Dostum Akif Emre
Haber7 sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Her kuşağın bulunduğu şartlara göre hem avantajları hem de dezavantajları vardır.
Cumhuriyette doğan, bizden önceki kuşağın avantajı; her birinin alanlarında hemen hemen ilk olmaları, yükselebilmeleri, kendilerinden sonra gelenlere nazaran makam ve mevki bakımından, zor da olsa daha çok fırsata sahip olmalarıydı, ama bunu ne kadar değerlendirebildikleri başlı başına tartışma konusudur.
Ayrıca örnek olabilme imkanlarının bir mecburiyet olarak karşılarına çıkmış olması, onları zorlamış olmasıydı.
Dezavantajları ise; Büyük bir medeniyetten artakalan “değerlerin” ideolojik körlükler sebebiyle zorbalıkla ortadan kaldırılmasının bu kuşağa yansıyan ürkekliğiydi ve bir de ekonomik şartlarının kötü olması yani, Anadolu’nun kırsal tarım alanlarının yoksul çocukları olmalarıydı.
Onlardan sonra gelen bizim kuşağın da avantajlarımız; Ekonomik şartlarımızın kısmen iyi olması sebebiyle dünyaya açılacak az da olsa imkanlara sahip olmamız, bu sebeple dil öğrenmemiz, okuyacak, bilgi elde edecek ve yazacak şartlara sınırlı da olsa sahip olmamızdı.
Ayrıca bizden önceki kuşaklara uygulanan baskı, sindirme, dışlama gibi olumsuz şartlardan dolayı çekingenlikleri kısmen de olsa üzerimizden atmış olmamızdı.
Dezavantajlarımız ise; Daha sonraları net bir şekilde görüldüğü gibi; bizi bölmek ve parçalamak üzere, kurgulanmış, planlanmış ve kuşağımızı derinden etkileyen dış destekli, yabancı kaynaklı çatışma ortamıydı.
Bu çatışma ortamı, bir yandan gençlerin birbirini yok etmeye ayarlanmış ideolojik kamplara ayrılması, diğer yandan bu sebeple bilgiye ulaşımlarımızın engellenmiş olmasıydı.
Bütün bu can yakıcı olumsuzluklara rağmen, kuşağımızın içinden kültürel donanım bakımından kendisini iyi yetiştirmiş gençlerimiz de ortaya çıkmıştır.
Hiç şüphesiz bunlardan birisi de dostum Akif Emredir.
Akif Emre’yi 1980’li yıllarda, birlikte çalıştığımız zaman tanıdım.
O yıllarda ben, İlim ve Sanat Dergisinde, yayınlardan sorumlu olarak bulunuyordum, o da üç yıl kadar İngiltere’nin başkenti Londra ‘da dil öğrenimi için bulunmuştu.
İngiltere'de İslam dünyasının önde gelen değerli isimleriyle tanışmış, orada kurulan Association of Muslim Writers'ın yani Müslüman Yazarlar Birliğinin kurucuları arasında bulunmuştu.
İlk birlikte çalışmamızı Cemil Meriç röportajında yapmıştık.
Akif bu çalışmamızda fotoğraflar çekmişti, gayet iyi fotoğraf çektiğine o sırada şahit olmuştum. Ancak ne yazık ki, rahmetli Cemil Meriç’in rahatsızlığı ve fiziki durumundan dolayı o fotoğrafları kullanamadık.
O yıllarda Seha Neşriyat’ın çıkardığı bir Ansiklopedi ile de yakından ilgilenen Akif Emre sakin, biraz içine kapanık denecek kadar az konuşan, çok okuyan, içinde çoğalarak yaşayan birisiydi.
Kayseri’deki bir şeker fabrikasında çalışan, dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile tanınan bir işçinin üç çocuğundan biri olarak 1957 yılında dünyaya gelen dostumuzla aramızda iki yaş vardı.
İki yaş farkıyla ben, arada esprisi de yapılmış olan şekliyle onun ağabeyisiydim.
İlk ve ortaokulu Kayseri'de okuyan Emre, 1975'te Kayseri Endüstri Meslek Lisesi mezuniyetinden sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden 1981'de mezun oldu.
1983'ten itibaren bir süre Mavera dergisi ve Akabe Yayınları'nın İstanbul yöneticiliğini yaptı.
Akif Emre, ağırlıklı olarak dış haber ve dış politika yazıları kaleme aldı ve bu sebeple 2006'dan itibaren on yıl süreyle Dünya Bülteni haber sitesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. Bu sitede dünya Müslümanlarının sorunlarını ve hayat tarzlarını yetkin bir şekilde kaleme aldı.
Endülüs’ten Filistin'e, Balkanlar'dan Pakistan'a kadar geniş bir coğrafyayı daha açık bir ifade ile söylersek tüm Ümmet Coğrafyasını çalışma alanı olarak belirledi.
