Engellilere Emeklilik Artık Hayal: Peki Ya Neden?
Halktv sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
15 Ocak 2025 tarihi, Türkiye’de engelli vatandaşlarımız açısından bir dönüm noktasıdır. O gün çıkarılan kanunla birlikte, yıllardır uygulanan “vergi indirim belgesiyle emeklilik” yolu tamamen kapatıldı. Özellikle 2008 öncesi sigortalı olan engelliler, bu belge sayesinde belirli bir prim gününü tamamladıklarında emeklilik hakkına kavuşabiliyordu. Bu hak, sosyal devletin engellilere sağladığı en önemli güvencelerden biriydi. Artık bu kapı kapandı.
Yeni düzenleme, emeklilik için ölçütleri “çalışma iş gücü kaybı kıstaslarına” bağladı. Burada kritik nokta şudur: Engelli bireylerin sağlık durumları değil, iş gücünü ne kadar kaybettikleri değerlendiriliyor. Yani günlük yaşamı doğrudan etkileyen, hayat kalitesini düşüren pek çok rahatsızlık, bu dar kıstasların içine girmediği için emeklilik yolunu açmıyor. Daha da vahimi, birden fazla rahatsızlığı olan bireyler artık toplam engellilik oranıyla değil, sadece tek hastalık üzerinden değerlendiriliyor. Önceden farklı rahatsızlıklar birleştirilip oran yükseltiliyor, bu sayede birçok engelli emeklilik hakkı elde edebiliyordu. Şimdi bu yol kapandığı için binlerce engelli vatandaşımızın umutları söndürülüyor.
Bu değişiklik, aslında 2008 sonrası sigortalılar için getirilen ağır şartların, 2008 öncesi sigortalılara da dayatılmasıdır. Bir başka ifadeyle, geçmişte avantajlı durumda olan bir grup engelli vatandaş, artık daha zor koşullara tabi tutuluyor. Ortaya çıkan tablo, eşitlik sağlamak yerine adaletsizliği yaygınlaştırmaktır. Çünkü adalet, hakları daraltarak değil, hakları genişleterek sağlanır.
Sosyal güvenlik sisteminin temel amacı, bireyleri hayatın risklerine karşı korumaktır. Emeklilik, bu sistemin en önemli dayanaklarından biridir. Engelli vatandaşlarımız, çalışma hayatının zorluklarına rağmen yıllarca prim ödemiş, ülkesine katkı sunmuş, bir gün emeklilik hakkına kavuşacağına inanmıştır. Ancak şimdi karşılarına çıkan tablo, umutlarını yerle bir etmektedir. Başvurular sırasında “yetersiz” denilerek geri çevrilen engelliler, yalnızca ekonomik değil, psikolojik olarak da büyük bir yıkım yaşamaktadır.
Bu yeni düzenlemenin bir başka sonucu da yargıya taşınan dosyaların artmasıdır. Emeklilik başvurusu reddedilen engelliler dava açmak zorunda kalıyor. Ancak dava süreçleri hem uzun hem de masraflıdır. Birçok engelli vatandaş, hakkını aramaktan bile vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Yargı yolunu seçenler ise yıllar süren davalarla uğraşmakta, çoğu zaman SGK’nın temyiz süreçleri nedeniyle hakkını zamanında alamamaktadır. Fiilen, emeklilik hakkı kazanılsa bile bu hakkın kullanılabilirliği büyük ölçüde engellenmektedir.
Burada sormamız gereken sorular nettir: Bir ülke, en kırılgan kesimlerini korumak yerine onların haklarını nasıl daraltabilir? Emeklilik hakkını yıllarca ödenen primlere rağmen zorlaştırmak, hangi sosyal devlet anlayışına sığar? Engellilerin hayatını kolaylaştırması gereken düzenlemeler, neden onları daha da zora sürüklüyor?
Sosyal devletin varlık nedeni, güçlüleri değil, korunmaya en çok ihtiyaç duyanları kollamaktır. Bugün gelinen noktada, engelli vatandaşlarımız sosyal güvenlik sistemi içinde adeta bir “yük” gibi görülmekte ve hakları törpülenmektedir. Oysa engellilerin emekliliğini kolaylaştırmak, sadece onların hayatına dokunmak değil, aynı zamanda toplumun vicdanına da hitap etmektir. Çünkü bir ülkenin gerçek ölçüsü, en zayıf halkasını ne kadar güçlü tuttuğu ile anlaşılır.
Elbette ki bu tabloya karşı yapılması gerekenler vardır. Öncelikle engellilik oranı değerlendirmeleri yeniden gözden geçirilmelidir. Çoklu hastalıkların birleşik olarak değerlendirilmesi, yani kişinin bütün sağlık durumunun toplam etkisinin dikkate alınması şarttır. Rapor süreçleri daha şeffaf, denetlenebilir ve hakkaniyetli hale getirilmelidir. Engelli bireylerin başvuruları bürokratik engellere değil, insani ölçülere göre değerlendirilmeli; sağlık kurullarının kararlarına bağımsız denetim mekanizmaları eklenmelidir.
Bugün engelli emekliliğinde yapılan değişiklik, yalnızca teknik bir düzenleme gibi gösterilmeye çalışılsa da, aslında sosyal adaletin özüne dokunan bir meseledir. Çünkü engelli vatandaşlarımız yalnızca ekonomik açıdan değil, toplumsal ve psikolojik açıdan da bu değişiklikten etkilenmektedir. Emeklilik yolunun zorlaşması, onların toplumsal hayata katılımını, bağımsız yaşamını ve geleceğe dair güvenini doğrudan zedelemektedir.
Sonuçta karşımızda basit bir yasal değişiklik değil, derin bir toplumsal mesele vardır. Engellilerin hakkını daraltan her düzenleme, aslında hepimizin geleceğine dair güveni de sarsmaktadır. Bugün engellilerin sesine kulak vermek, yalnızca bir kesimin değil, tüm toplumun görevidir. Çünkü adalet, bir grubun hakkını savunmakla değil, herkesin hakkını korumakla mümkündür.


