Düşüncenin, akletmenin sonu: “Yatay Zekâ” Ersin Çelik
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Yakın zamanda sizi en fazla hangi teknolojik gelişme heyecanlandırdı? Ya da artık heyecanlanıyor muyuz?
Bu sorunun çok değil 20 yıl önceki yanıtı şüphesiz “evet” olurdu ve cep telefonu ile internetin icatlarına atıf yapılırdı.
Peki ya bugün? Bu sorunun bir yanıtı yok, çünkü soru kendisini çok imha etti.
En iyi biz yazıyla beraber bir karar verelim.
“Arada sırada devrim yaratan bir cihaz gelir ve her şeyi değiştirir” demişti Steve Jobs, ilk iPhone’un tanıtımında. Tarih, 9 Ocak 2007’ydi. Bütün bilgisayar endüstrisini birkaç yılda dönüştüren Aplle mobil bir devrimin işaret fişeğini çakmıştı. Kaldı ki Apple o yıllarda iPod cihazları ile müzik sektörünü yerle bir ediyordu zaten.
Aplle işte o gün cep telefonu teknolojisi, internet ve dijital müzik dinleme cihazlarını birleştirerek devrimleri başka devrime dönüştürmüştü.
Steve Jobs’a kulak verelim, şöyle demişti “Bugün telefon yeniden icat edilecek.”
“Akıllı telefonlar” çağı başlıyordu. İnsanın eşyaya olan bağlılığını güçlendiren ve teknolojiye teslim olma eşiğini aştıran bir kavramdı aslında: “akıllı telefon.”
Düşüncenin, fikir yürütmenin yerini alabilecek miydi? O gün için asla!
Çünkü akıllı denilen telefonların “akıl” dereceleri, kullanım kolaylığına göre sınıflandırılıyordu. Tuşlarının olmaması ise kendi içinde büyük bir devrimdi. Apple işte bunu yapmıştı. Asıl önemli olan ise üzerindeki yazılımla güncellenen bir cihaz olacaktı. Yani sürekli gelişecek, diğer cihazlarla senkronize olacak ve devrimini tamamlayacaktı.
Devrim neydi peki?
O gün için rakiplerini geçmek, satış rekorları kırmaktı muhtemelen. Bugün ise korkutucu, dehşete düşürecek bir yanıtla, gidişatla karşı karşıyayız.
Evet ilk iPhone bir devrimdi. İnsanlık hızla mobilleşti. Sürekli online olmanın elzem olduğu zehrini kana kana içtik. Ancak aradan geçen 18 yıl geçti mobilleşmenin de ötesine geçildi.
Dostumuz ve Dezenformasyonla Mücadele Merkezi Koordinatörü İdris Kardaş önceki gün sosyal medyasından yaptığı paylaşımda şöyle diyordu:
“Son günlerde yeni bir durum ile karşı karşıyayız. Durum değil de tehdit demek daha doğru olur kanımca.”
Bu yeni durum; savaş, saldırı ya da işgal girişimi değil. Bu yeni durumu bizler inşa ettik ve tehdit de bizzat bizleriz.
Çünkü yapay zeka maharetiyle, gerçekten ayırt edilemeyecek imkansızlıkta videolar üretilmeye başlandı. Google’ın geliştirdiği ve Türkiye’de de aktif edilen yapay zeka aracı “Veo3” ile üretilen sokak röportajı görünümlü üretim videolar özellikle Instagram ve Tiktok’taki tüm akışı ele geçirdi.
Kayıtlara geçsin istiyorum; içinde bulunduğumuz 2025 yılının haziran ayını gelecekte insanlığın geri dönülmez bir yola girişinin tarihi olarak hatırlayacağız. Geçmişi, anılarımızı, gerçekliklerle dolu günlerimizi hatırlama yetilerimizi yitirmezsek tabii.