Bir diğer deyişle bir zamanlar Osmanlı hinterlandında kalmış ülkeleri ve şehirleri düşünce ve fikir hayatının en önemli çalışma konuları olarak benimsedi.
Bu çerçevede beş bölüm olarak: Elveda Endülüs; Moriskolar.
İki bölüm olarak: Osmanlı Şehirleri Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik.
Yine iki bölüm olarak: Kudüs, ayrıca, altı bölüm olarak da: Mimar Sinan isimli belgeseller yaptı.
Akif Emre bu belgeselleri Kanal 7'de çalıştığı yıllarda yapmıştı.
Elbette bu demek değildir ki, Türkiye’nin sorunları ile ilgilenmedi, tam tersine Yeni Şafak gazetesinde yazdığı makalelerden dolayı 2014'te Türkiye Yazarlar Birliğince "Basın Fikir Ödülü"ne layık görüldü.
Bu makalelerin hatırı sayılır bir kısmı Türkiye’nin temel meseleleri ile ilgilidir.
Sevgili dostum, merhum Akif Emre yine çok sayıda kitaplara da imza atmıştır, bunlardan; Göstergeler, Küreselliğin Fay Hattı, İzler, Çizgisiz Defter, Müstağrip Aydınlar Yüzyılı, Aliya, Söyleşiler, İstanbul'u Yeniden Düşünmek, Erguvanname, Mekanı Paranteze Almadan, Portreler Kitaplar ve Dergiler başlıcalarıdır.
Akif Emre’nin İslam Coğrafyasına ilgisi sadece teorik olarak değil pratikte de ümmetin dertleri ile dertlenmesi son derece takdire şayandır, bu sebeple Pakistan'da bir üniversitede master programına katıldı ve Rusya'nın Afganistan işgali ile ilgilendi, Afgan direnişinin lider kadrosu ile yani, Gülbeddin Hikmetyar, Burhaneddin Rabbani ve Ahmed Şah Mesud ile konuşmalar gerçekleştirdi.
Akif Emre’nin Aliya İzzet Begoviç’e karşı ilgisi ise bambaşka boyutta ve içerikteydi.
Aliya onun için İslam Dünyasının son asırlardaki en doğru modeliydi ve örnek alınacak bir kişilikti.
Yayıncılığın hemen hemen her alanında çalışan; gazete, dergi, ansiklopedi, sanat galerisi, kitap, haber sitesi yayıncılığı, yöneticiliği yapan Akif Emre ayrıca iki yıl da İnsan Yayınları Genel Yayın Yönetmenliği görevini yaptıktan sonra Küre ve Klasik yayınevlerini yönettiği sırada İslam Dünyasının “Bilge Kişisi” olarak bilinen Aliya’nın kitaplarını çıkararak onun Türkiye’ye tanıtılmasında çok önemli bir rol oynadı.
Sık sık telefonla ve zaman zaman da yüz yüze görüştüğümüz Akif Emre’nin son yıllarda biraz keyifsiz olduğunu söylemeliyim.
2017 yılının Mayıs ayında “Haberiyat” adında bir haber sitesi kurmuştu.
Aynı yıl ve aynı ayın 23’ünde salı günü sabahı Haberiyat'ın Beşiktaş'taki ofisinde geçirdiği kalp krizi sonucu 60 yaşında vefat etti.
Cenazesi, 24 Mayıs 2017'de Fatih Camiinde kılınan namazdan sonra Edirnekapı Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Entelektüel kişiliği, az ve öz konuşan derviş meşrep özelliği, çalışkan ve kimseye mihnet etmeyen karakteri, disiplinli ve “bir derdi, bir sancısı” olan kalemiyle bildiğimiz dostum Akif Emre’nin vefatı sadece ülkemizi değil tüm İslam Dünyasını üzdü.
Başta Balkan şehirleri olmak üzere, Akif’in ilgilendiği Ümmet Coğrafyasının bazı şehirlerinde gıyabı cenaze namazları kılındı.
İki gün sonra vefatının sekizinci yılı sebebiyle Akif Emre için İnsicam Dergisi güzel bir dosya hazırladı.
Derli toplu, “Efradını Cami, Ağyarını Mani” bir Akif Emre anması olmuş. Yazanların yürekleri dert görmesin, kalemleri daim olsun.
Bu vefalı çalışmasından dolayı İnsicam Dergisinin çalışanlarına ve hasseten Mustafa Özel Bey’e teşekkürlerimi bildirmek isterim.
Akif Emre dostuma Allahtan rahmet dilerim.
Mekanı Cennet, makamı âli olsun güzel kardeşimizin.
NOT: Bugün akşam saat 19:30’da Mavera Eğitim ve Sağlık Vakfında “Akif Emre’ye Saygı programı” var. Vakti olanlar izleyebilir.
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : [email protected]
Web Sitesi : fermankaracam.com


