Dilin, edebiyatın ve toplumun hafızası Agos
Agos sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
"Rober Haddeciyan hayattan ayrılmış olabilir. Ama bize bıraktığı mirasın ucu bucağı yok. Sonsuz bir üretimin üzerinde duruyoruz. Ama anlaşılıyor değil mi? Bu yalnızca bir bireyin değil, bütün bir dönemin hikâyesidir. Rober Haddeciyan, edebiyatın, dilin ve toplumun varoluşunun iç içe geçtiği bir zincirin en parlak ve en uzun halkalarından biri."
6 Eylül 2025’te hayata veda eden Rober Haddeciyan 99 yaşındaydı. Bir mdavoragandı, hem de bu kelimenin tam hakkını veren bir mdavoragan. Mdavor, midk kökünden gelir, midk akıl, fikir demektir. Yani geniş bir düşünce ve fikir dünyasına sahip kişilere verilen bir addır. Türkçeye çoğu zaman “aydın” olarak çevrilir. Rober Haddeciyan da bir aydındı.
Ama mdavoragan olmak yalnızca bir meslek ya da unvan sahibi olmakla açıklanamaz. Doktor, gazeteci, yazar ya da öğretmen olabilirsin, ama mdavoragan olmak bundan fazlasını, bir adanmışlığı gerektirir. Dili, edebiyatı, toplumsal hafızayı bünyende taşımayı, onları kendi yaşamınla yoğurmayı ister. Ve bu da yetmez, bütün bir toplum da senden sorulur. Rober Haddeciyan işte böyle bir mdavoragandı, kelimenin tüm anlamıyla.
Şöyle düşünün: Yerevan’a gidin, ya da Beyrut’a. Montreal, Buenos Aires, Paris, Boston… Nerede olursa olsun, Ermeni dünyasını gezin ve sorun: “İstanbullu bir Ermeni tanıyor musunuz?” Alacağınız yanıt hep aynı olacaktır: Rober Haddeciyan.
Batı Ermeni dünyasının İstanbul ve Diaspora arasında bölünmüşlüğü, bir kopuş yaşadığı sır değil. Ama bu kopuşun birkaç köprüsü olduysa, başında kuşkusuz Haddeciyan geliyordu. Bugün bu ayrım giderek silikleşiyor, özellikle Hrant Dink’in ardından açılan dünyada, kapanan bir yaraya tanık oluyoruz. Bir gün dönüp 20. yüzyıl Batı Ermeni tarihine baktığımızda karşımıza Haddeciyan çıkacak: bıraktığı mirasıyla, kurduğu ilişkiler, dostluklar ve geçişlerle, açtığı alanlar ve doldurduğu boşluklarla. O zaman daha iyi anlayacağız ne demek olduğunu: Gayrımerkezi, dağılmış bir dil, kıtalar arasına yayılmış bir kültür, ve bütün bunların, her şeye rağmen, nasıl hayatta kalabildiği.
“Şehrimizi ziyaret etti”Bazen çok basit görünebilir. Mesela İstanbul’a gelen bir diasporalının Marmara gazetesine uğradığında çekilen bir fotoğrafı: hiç değişmeyen ifadesiyle Rober, yanında da herhangi bir ziyaretçi. Fotoğrafın üzerinde “Kağakıs ayteslets…” ve bir isim. Kağak şehir, kağakıs ise şehrim demektir. Batı Ermenicesinde bu bir kalıptır, Türkçedeki karşılığı “Şehrimizi ziyaret etti…” gibi. Böylece Haddeciyan, İstanbul’u ziyaret edenlerin arşivini kuruyordu. Küçük bir ayrıntı gibi görünen bu pratik, aslında bahsettiğimiz köprü kurma faaliyetinin en sade örneklerinden biriydi.
Bir başka örnek: 2002 Kasım’ında New York’tayız. Haddeciyan, Zahrad ve Khrakhuni, üçü bir arada. 21. yüzyılın başında İstanbul Ermeni toplumunu dünyanın merkezine taşıyorlar. Gecenin konuşmacısı Marc Nichanian. Koca bir salonda, bütün New York Ermeni toplumu toplanmış. Nichanian İstanbul Ermeni edebiyatını anlatıyor. Herkes orada, ve işte köprü dediğimiz böyle kuruluyor.
Ve sonra, 100’ü aşkın kitap… On yıllar boyunca günden güne yazılmış köşe yazıları. Tümü “Huşadedrag” üst başlığı altında bir araya getirilmiş. Aynı başlık altında yayımlanmış kitap dizileri, hem de ne diziler… Düzinelerce. Huş anı demektir, huşadedrag da anı defteri. Böyle defter mi olur Baron Rober? İstanbul Ermeni toplumunun belleğini mi arıyorsunuz? Buyurun, karşınızda duruyor. Böyle bir miras, günün birinde tasnif edilip kataloglandığında, elimizde inanılmaz bir bilgi hazinesi olacak.
