Ermeni Feminizmi İçin Bir Özür Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Her 8 Mart’ta Osmanlı Ermeni kadın hareketi üzerine çeşitli etkinlikler düzenlenmekte. Yıllar içinde de yine bu yazarlar hakkında hatırı sayılır sayıda kitaplar, köşe yazıları yayınlandı. Ancak üzülerek ve özrün ilk sebebi olarak ifade etme ihtiyacı duyuyorum ki, bu yazarların edebi üretimleri hayat hikayelerinin gölgesinde bırakıldı. Bununla birlikte İstanbul dışında kalan kadınların 1915 öncesi ve sonrası yaşamları ve mücadeleleri hiç olmamış gibi, Düsap’ı takip eden kadın yazar ve entelektüellerin yaşam ve faaliyetleri üzerinden kalıplaşmış bir feminizm söylemi baskınlaştırıldı; halbuki uzun uzadıya sayamayacağım listede sadece Hagop Mıntsuri’nin kısa hikayelerinden bile kavardaki kadınların mücadeleci yaşamlarına dair pek çok çıkarım yapılabilir.
MERİ TEK DEMİR
Sir Philip Sidney 1580 yılında şiir türünün hak ettiği değeri görmediği ve yanlış yorumlandığı düşüncesiyle kaleme aldığı ve 1595’te yayınlanan “Şiir İçin Bir Özür” başlıklı eleştiri yazısını kaleme aldığında, o dönem için sansasyon yaratan yazısının yüzyıllar sonra bile edebiyat kuramları için bir temel oluşturacağını hayal edememiş olabilirdi. Bu hafta beni “Ermeni Feminizmi İçin Bir Özür” başlığı verdiğim bu yazıyı kaleme almayı iten de günümüz Ermeni toplumunda feminizmin hak ettiği biçimde yorumlanmadığı düşüncesidir ve dilerim en azından bu konuyu baştan düşünmeye teşvik eder.
Aras Yayıncılık yakın zamanda “İstanbullu Ermeni Kadın Yazarlar Dizisi”nin başlangıcı olarak Sırpuhi Düsap’ın 1888 tarihli Mayda romanını Maral Aktokmakyan’ın çevirisiyle Türkçe yayınladı. Sırpuhi Düsap’ın ilk eseri olması yanı sıra Batı Ermeni kadın yazınının da başlangıcı olarak kabul gören Mayda, Sira Hanım karakterinin, hem anne ve babasını, hem de eşini kaybetmiş ve kızıyla yalnız kalmış Mayda’ya mektubuyla açılır ve roman bu mektuplaşmalar üzerinden devam eder. Bu yazışmalar kadınlara dair tabulaşmış pek çok konuya değindiği için kendi döneminde çok radikal bir eser olarak kabul edilir, erkek egemen İstanbul Ermeni edebiyatı çevrelerinden büyük tepki görür; zaten bir kadının roman yayınlama fikri bile dönemi için radikal bir harekettir. Bu açıdan yazıldığı dönemin eril düzeni ve yıkıcı eleştirileri ortasında yepyeni bir kapının açılışı ve devamında yetişen kadın yazar ve entelektüeller için bir öncü niteliğindedir Mayda.
Ancak bu konuya bir de günümüzden bakabilmeyi ve Osmanlı Ermeni kadın hareketinin günümüz Ermeni kadınlarına ne derece ilham olup olamadığını tartışabilmenin gerekliliğini savunuyorum, zira günümüzde Osmanlı Ermeni kadın hareketine bakışın nostaljik bir hayranlıktan ileri gidemeyen, eksik bırakılmış bir yaklaşımla incelendiğini düşünüyorum.
Tabii, bu durum Batı Ermeni kadın yazınında yıllar yılı doğru bir okuma ve inceleme biçimi gelişmemesine, kadın yazarların eserlerine yapılacak olan herhangi bir eleştirinin onların benliğine saygısızlık olduğuna, Batı Ermeni kültürü ve edebiyatıyla uğraşan herkesin yegâne amacının bu yazarların isimlerini korumak ve tanıtmak olması gerektiğine, aslında deyim yerindeyse mitleştirilmesine yönelik bir yaklaşımı beraberinde getirdi. Düsap, romanı için yazmış olduğu ön sözünde, büyük ve başarılı bir roman yazma niyetinde olmadığını, asıl isteğinin hakikati ifade edebilmek olduğunu söylerken, kitabının da tepkiyle karşılanacağının farkında olduğunu belirtir. Düsap’ın büyük bir roman yazma niyeti olmaması, bugün eser inceleme biçimimizi ötelememeli.
