‘En karanlık günüm, en aydınlık günüm oldu’
Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Güçlü sesi ve şarkılarındaki derin hikâye anlatıcılığıyla tanıdığımız Kalben yeni şarkısı ‘Kandırma’yı yayımladı. İnsanların gerçek bir yakınlık kurmakta zorlandığı bugünün ruh haline ilişkin adeta manifesto niteliğinde bir şarkı ‘Kandırma’. Müzik kariyerinde 10’uncu yılını karşılamaya hazırlanan Kalben’le yeni şarkısını, ilişkilerde sıkça adı geçen ‘love bombing’ kavramını ve en karanlık günlerinde çıkış yolunu nasıl bulduğunu konuştuk.
◊ Bir gün Adana’dasın, bir gün İzmir’de. Bu yoğun konser temposuna nasıl yetişiyorsun? Bu nasıl bir enerji!
Müziğimi dinleyenlerden o kadar çok sevgi alıyorum ki... Galiba o sevginin jeneratörü gibi hissediyorum. Konserlerde aldığım enerjiyle konserleri yapmaya devam ediyorum. Kolaylıkla hayallerin, heveslerin, kalbin kırılabildiği bir yerde yaşıyoruz. O yüzden de olabildiğince sağlam durmak istiyorum. Çok güzel çocuklar, gençler, harika insanlarla dolu bir yer burası. Onların haklarını korumak için enerjik olup ne kadar çok yere ulaşabiliyorsak o kadar çok yere varmak istiyorum.
◊ Yeni şarkın çıktı. Arkasından albüm gelir mi?
Bu yıl ‘Kandırma’nın devamında bir şarkı daha yayımlayacağız. 2026 ilk albümümün 10’uncu yılı olacak ve bunu özel bir albümle kutlayacağım. Bambaşka ezgilerle, bambaşka motiflerle dolup taşan bir albüm olacak ‘Kayıp Aşklar Ülkesi’. ‘Kandırma’ da
müzikte ne kadar candan bir dönüşme gücümün olduğunu, çeşitli alanlarda ürün verebildiğimi görmem açısından benim için çok değerli bir yerde duruyor.
◊ 10 yıldan bahsediyorsun. Yolun başındaki Kalben’le şu anki Kalben arasındaki farklar neler?
Emeğime ve o emeği var eden kendime çok saygılıyım. Gençken insanın kendine sahip çıkması, yaptıklarını ben yapıyorum diye kabul etmesi çok zor bu memlekette. Bunu öğrenebildiğimi düşünüyorum ve başkalarının öğrenmesi için bir kaynak olduğumu hissediyorum. Gerçekleri daha rahat kabul edebiliyorum. Olmayan şeylerle uğraşmıyorum. Bir şeyleri bırakabilmek ve hayır demek bana zarar vermiyor, aksine faydalı. Huzurumu dışarıda değil, içeride buluyorum. Başkalarının onayı, beğenisi kıymetli ama beni var eden şey değil. Beni var eden dostlarımla, kedilerimle, şarkı yazarken hissettiğim huzur. Sorunlarla baş edebileceğim tatlı bir ekibim var ve değerlerini daha iyi görüyorum. Kibre kaçmadan kendini sevmek çok güzelmiş, bunu anlamak değerli geldi.
‘Gösteri toplumu olduk’
◊ ‘Kandırma’nın çıkış hikâyesi nedir? Hangi yaşanmışlıklardan doğdu şarkı?
Gerçek yakınlık kurulamadığını gözlemliyorum. Bu sadece özel ilişkilerde değil, işte, üretimde, ülkemizle kurduğumuz bağda da var. Bir şey iyiye gidiyor gibi oluyor, sonra felaket geliyor ve yine gitmiyor. Bu bana derin bir kandırmaca gibi yansıyor. İnsan böyle oynak bir tabanda umutsuzluğa kapılabiliyor. Hayalleri, yetenekleri olan insanların da umutsuz olduğunu görüyorum. Şarkının kısa sürede ne kadar sevildiğine bakınca “Demek ki kandırılmak ortak bir tema” dedim.
◊ Kandırılma demişken son dönemde sık duyduğumuz ‘love bombing’ diye de bir tabir var...
Evet! Seni çok seviyormuş gibi davranıp, kısa süreliğine yüceltip, böyle bir dağın tepesine çıkarıp oradan aşağı yuvarlamakta tereddüt etmeyen partner tipi türedi.
◊ Sen böyle bir şeyle karşılaştın mı?
Tabii ki yaşadım! Yaşamayan var mı? Dünyanın en romantik anlarını paylaşıyorsun, harika hissettiriyor, sonunda insanımı buldum diyorsun ve inanıyorsun ona. Çünkü inanmak çok tatlı. Ama sonra o inancı uygulayamayan ilişkilerle karşılaşıyoruz hep. Daha gençken zannediyordum ki bu hep bana oluyor. Hayır, bizlere olan ortak bir şey artık. İnsanlar seni tanımaya meraklı değil, göstermelik şeylere daha meraklı. Guy Debord’un (Fransız filozof, sinemacı) dediği gibi bir gösteri toplumundayız. Gerçek bir sevginin, bağlılığın yeşermesi çok güç. Her şey ulaşılabilir görünüyor ama en sade şeyler elimizden kayıp gidiyor. Ben sadece en doğal şeyi istedim, biriyle yakınlık kurmak, sinemaya gitmek, ülkemin derdini paylaşmak, sabah günaydın demek... Ama olmuyor şu an.
