere, tarikatlardaki tacizlere girmiyorum bile.
Zira, bugün 9 yaşındaki Veysel’i anlatmalıyım.
Veysel yaşasaydı bugün 19 yaşında olacaktı. Eminim çok da yakışıklı bir delikanlı olarak kızların gönlünü çelecekti. Üniversiteye giderdi herhalde.. Kim bilir hangi hayallerle hangi mesleğe yönelirdi.
Ama 10 Ekim 2015 günü hayattan kopartıldı. 100 kurbanla birlikte..

Veysel’in annesi ve üç kız kardeşi, katliamda ilgililerin ihmali ve kusuru olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği hakkında maddi ve manevi tazminat davası açtı.
T24’te Cengiz Anıl Bölükbaşı’nın haberinde ayrıntıları okuyabilirsiniz: Yıllar süren.. O mahkemeden bu mahkemeye.. Yerelden istinafa.. Derken Danıştay’a kadar giden bir süreç yaşandı.
Tazminat miktarları kah komik düzeye indirildi, kah toptan reddedildi.
Sonunda anne “bireysel başvuru” hakkını kullanarak Anayasa Mahkemesi’ne gitti.
Sonuç mu? AYM şu kısacık paragrafla hükmünü verdi:
“Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru inceleme yetkisine girdiği ölçüde ve sunulan belgeler çerçevesinde değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinde öngörülen devletin yükümlülükleri kapsamında bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır"
Evet!
Veysel ölmüştü ölmesine de, devletin bunda ne suçu vardı ki!
Devlet suçlanamayacağına göre de “VEYSEL’İN YAŞAM HAKKI İHLALİ SÖZ KONUSU DEĞİLDİ.”
OYSA;
10 Ekim öncesi Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından IŞİD'in canlı bomba saldırısı düzenleyeceğine yönelik birçok istihbarat alınıyordu.
Saldırıdan sadece 25 gün önce çok büyük bir eylem için seçilen bir grubun Suriye'deki bir kampta özel eğitime alındığı, eylemin uçak-gemi kaçırma ya da kalabalık bir yerde çok sayıda canlı bomba patlatma şeklinde olabileceği uyarısı yapılmıştı.
Dahası.. Emniyet'in canlı bomba listesinde yer alan ve "terör nitelikli kayıp şahıs" olarak aranan Yunus Emre Alagöz teknik takipteydi. Ve telefon dinlemelerinde kardeşiyle vedalaştığı, vasiyetini ilettiği.. Yani ölümü göze aldığı bir eyleme gittiği biliniyordu:
“Yusuf bu belki seninle son görüşmem allahu allem muhtemelen son görüşmemiz. Hem Abdurrahman’ın hem benim.. inşallah tamam.. dedim bir arayım görüşeyim inşallah Allah için sana vasiyetim yani aileye sahip çık Yusuf. Vallahi onları pisliğin içinde bırakma ne sen kendin kal ne de onları bırak Allah için al buraya gel.
Yusuf vallah artık şu dünyayı Allah için bırak kenara.. Vallahi hepsi yerin dibine batsın A’dan Z’ye her şey yerin dibine batsın vallahi boş billahi boş. Cennet nimetleri dururken Allah C.C’nin cemalini görmek dururken vallahi niye böyle şeylerle uğraşasın ki hepsi yerin dibine batsın vallahi tez elden ver orayı elinden çıkar Allah’ın izniyle gel bu tarafa.. “
Yunus Emre Alagöz’ün, istihbaratın dinlemesine takılan bu konuşmada söz ettiği Abdurrahman’ın da kardeşi olduğunu.. Onun da 20 Temmuz 2015'teki Suruç katliamının faili olarak “önden gittiğini” söylersek tablo tamamlanır mı!
Bütün bunlar cesur gazeteciler ve hukuk insanları tarafından titizlikle araştırılıp ortaya çıkartılmıştı.
Ben de o haberleri, Yunus Emre Alagöz’ün kanlı izini adım adım ortaya çıkartan inanılmaz detaylarla, defalarca ekrana getirmiştim.
Katliamın sadece bu yanı bile yetkililerin kusurunu apaçık gösterirken, YÜKSEK MAHKEME ne tarafa bakıyordu acaba?
Ölmek suretiyle devleti zor durumda bırakan Veysel ve 100 kişi..
Ağlarken, güçsüzlüğünden sesini duyamadığımız bebek..
Ve asla unutmayacağımız başta Berkin, Gezi kurbanları..
Umarım bir gün defterler onlar için de açılır.
Gazzeli çocuklar için gösterilen (haklı) hassasiyet, bu toprakların çocuklarına da gösterilir!


