Ermenistan Azerbaycan Anlaşması’nın Vaftiz Babası Trump Agos
Agos sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Son olarak, anlaşma, Ermenistan’ın Türkiye ile sınırının Azerbaycan’ın ısrarıyla hâlâ kapalı olduğu gerçeğine değinmiyor ve bu “tarihi” Bildiri sonrasında, herkes de “barışın” tarafında olduğuna göre, sınırların ne zaman açılacağından –yahut açılıp açılmayacağından– bahsetmiyor. Bizler “Trump Yolu”na ilişkin daha fazla detayı merakla beklerken Bildirinin önemi, SSCB’nin çöküşü ardından ABD’nin Güney Kafkasya’ya jeopolitik açıdan üçüncü kez geri dönmesinde yatıyor. Gelecekteki gelişmelerin şifresini çözmek için Ermenistan’ın ve Azerbaycan’ın bildiriye ek olarak ABD ile ayrı ayrı imzaladığı iki ikili işbirliği belgesine bakmak faydalı olabilir.
Savaşan iki taraf bir barış anlaşması imzalama muradını dile getirdiğinde bunu kutlamaktan başka ne gelir elimizden? Hele ki ABD, Ortadoğu’daki bitmek bilmeyen savaşlarında İsrail’i desteklerken, Netanyahu Gazze’de Filistinlileri imha ederken, Aliyev Dağlık Karabağ’daki etnik temizlik politikasına devam edip bölgedeki son Ermeni izlerini silmeye kararlıyken, Putin ise Ukrayna’yı yerle bir etme savaşını sürdürürken… Bu bağlamda, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev arasında, ABD Başkanı Trump’ın lütfuyla imzalanan bu anlaşma yalnızca kutlanabilir: Çünkü bu, gelecek savaşlardan kaçınmak için atılmış bir adım olduğu kadar, iki ülkeyi barışa yaklaştıran da bir adım.
Ermenistan daha 2020’de savaşta mağlup olmuşken, Azerbaycan 2022’de Ermenistan’a saldırıp topraklarını işgal etmişken, 2023’te ise yalnızca iki hafta içinde Dağlık Karabağ’da Ermenistan’a ait kalan her bir köşeye saldırarak kusursuz bir etnik temizliği hayata geçirmişken, Ermenistan’ın Azerbaycan’la elverişli bir barış anlaşması imzalayabileceğini hangi dâhi öngörmüştü? Azerbaycan’ın saldırı savaşlarında İsrail ve Türkiye’nin askeri desteğini arkasına aldığı, ayrıca Pakistanlı ve Suriyeli paralı askerlerden yararlandığı bir ortamda, Ermenistan nasıl elverişli bir barış tesis edebilirdi?
2020, 2022 ve 2023 savaşlarında Rusya’nın Ermenistan’ı kendi kaderine terk ettiği, Trump yönetiminin 2020 savaşının patlamasına göz yumup bunu durdurmak için parmağını bile kıpırdatmadığı, Biden yönetiminin 2022’de bu tutumu sürdürerek özellikle 2023’teki etnik temizlik sırasında da aynı kayıtsızlığı gösterdiği, AB’nin ise gerek Ermenistan’da gerek Azerbaycan’da insan haklarına önem vermektense doğalgaz fiyatlarının peşine düştüğü bir ortamda, bu nasıl mümkün olabilirdi?
Ermenistan yalnızca askeri olarak mağlup değil, diplomatik olarak da tamamen yalnız bırakılmış durumda. Biz elbette barışı kutlayabiliriz fakat gerçekçi olmak gerekirse, bu Ermenistan için elverişli olmayan bir barış olacaktır.
Washington’da imzalanan anlaşmanın tam içeriği hâlâ bilinmiyor. Kamuoyuyla paylaşılan, yedi maddeden oluşan, iki sayfalık bir Bildiri. Bildirinin ilk maddesinde tarafların, “Ermenistan ile Azerbaycan arasında Barış ve Devletlerarası İlişkiler Hakkında Anlaşma metnine mutabık kaldığı” belirtiliyor ve şunlar ifade ediliyor: Nihai bir anlaşmanın “imzalanmasını sağlamak için ilave adımlar atmaya devam etmenin gerekli olduğunun farkındayız.” Başka bir ifadeyle, müzakerelerin şu ana kadar geldiği aşamaya bakıldığında Washington’da da büyük bir ilerleme sağlanmış değil.