◊ En son ne zaman birinin sözü ya da davranışıyla kendini kandırılmış hissettin ve bu seni nasıl dönüştürdü?
Biri bana beğendiği kadın kalıbının dışında olduğumu söyledi en son. Bir durdum, “Ben neredeyse 40 yaşına geliyorum. Bir insan benden hoşlanıyorsa ilk bahsedeceği şey benim vücudum mu olmalı” dedim. Duyguların içinde fiziksellik de vardır, çekim de vardır tabii ki. Fakat biz bundan bu şekilde bahsederek insanları manipüle etmeyi bırakalım. “Sen de biraz zayıfla, doğum kilolarını versen çok güzelsin, biraz daha kaslı, fit olsan.” Hep böyle aba altından sopa gösterme lafları. Ben bunlara yokum! Sağlığımı düşünemiyorsam gel bana de ki: “Ben seni sağlıksız görüyorum, iyi misin?” Yok efendim şöyle bir fit olsan falan, ben gelemiyorum öyle şeylere. Bence çok güzelim, kraliçeyim. Elendi!
‘Kurtuluş doğada’
◊ Bu tip bir durumda kandırıldığını nasıl fark ediyorsun?
Bir insan bana bir gün bo-
yunca merhaba bile demediğinde, hatırımı sormadığında ‘Kandırma’yı yazdım. Çünkü birbirimize değer verdiğimizde birbirimizin hatırını sorarız. Şarkılar bazen bilinç düzeyinde itiraf edemediğim şeyleri bana dürüstçe ifade ediyorlar. ‘Kandırma’ da öyle oldu. Çünkü kimsenin onları gerçekten değerli bulmayan ve sevmeyen ve onlara vakit ayırmak istemeyen insanlarla vakit kaybetmesini istemiyorum. Sevgi yapılmaz; sevgi vardır, doğar, yeşerir.
◊ Bu şarkıda imajınla şaşırttın dinleyicileri. Bu imajın bir altmetni var mı?
Biz bir karakter yarattık, adı Marble Octo. Sekiz bacaklıların yani ahtapotların gezegeninden geliyor Dünya’ya ve bir ahtapot gibi kendi genlerini aktarıp yok olmak istemiyor, bir insan olup sevmek, sevilmek istiyor. Marble Octo, Barış Çavuşoğlu’nun (görsel sanatçı) ‘Yuva’ adlı eserinden doğuyor. Sonra karanlık ruhlar basıyor dünyasını, Marble da doğaya çıkıyor. Çünkü bence hepimizin kurtuluşu doğada. Ben de bundan sonra her konser sonrası elde ettiğimiz gelirin bir kısmıyla 10 tane ağaç dikeceğim.
‘İnsan, ruhunun kanserinden de arınabilirmiş’
◊ Çok uzun zaman geçmedi aslında üzerinden, zor günler geçirdin. Gözaltına alındın. Bu zor zamanı nasıl atlattın, daha doğrusu atlatabildin mi?
Bazen bir zayıflığın pençesinde kalırsın, her yolu denersin. Fakat o duygu her seferinde seni ele geçirmenin bir yolunu bulur ve seni zayıf düşürür. Benim insan olarak zayıf düşmemi yargılamayan ve beni tekrar ayağa kalkıp, tekrar yürüyüp koşana kadar seven ve destekleyen, kolumun altına giren, bana sarılan insanlarla yürüdüm yolu. Ve bu muhteşem bir hediyeydi. Keşke dünyada bir zayıflığın içinde, bir suçluluğun içinde, bir duygusal boşluğun içinde kaybolan bütün insanları alıp bana verilmiş olan sevgiyi şöyle çıkarıp verebilsem, o da onu bir ay giyebilse, eminim toparlanırdı. Bana bu şans verildi. O yüzden benimle olan, beni sevmek için bu kadar tatlı yollar bulan, bana o güzel mesajları yazan, o güzel resimleri gönderen, bir ay sonra konser salonlarımızı dolduran herkese çok teşekkür ederim. Çünkü insan, ruhunun kanserinden de arınabilirmiş. Bu o kadar kıymetli ki... En karanlık günüm, en aydınlık günüm oldu. Yani o gün bunu düşündüm, ‘Kalben şu anda her şey çok ters gidiyor gibi görünebilir fakat aslında her şey ilk defa belki de düz gitmeye başladı. Çünkü kendini koruyup kendine değer vermen gerektiğini anlaman lazım’ dedim. İnsan bunu bazen çok çetrefilli yollardan da öğrenebiliyor.