Peki ne var bu videolarda? Yok, yok. Sizlerin de önüne mutlaka düşmüştür. İdris Kardaş şöyle gözlemlemiş:
“Sokak röportajlarından kesitler, sempatik hayvan videoları, olağanüstü doğa videoları, aksanlı İngilizce konuşan yaşlı insanlar, köylerde Anadolu’nun farklı şiveleriyle sohbet eden amcalar teyzeler gibi aslında hiç var olmayan bir evrenden görüntüler çıkıyor karşımıza. Köpekbalığını seven yaşlı amca videosu gibilerini kolayca eleyebiliyoruz. Ama özellikle sokak röportajları ya da bizi öfkelendiren, üzen, kızdıran, güldüren ve gerçekten de çok gerçekçi duran görüntülere karşı çok savunmasızız.”
Bazı üretim videolar sitelerde haber bile oldu. Dahası şu; gerçekten farksız, üretenin dilediği yorum ve analizi, sanal ama sahici karakterler üzerinden söylettiği videoların ilgi görmeleri bir yana, altında yazılan yorumlarda hakikatin artık bir hükmünün olmayacağının işaretleri var. Bu videoların yapay zeka üretimi olduğu uyarılarına birçok kullanıcı, “Ama öyle değil mi? Ben de böyle düşünüyorum” şeklinde destekleyici, yani yapay zekaya biat edildiğini ilan eden geri dönüşler yapmışlardı.
Bir haftalık süreçte deneme yanılmalarla üretilen videolar ve aldığı etkileşim gösteriyor ki; tüm insanlık için mevcut durum gerçekten de çok vahim. Teknolojik devrim, ilk defa böylesine hem kitlesel hem de bireysel işgale dönüşüyor. Telefonu ile baş başa kalan herkes büyük bir tehdit altında. Bunlarla beraber çok büyük siyasi ve toplumsal kriziler kapıda.
Görünen şu: Tüketim toplumları olmanın ağır bedellerini ödeme aşamasına geçildi. Tüketmenin sonu gelmeyecek ve sadece maddi değil, bu virüs şimdilerde zihnimizi, sosyal yaşantımızı, gerçeklik algımızı, hakikati ve inançları da tüketiyor. Çok acıdır ki sıra en sevdiklerimize de geldi. Akrabalık bağı tükenme aşamasında. Arkadaşlıklar, dostluklar eskisi gibi değil. Eski neydi ondan da bir haberiz. Yapay zeka videoları deyip geçmeyin. Tüketecek para, nesne, zaman, insan, ilişki ve bir öteki kalmayınca sıra insanın kendisine gelecek.
Önceki gün Anadolu Ajansı şöyle bir haber geçti: Öğrenme, sorun çözme ve karar verme gibi insan zekasına özgü bazı işlevleri yerine getirebilen yapay zeka, bilinç yetisine sahip olmasa da bir insan gibi «halüsinasyon görebiliyor.»
Özellikle gençlerin “tarafsız ve doğru” bilgi aktardığını düşünerek her sorunda ya da vazifede başvurdukları yapay zekanın gerçek dışı ve hatalı verileri “gerçekte varmış gibi” üretmesi teknik bir hata ya da yazılımcıların ilgilenmesi gereken bir sorun olmanın ötesine çoktan geçildi. Algoritmalara teslim olan insanlık yapay zekanın aklıyla hatta duygusuyla yetinecek. Yapay zeka geliştikçe insanlık yatay zekaya geriliyor. Psikologların, sosyologların, iletişimcilerin, siyasetçilerin, felsefecilerin ve toplumun tüm kesimlerinin, dünyanın ve tüm insanlığı geleceğini ilgilendiren “etik”, “sivil” ve “insanî” kararlar alması gerekiyor. Tıpkı 1 Temmuz 1968 tarihinde imzaya açılan ve 5 Mart 1970 tarihinde yürürlüğe giren “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması” gibi. Çünkü yeryüzündeki tüm “gerçeklik” ölmek üzere! Çünkü “hakikat” can çekişiyor! Belki de son günlerindeyiz…