Ermenistan, Dağlık Karabağ savaşına müzakere yoluyla ulaşılacak bir çözüm bulmak üzere 1992 yılında görevlendirilen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nun feshedilmesine mutabık kalarak büyük bir taviz verdi. Hayli sembolik bir taviz bu. Nitekim ABD, Fransa ve Rusya’nın eş başkanlığını yaptığı AGİT Minsk Grubu, 2020 savaşını ve Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin yok edilmesini engelleme konusundaki yetersizliğini sergilemiş bir yapı.
Bildirideki en dikkat çeken ve hakkında en çok yorum yapılan madde de “Ermenistan Cumhuriyeti topraklarında”, Azerbaycan’ın ana toprakları ile Nahçıvan eksklavını bağlayacak “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Yolu”nun kurulmasını düzenleyen dördüncü maddeydi. Üçüncü madde ise “iki ülke arasındaki ulaşım ve iletişim hatlarının açılmasının önemini” vurguluyor. Bu da –henüz kesinleşmese de– Ermenistan’ın ulaşım ve iletişim hatlarının Azerbaycan üzerinden açılabileceği anlamına geliyor olabilir.
Bildiri, Dağlık Karabağ’ın, oradaki Ermeni nüfusun ve geri dönüş haklarının akıbeti hakkında hiçbir şey söylemiyor. Ayrıca, Ermeni Apostolik Kilisesi’ne ait çok sayıda Ortaçağ manastır kompleksi dahil olmak üzere, şu anda Azerbaycan kontrolünde bulunan binlerce Ermeni kültürel varlık hakkında da herhangi bir ifade içermiyor.
Bildiri, stratejik tepeler ve nehir kaynakları da dahil olmak üzere, 2021’den bu yana Azerbaycan tarafından işgal edilen Ermenistan Cumhuriyeti topraklarının akıbeti hakkında da sessiz kalıyor.
Ayrıca Azerbaycan’ın 2020 savaşı ve 2023’teki Karabağ’daki etnik temizlik sürecinde çok sayıda Ermeni rehineyi hâlâ alıkoyduğu gerçeğinden de bahsetmiyor. Bunlar arasında eski Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin çok sayıda siyasi ve askeri lideri ile milyarder hayırsever Ruben Vardanyan da bulunuyor.
Son olarak, anlaşma, Ermenistan’ın Türkiye ile sınırının Azerbaycan’ın ısrarıyla hâlâ kapalı olduğu gerçeğine değinmiyor ve bu “tarihi” Bildiri sonrasında, herkes de “barışın” tarafında olduğuna göre, sınırların ne zaman açılacağından –yahut açılıp açılmayacağından– bahsetmiyor.
Bizler “Trump Yolu”na ilişkin daha fazla detayı merakla beklerken Bildirinin önemi, SSCB’nin çöküşü ardından ABD’nin Güney Kafkasya’ya jeopolitik açıdan üçüncü kez geri dönmesinde yatıyor: İlk geri dönüş, Bill Clinton Hazar petrol kaynaklarını güvence altına aldığında ve ana boru hattının Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye güzergahından geçirilmesine karar vererek hem Rusya’yı hem İran’ı saf dışı bıraktığında yaşanmıştı. Azerbaycan’ın ABD’nin Taliban’a karşı yürüttüğü savaşta lojistik üs görevi gördüğü ikinci dönüş George Bush döneminde gerçekleşmişti. Bugün Trump yönetimindeki ABD, Asya fabrikaları ve Avrupa piyasaları arasındaki ticaret güzergahlarını kontrol etmek için Kafkaslara geri mi dönüyor?