Her 8 Mart’ta Osmanlı Ermeni kadın hareketi üzerine çeşitli etkinlikler düzenlenmekte. Yıllar içinde de yine bu yazarlar hakkında hatırı sayılır sayıda kitaplar, köşe yazıları yayınlandı. Ancak üzülerek ve özrün ilk sebebi olarak ifade etme ihtiyacı duyuyorum ki, bu yazarların edebi üretimleri hayat hikayelerinin gölgesinde bırakıldı. Bununla birlikte İstanbul dışında kalan kadınların 1915 öncesi ve sonrası yaşamları ve mücadeleleri hiç olmamış gibi, Düsap’ı takip eden kadın yazar ve entelektüellerin yaşam ve faaliyetleri üzerinden kalıplaşmış bir feminizm söylemi baskınlaştırıldı; halbuki uzun uzadıya sayamayacağım listede sadece Hagop Mıntsuri’nin kısa hikayelerinden bile kavardaki kadınların mücadeleci yaşamlarına dair pek çok çıkarım yapılabilir.
İstanbullu Ermeni kadın yazarların eserleri incelenmek istendiği vakit ise çağdaşları, özellikle Batı feminizmini şekillendiren İngiliz kadın yazarlardan Bronte kardeşler, Virginia Woolf gibi isimler dikkate alınarak, maalesef kalıplaşmış temalar üzerinden incelenip, Ermeni kadın yazarlarının da Batının öncü kadın yazarlarından aşağı kalmadığının altı çizilerek bir övünç kaynağı oluşturuldu. Karşılaştırmalı çalışmaların önemini her zaman savunuyor ve karşılaştırmalı çalışmalar yapıyorum, fakat bu araştırmalarda derinlikli ve nitelikli bir edebi eleştiriye varabilmek için benim önceliğim metindir. Ermeni kadın yazarları yan yana koyduğumuz bu kült isimlerin metinleri, artık klasik feminizm anlayışının ötesinde yepyeni eleştiri yöntemleriyle inceleniyorken, halen İstanbullu kadın yazarları dünyaya tanıtmaya çalışma çabası Ermeni kadınların edebi üretimlerine de, İstanbul dışı vilayetlerde mücadele vermiş kadınlara da, günümüz feminizm anlayışına da büyük haksızlıktır ve bir özrü hak eder niteliktedir.
Gündelik hayatlarımıza, aile geçmişimize bakacak olursak; babamın maması Lusin yayam Kayseri Everek’de doğmuş, kendisinden yaşça büyük olan Ankara Ermenisi Mesrob dede ile evlenip oraya gelin gitmiş, eşini kaybetmesinin ardından evinde terzilik yaparak dönemin Ankara’sında hem çocuklarını iyi koşullarda yetiştirmiş, hem komşularına da terzilik öğretip gelir elde etmelerine katkı sağlayarak ufak bir dayanışma oluşturmuş ve akrabalarının ardından İstanbul’a göç etmiş. Bu benim kendi ailemden ufacık bir örnek iken ‘KovKovi’ (YanYana) buluşmalarımızda yeniden fark ettik ki hepimizin aile geçmişinde böylesine güçlü, mücadeleci ve saygıyı hak eden kadınlar mevcut. Bu yüzden feminist yaklaşımın yalnızca Osmanlı Ermeni kadın hareketi adı altında belli başlı kadınların yaşam öyküleri ve faaliyetleri üzerinden okunamayacağının altını tekrar çizmek istiyorum. Bunu ne Ermeni feminist düşüncesine ne de Batı Ermeni edebiyatına faydalı bulduğumu söyleyerek, Ermeni feminizminin yeni bir bakışla tartışılabilir ve okunabilir olabilmesini umut ediyorum.


