Erdoğan’ı 50 yıllık dostu Yusuf Tülün’den dinleyin VİDEO İZLE
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İlim Yayma Cemiyeti Genel Başkanı Yusuf Tülün, isimlerini her ne kadar siyaset duyurmuş ve birlikte mücadele etmiş isimler olsalar da onların ilişkileri, İstanbul İmam Hatip’e, okul arkadaşlığına dayanıyor.
Yusuf Tülün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kadim dostlarını dinlediğimiz İstanbul Yılları serisinde Erdoğan ile hatıralarını anlattı.
Röportajımızdan bazı satır araları…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ortaokul okudukları dönemde tanıştıklarını anlatan Tülün; futbol ve münazara etkinliklerinde bir araya geldiklerini,
sınıfların İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak şubelere ayrıldığını, kendisinin Fransızca Erdoğan’ın ise İngilizce şubede okuduğunu söyledi.
- Yusuf Tülün, Recep Tayyip Erdoğan ile arkadaşlıklarının 1965'li yıllara dayandığını, dostluklarının ise 50'yi aştığını söyledi.
‘Arkadaşımız dünya lideri oldu’
Tülün,
“Farklı sınıflardaydık fakat okulun çeşitli etkinliklerinde görüşürdük. 1964-1965’li yıllardan günümüze uzanan bir sözümüz var. Başımızın üstünde taşıdığımız bir akdimiz var. Artık sadece bizim bir dostumuz, bir okula arkadaşımız, bir yol arkadaşımız değil, bir başkanımız değil, bir reisimiz değil. Dünyanın sayılı liderlerinden biri haline geldi. Şimdi ona kavli ve fiili dua ediyoruz. Başarılarının devam etmesini diliyoruz”
dedi.
İstanbul İmam Hatip’te tanışıp dostluklarını hala devam ettirdikleri arkadaşları için her fırsatta şükrettiğini söyleyen ve o dönemki hocalarını da büyük bir vefa ile anımsayan Yusuf Tülün, yıllar sonra 1984’te Recep Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olarak hazırlandığı süreçte, kendisini Şişli teşkilatında vazifelendirdiğini söyledi.
Sarıyer mücadelesi Şişli’den sonra başladı
Önce ilçe başkanlığı, 1994-1999 ve 2004-2009 yılları arasında Sarıyer Belediye Başkanlığı yapan Yusuf Tülün, 17 Kasım 1985’te Sarıyer’e ilk görevlendirildiği süreci şöyle anlattı:
“Telefonum çaldı. Baktım Tayyip Bey. Aradım. ‘Buyur reis emret’ dedim. ‘Hayırlı olsun’ dedi. Bu benim hayatımın sır cümlesidir. Nerede bir hayırlı olsun duyduysam başıma bir iş geldi demektir. Ben de ‘Amin hayırlı olsun da ne oldu reis?’ dedim. ‘Seni Sarıyer İlçe Başkanı yaptık’ dedi. Dedim ki ‘Reis ben daha siyasete yeni başladım. Bir şey bilmiyorum. Benim ailemde sülalemde, çevremde siyasetle meşgul olan kimse yok. Ben Allah'ın yalnız bir kulu Trakyalıyım. Ben biraz bir şeyler öğreneyim. Yanınızda kalayım. Azıcık pişeyim’ dedim. ‘Yenmez, yutulmaz bir şey olursun’ dedi ve telefonu kapattı.”
‘Farklı fikirler Albayrak ve Bayraktar’dan çıkardı’
Yusuf Tülün, o yıllarda Refah Partisinin il başkanlığında gerçekleştirdikleri kimi toplantılarda zaman zaman görüş ayrılıklarına düştüklerini fakat Erdoğan’ın herkesi ihtimamla dinlediğini söyledi. Tülün,
“Sadık Albayrak da Özdemir Bayraktar de ekiptedir. Onların oturduğu tarafa doğru gittikçe değişik fikirler artar. O değişik fikirler de bizi geliştirir. Bazen şimşekler çakar, yıldırımlar düşer. Sonunda Tayyip Erdoğan toplantının kapanış konuşmasını yapar ve herkesi nasıl dikkatle dinlediğini ve not aldığını anlarız”
dedi.
- Sn. Yusuf Tülün ile röportajımızın ardından hatıra fotoğrafı çekildik. Tülün'e, İlim Yayma Cemiyeti Kurumsal İletişim Müdürü Zafer Hekimoğlu eşlik etmişti.
Tülün'e, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar önce Ordu’da yaptığı bir konuşmada, 'hesabiler ve hasbiler' diyerek sitemde bulunduğu şu sözlerini sorduk:
“Siyasetin bir hasbiliği vardır, bir de hesabiliği vardır. Ne çektiysek hesabi olanlardan çektik ve onlar hep gölgelediler, hep lekelediler ve onlarla da yol yürüyemedik. Onlar yol ve dava arkadaşı olmadılar. Yolda bıraktılar. Yola çıktık milletvekili oldular, belediye başkanı oldular, bakan oldular ama trenden indiler. Trenden inenler de bir daha zaten bu trene binemediler ve binemeyecekler.”
Hesabilere seslendi: ‘Sizi o makama getiren kimdi?’
Erdoğan’ın hasbiler diye andığı dostlarından biri olan Yusuf Tülün, “Hasbi olmak zor muydu?” sorumuza cevap verdi:
“Hasbi olmak zordur. Müslüman'ın en büyük düşmanı, rakibi, tehlikesi, riski nefsidir. Nefsine esir olduğu zaman çukura düşmeme şansı yoktur. Çukura düşen de kaybolur. Şimdi oradaki cümlenin altına haddim olmayarak ben de imzamı atıyorum. Konuşmamın içinde de söyledim. Bizim beynimizin arkasında hiç hesap olmadı. Ya pardon, affedersiniz, özür dilerim ya. Sizi belediye başkanı yapan kimdi? Sizi milletvekili yapan kimdi? Sizi falan konuma getiren kimdi? Falan makamı size tevdi eden teslim eden kimdi? Bize derdimiz varsa, biz dertlilersek ya bizim derdimiz ortadan kalktı mı? Bitti mi bizim derdimiz, son nefesi verinceye kadar benim derdimi muhafaza etmem lazım. Bizim alanlarımız bir tane mi? Sadece bu görev mi yapılır? Bunun dışında görev yok mu? Kombine. Futbolda bir tabir vardır. Toplu hücum toplu defans yani kalecinin görevi tutmaktır. Sağ bekin görevi sağdan gelen akımları, sol bekin görevi, soldan gelen akımları ortadakiler havadan yerden gelenleri süpürecekler. Orta sahaya pas edecekler. Orta saha sağa sola atacak. Karşı kaleye topun girmesi için kombine hücum başlatacak. Her görevin kendine has zorlukları, kolaylıkları, güzellikleri vardır ama her görevin kendine has önemi vardır. Bunu kaçıran arkadaşım, çok büyük bir fırsatı kaçırmıştır. Bu öyle sıradan bir topluluk değildir. Bu sıradan bir hadise değildir. Bu itikadi, imani ve Müslümanlığa yakışan bir hadisedir.”


