‘Ece’nin kanatlarının altına giren şanslı kişiler öksüz kaldı’
Hurriyet sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
İstanbul gece hayatının simge isimlerinden olan Ece Aksoy (84) geçen hafta bir süredir yoğun bakım servisinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını kaybetti. Yarattığı mekânlarda ünlü oyuncular, sanatçılar ve gazetecileri ağırladı yıllarca. Zaman içinde müdavimleri dostları, dostları ailesi oldu. Onlar şimdi Aksoy’u kahkahalarıyla, sert çıkışlarıyla, lezzetli mutfağıyla ve büyük kalbiyle hatırlıyor. Bense 9 Ece Aksoy isimli barına sık gittiğimiz dönemlerde “Bu kız da amma suratsız, aynı bana benziyor” deyip gülmesiyle anıyorum... Ece Abla’nın ardından yakınlarına ulaştım. Kimi onun cam kenarındaki varlığını, kimi öfkesine karışan şefkatini kimi de hayata kattığı cesareti yazdı. Satırların her birinde, Aksoy’un ardında bıraktığı güçlü izler var. Asmalımescit’in mekânlarından Yakup 2 restoranın Aksoy’un ardından yayımladığı mesajdaki gibi “Asmalımescit ‘o’ olmadan hep biraz eksik kalacak.” Seni çok özleyeceğiz Ece Abla.
‘Gece hayatına aslanlar gibi damgasını vurmuş bir kadın’
Asu Maro, gazeteci
Ece’nin son dükkânında cam kenarında oturup sokağı seyrederken içimden bunun bana hayatta en mutluluk veren görüntülerden biri olduğunu düşünürdüm. Şimdi sokak aynı sokak da, o duyguyu tamamlayan Ece’nin oradaki varlığıydı. Onun o sağlam duruşunda insana her şeyin iyi olacağını düşündüren bir şey vardı. Gerçek bir hayal ustası. Hem kendisi kurar hem seninkileri destekler. İstersen pes et, zaten azarı yersin. Kayıplarla çok erken tanışmış, hayatı tek başına göğüslemiş, İstanbul’un gece hayatına aslanlar gibi damgasını vurmuş bir kadın. Her daim heyecanlı, tutkulu; çiçeğe, ağaca, hayvana, pazardan aldığı domatese, bibere bile sevdalı. Sevdiklerinin üzerinden elini hiç eksik etmez, müşterilerini evine gelen misafirleri gibi görür, kaç akşam oradan eve elim kolum yiyeceklerle, Ece’nin kuruttuğu biber ya da yaptığı hardalla, acı biber reçeliyle döndüm, kim bilir. “Annemin biber dolmasını özlüyorum, yapamıyorum onun gibi” dersin, ertesi günü “Biber dolması yaptım, gel” diye arar. İstediği kadar sert ya da aksi görünsün, kaç kalp bu kadar yumuşak olabilir acaba?
‘Muzip ve otoriterdi’
İhsan Ölmez, bilgisayar mühendisi
Ece Hanım’la yaklaşık
20 yıl önce onun Asmalımescit’teki dükkânında tanıştım, güvendiğim, sırlarımı paylaştığım en değerli dostlarımdan biri oldu. Dürüst, eğilip bükülmeyen kişiliğinin yanında, muzip ve otoriterdi, müdavimler bile çekinirdi kendisinden. Dostluğumuz öyle hale geldi ki beraber seyahatlere gitmeye başladık, Alexandrapoli’de o eşsiz neşesiyle dans ettiğimiz anları hiç unutmayacağım. Dükkânına yemek, içmek için gitmezdim, onunla dertleşmeye, paylaşmaya giderdim. Ama yemek konusunda çok hassastı, bir lezzet ustasıydı. Hatta Düzce’ye sırf tereyağı almak için arabasıyla gittiğini bilirim. Birlikte her zaman çok gülerdik, onun yaşam enerjisi her zaman çok yüksekti. Kalemi kuvvetliydi, şiir ve hikâye yazardı. Son kitabı ‘Yemekte Rüzgâr Var’daki ahtapot hikâyesini okuduktan sonra ahtapot yiyemiyorum. Onu kaybetmeyi kabullenmek benim için çok zor olacak. Hatıraları ve bıraktığı izler hep benimle kalacak.