Amerika’nın bu “kazanımı”, “kaybedenleri” de beraberinde getirdi. Kaybedenler listesi uzun olsa da sıralayalım. İlk kaybeden kuşkusuz Rusya. Putin’in Ukrayna’daki yanlış hesaplanmış askeri macerası günlük olarak Ukraynalıların hayatını yok etmekle kalmayıp, Rus kaynaklarını da tüketmeye devam ediyor. Bu da, bir zamanlar Sovyet Cumhuriyetleri olan ya da Rusya’nın “Yakın Yurdu” olan yerlerdeki Rus etkisini zayıflatıyor. Diğer kaybeden İran. 30 yıldır Güney Kafkasya’da bağımsız bir politika yürütmemenin, kuzey sınırlarının güvenliğinin sağlanmasında Moskova’ya bel bağlamanın veya Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de ve Gazze’de ideolojik maceralara girişirken hassas kuzey sınırlarını görmezden gelmenin bedelini ödüyor. İran bugün “Trump Yolu"na itiraz edebilir ama pratikte yapabileceği çok şey yok. AB ise Ursula von der Leyen’in vaat ettiği “gerçek anlamda jeopolitik bir Komisyon” uğruna Güney Kafkasya’ya on yıllar boyunca yaptığı yatırımlardan sonra diğer kaybeden oldu. Son olarak, 2020’de Azerbaycan’ın askeri maceralarına yaptığı “yatırımlara” ve İlham Aliyev’e Karabağ zaferinin anahtarlarını vermesine rağmen Türkiye, “Trump Yolu”nun dışında bırakıldı. Ortadoğu’da jeopolitik değişimlerin yaşandığı bir dönemde, özellikle İsrail’in Suriye’ye yönelik askeri genişlemesinin oradaki Türk varlığını zorladığı bir ortamda, Güney Kafkasya’da oluşacak bir Amerikan varlığı Türkiye’nin güvensizlik duygusunu güçlendirecek mi? Ve İlham Aliyev’in Amerikalıları Güney Kafkasya’ya getirme tercihinin Ankara ve Bakü arasındaki güven eksikliğini derinleştirmesi mümkün mü?
Bu ülkeler Trump’ın planlarına tek tek karşı çıkamazlar, ancak birlikte hareket ettiklerinde karşı koyabilirler. Uzun vadede, Rusya’yı İran ve muhtemelen Türkiye ile bir araya getiren bir koalisyona ABD de karşı duramaz. Unutmayalım ki, sadece Kasım 2020’de imzalanan Karabağ savaşı ateşkes bildirisinin 9. maddesi, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ulaşım ve iletişim hatlarının açılması gerektiğini ve Güney Ermenistan güzergahlarının güvenliğinin Rus Sınır Muhafızları tarafından sağlanacağını ifade ediyordu. Azerbaycan bu ateşkes anlaşmasına riayet etmeyerek Ermenistan ve Karabağ’a saldırdı; Rusya ise Karabağlı Ermenilerin güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmedi ve etnik temizliğe maruz kalmalarına göz yumdu. Peki, sadece beş yıl sonra, 2030’da bu bölgeyi ne bekliyor, kim bilebilir?
Gelecekteki gelişmelerin şifresini çözmek için Ermenistan’ın ve Azerbaycan’ın bildiriye ek olarak ABD ile ayrı ayrı imzaladığı iki ikili işbirliği belgesine bakmak faydalı olabilir. Azerbaycan devlete ait petrol tekeli SOCAR ve ABD’li ExxonMobil arasında enerji işbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, Azerbaycan petrol üretiminin 2010’daki günlük 1 milyon varil zirvesinden 2024’te 580 bin varile hızla gerilediği ve mevcut üretimi sürdürebilmek için ciddi yatırım ihtiyacı duyduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Ermenistan ise ABD hükümetinin yarı iletkenler ve yapay zeka merkezi için teknoloji transferlerini onayladığı bir anlaşmaya imza attı. Azerbaycan’ın ekonomik modeli geçmişte donup kalmış gibi görünürken, Ermenistan modernleşme yolunu bulup başarısızlıklarını ve çektiği acıları daha iyi bir geleceğe dönüştürebilecek mi?