Kısacası, Batı Ermenicesinin inatçı bir taşıyıcısı olarak Haddeciyan, asırlık ömrü boyunca kalemiyle toplumuna hem ayna tuttu, hem de bu toplumun kimliğini, yaralarını, direncini ve hayallerini gelecek kuşaklara aktarmak için ısrarla yazdı.
1981’de Huşadedrag’ları kitaplaştırmaya başladı. İlk 13 cilt genel konuluydu, ardından tek temalı yazılar geldi ve tematik kitaplara dönüştü. Yazılar kitaplara, kitaplar serilere yol açtı. Böylece 10 ciltlik devasa iki seri ortaya çıktı: ilki edebiyat, ikincisi dil üzerine.
Bduyd mı hay kraganutyan kulisnerun meç – “Ermeni edebiyatı kulislerinde bir gezinti.” Bu seride okur, Yeğya Demircibaşyan’dan Hayganuş Mark’a, Arşak Çobanyan’dan Şahan Şahnur’a, Yervant Odyan’dan Zabel Yesayan’a uzanan geniş bir edebiyat dünyasına adım atar. Haddeciyan bu isimlerle tanıştırır, sırlarını açar. Okur, onların yaşamlarından pek çok kesit öğrenir, ama en çok da hişadaglarını – anılarını – içine çeker, kendi hayatının bir parçası haline getirir.
Bir insanın kelimelere borcu olur mu?İkinci seri ise Bduyd mı hayots lezvi pararanin meç – “Ermeni dili sözlüğünde bir gezinti.” Burada da kelimelerle dans ederiz. Kimi zaman sevinir, kimi zaman hüzünleniriz. Bazıları unutulmuş, bazıları gündelik hayatın ayrılmaz bir parçası, ama çoğunun aslında anlamını bilmediğimizi fark ederiz. Bir insanın kelimelere borcu olur mu? Haddeciyan’ın olmuş. Ama sonunda borcunu ödemiş: On ciltlik bir diziyle. Tanıtımında şöyle demişti: “Gelin sevgili okurlar. Gelin birlikte dolaşalım Ermenice sözlüklerin içinde; yani gelin dolaşalım Ermeni dilinin hazinelerinde. Gelin el verelim bu dilin koruyucularına; ki onlar, her kuşaktan sözlüklerdir.”
Haddeciyan, Batı Ermenicesinin giderek daha az kullanılmasından derin bir hüzün duyardı. Bir Mıkhitaryanlı olarak yetişmişti. 1944’te Pangaltı’daki Mıkhitaryan Lisesi’nden mezun olmuş, orada aldığı güçlü edebiyat ve dil eğitimi, yazarlık serüveninin temellerini atmıştı.
Ama Mıkhitaryanlı olmak bireysel bir durum değil. Bir edebiyat neslini ifade eder. İstanbul’un 20. yüzyıl Batı Ermeni edebiyatına armağanı olan bu nesil, onlarca yıl boyunca birbirine kucak açmış, birbirinden beslenmiş, rekabet etmiş ve birbirini tamamlayan yazarlarla doludur. Rober Haddeciyan işte bu neslin tam ortasındaydı. Arkadaşları Haçik Amiryan ve Varujan Acemyan onu Ermenice yazmaya teşvik etti. 1967’de Marmara’nın başına geçtiğinde gazeteyi yeniledi, kalem arkadaşlarına yeni alanlar açtı.
Edebiyatını oyunlar, şiirler, öyküler ve çevirilerin yanına iki romanla taçlandırdı. Bu noktada Türkçe okur daha şanslıdır: Tavan ve Tavanın Öte Yanı Türkçeye çevrildi, hem de Haddeciyan hayattayken. İlkini Anahid Hazaryan (Önce Telos, 1997, sonra Aras, 2018), ikincisini adaşı Rober Koptaş çevirdi (Aras, 2025).
Çevirilerle birlikte Haddeciyan’ın sesi daha da geniş kitlelere ulaştı, ulaşmaya da devam edecek. Zamanla daha çok eseri çevrilecek, farklı mecralara taşınacak. Aras’tan çıkan bir diğer kitabı Yes ağa tun ağa, as alürı ov ağa – “Ben de ağayım, sen de ağasın, bu unu kim öğütecek” – Ermenice deyimlere ayrılmıştır. Bu kitap her yıl Ermeni okullarının dil programına girer, öğrencilerle buluşur.
Rober Haddeciyan hayattan ayrılmış olabilir. Ama bize bıraktığı mirasın ucu bucağı yok. Sonsuz bir üretimin üzerinde duruyoruz. Ama anlaşılıyor değil mi? Bu yalnızca bir bireyin değil, bütün bir dönemin hikâyesidir. Rober Haddeciyan, edebiyatın, dilin ve toplumun varoluşunun iç içe geçtiği bir zincirin en parlak ve en uzun halkalarından biri.