‘Başka dünyaların mutfaklarında buluşacağız’
Ayşe Zeynep Sezerel, otel işletmecisi
Hep hayatımda olan, sözüne çok kıymet verdiğim bir duayendi. Ama en çok da, evi tadilata girdiğinde 1,5 ay bizim otelde kaldığında tanıdık birbirimizi. Teşhisi konmadan önceydi. Biz onu çok sevdik, rahat etsin, mutlu olsun diye özen gösterdik. O da her gün mutfağa gelip bize müthiş tariflerini anlattı. Gittiği pazarları tavsiye etti, sırlarını paylaştı. Hatta bir gün İsveç Konsolosluğu’ndan bir misafirimiz glütensiz ekmek istediğinde ben panik olmuştum, Ece Abla mutfağa girip zeytinlisinden hazır etmişti. Öteki dünya varsa şayet bir gün yeniden tariflerinizi dinleyeceğiz, başka dünyaların mutfaklarına girip yemekler yapacağız. Mekânınız cennet olsun Ece Abla…
‘Balık burcuyum ama hamsi değilim, Jaws’ım ben, Jaws!’
Merve Arslan, DJ
Ece Abla’ya tanışmam 2018 civarı gerçekleşti. Onun ağzından çıkan her kelime, elinden çıkan her lokma eşsiz bir lezzettedir, doyamazsınız. Tanıştığımız ilk gece itibariyle müdavimi oldum. Ablam, sırdaşım, yoldaşım, yol göstericim… Bir gece DJ yoktu dükkânda, ben de “Olmaz DJ’siz, ben çalarım listelerimden” dedim ve sabaha kadar unutulmaz bir gece yaşadık. Kendisiyle tanışmama vesile olan babam bana hayatında ilk defa “Seninle gurur duyuyorum” dedi o gece. Sonraki hafta Ece Abla beni çağırdı yine çalar mısın diye ve koşarak gittim, sadece Ece Bar’da sevdiğim ve oraya yakışacağına inandığım şarkıları çalıyor olmak bile büyük bir tatmindi, özellikle de Ece Abla’nın yüzünü güldürme kısmı bana çok iyi geliyordu; o oturduğu köşede, elinde kadehi... Mutluydu. O gecenin sonunda zarf uzattı elime ve “Bu senin hakkın” dedi. Hayatım sonsuza kadar değişmişti o an. Sonraki hafta itibariyle her cuma-cumartesi Ece Bar’da çalmaya başladım. Bana verdiği bu altın bilezikle, bugün hâlâ müzik aracılığıyla insanlarla bağ kurmaya devam ediyor ve geçimimi sağlıyorum. Kızım doğduğunda ilk onu aramıştım, 40’ı çıktığında ilk ona götürmüştüm… Ece Abla ‘bir araya getirme’ konusunda çok iyiydi; sebzeleri, insanları, duyguları, kelimeleri… Balık burcu olduğuna şaşırdığımda “Balık burcuyum ama hamsi değilim, Jaws’ım ben, Jaws” demişti. Ben hep biraz da yunus olduğunu düşündüm.
‘Geriye baktığımda ne çok hayatımdasın’
Derya Alabora, oyuncu
Gecelerimiz, yıllarımız, anılarımız, dostlarımız… Geriye baktığımda ne kadar çok hayatımdasın Ece. Dertlendiğim, eğlendiğim, ağladığım, ayrılıklarımı paylaştığım ne çok mekân açtın. Sarıp sarmaladın, azarladın. Birlikte geziler yaptık, yemekler yedik. Deliler gibi gülüp dans ettik. 9’un önünde elinde rakın, örgülü saçların, gecenin getirdiklerine hep hazır tatlı sert gülüşün! Seni hiç unutmayacağım. Nasıl olsa yine görüşeceğiz.
‘Çok sevilirdi,
çok da severdi’
Melahat Parlak, reklamcı
Ece hayatını iyi anlar yaratmaya adamış biriydi. İyi bir yemek yediği ana, güzel bir çiçeği kokladığı ana, kahkahalar atılan bir sohbet anına, güzel bir müziğe, yaramaz bir kediye, taze sebzelere, pazarlara, şehirlere, en çok da tüm sevdikleriyle bir arada olduğu anların keyfine adamış biriydi. Bunlar için üşenmezdi, herkesi tek tek mutlu ederdi, öyle topluca da yapmazdı, tek tek ilgilenirdi. Kimin ne sevdiğini sevmediğini, derdini neşesini bilir, çözümler üretirdi. Ece delidolu ve cesur biriydi, sevgisi kocaman, huysuzluğu gülümsetir cinstendi. Çok sevilirdi, çok da severdi. Çok severdim, çok da severdi. Bambaşka biriydi. Artık sadece ben değil, hepimiz biraz daha eksiğiz.
‘Gözleriyle güler, gözleriyle üzülürdü’
Eray Özer, gazeteci
Bazı insanlar vardır, dünyaya kavga etmeye gelir. Öyle ‘kavga etmek’ denince ilk akla gelen türden bir eylemden bahsetmiyorum. Daha çok ekmek kavgasındaki kavgaya benzeyen bir haldir bu. Dişiyle, tırnağıyla kavrar hayatı. Herkesten çok, suyunu çıkarmak ister gibi sıkar tuttuğu şeyi. Varoluşunu bu kavrayışa borçludur zira. Bırakırsa düşecek sanır. Düşer de
belki. Ece böyleydi işte. Sadece etrafındakilerle, sevdikleriyle, ailesiyle değil, ekmekle, patlıcanla, taze fasulyeyle de kâh sevişerek kâh dövüşerek çizmişti yolunu. Kaybetmeyi sevmez, bilmez, kabullenmezdi.
Çok didiştik, az kavga ettik. Siz gecelerin Ece’sini tanıdınız, ailesi gündüzlerin. Ben ikisini de… Bana “Hayatımda korktuğum iki erkekten birisin” dedi bir kavgamızda. Son kavgamızda... Çok zekiydi Ece. Çok ama! 77 yaşında ona Instagram öğretmemi istedi, bir şeyi iki kere anlatınca çıkıştı: “Anladık! Beni salak mı sandın!” Zekâsının farkında ve huzursuzluğundaydı hep.
Vücut dilini, her hareketini kontrol etmesini bilirdi ama bir tek gözlerine söz geçiremezdi. Gözleriyle güler, gözleriyle üzülürdü. Korkusunu öfkeye, üzüntüsünü huysuzluğa bulardı hayata galebe çalarken… Kalkandı hepsi.
İnsan yanında nadiren indirdiği kalkanların ardına gizlenen şefkatini çiçekten, sebzeden, kediden, köpekten hiç esirgemezdi. Ruhu şad olsun!
‘Bir devir onunla sona erdi’
Ebru Alkanat, oyuncu
Yıllar önce iki arkadaş istifa edip artık eskisi gibi gezemeyeceğiz diye hayıflanırken, son bir kez Ece’ye gidelim dedik. Gemilerimiz batmış gibi otururken Ece yanımıza gelip “Neyiniz var” dedi. Durumu anlattık. Halden anlar derken, bize bağırmaya başladı. “Buna üzülür mü insan? Ben bugün 70 küsur yaşındayım. Her şeyi kaybetsem sıfırdan yeniden inşa ederim. Siz daha gençsiniz. Saçmalamayın. Hem dışarı çıkmazsanız moraliniz daha çok bozulur. Buraya geleceksiniz” dedi. Sonra sevgili emektar Halil Bey’i çağırdı ve “Halil, bu kızlar istedikleri zaman buraya gelecekler ve iş bulana kadar beş kuruş ödemeden yiyip içecekler” dedi.
Hem sert hem vicdanlı, kocaman yürekli bir insandı. Ece kültürünü yaşayanlar bilir. Bir devir onunla sona erdi. Ece’nin kanatlarının altına giren şanslı kişiler öksüz kaldı.


