Fenerbahçe nin nasıl çöktüğünü açıkladı: Amatör liglere yakışacak bir hata zinciri
Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Fenerbahçe, fırtınaya yakalanmış bir tekne misali dalgalarla boğuşuyor. Bir yanda teknik direktör değişiminin yarattığı sarsıntı, diğer yanda yeni başkan ve yeni yönetimin açtığı belirsizlik kapısı… Üstelik ligde zirvenin altı puan gerisinde kalmanın ağır gerçeği, bu dalgaları daha da büyütüyor.
Böylesine çalkantılı bir denizde, Avrupa Ligi’ndeki Dinamo Zagreb karşılaşması adeta sarılacak son bir dal, tutunulacak sağlam bir kaya gibiydi. İşte bu yüzden Fenerbahçe, Zagrep’te korkularını geride bırakıp, rüzgârı arkasına alma umuduyla çıktı sahaya.
Ama korkuyu yenmek cesaret işidir. Cesaret de yürekte başlar. Fenerbahçe'de o yürek yoktu.
Tedesco, son maçlarda formsuzluklarıyla eleştirilen Fred ve Talisca’yı kenara çekmişti. Nene ise sahadaydı.
Ama ilk dakikalarda takımın üstünde öyle bir gerginlik vardı ki, sanki derinliklerde vurgun yemiş sünger avcıları gibi ayaklarına hâkim olamıyor, ikili mücadelelerde bir adım geride kalıyorlardı.
Fenerbahçe atak görünse de,
Dinamo Zagreb, bu tedirginliği sezmişti. Fenerbahçe’yi üzerine çekiyor, özellikle sağ kanattan ani ve keskin ataklarla yokluyordu. Derken futbolun acımasız yüzü kendini gösterdi. Sarı-lacivertli savunma, amatör liglere yakışacak bir hata zinciriyle topu uzaklaştıramadı. Üç oyuncunun ayaklarına dolanan meşin yuvarlak, sonunda Beljo’nun önünde kaldı. O da sadece dokunarak Zagreb’i öne geçirdi.
Ama Fenerbahçe’nin cevabı gecikmedi. Dört dakika sonra Szymanski ceza alanı dışından öyle bir şut çıkardı ki, top Zagreb gecesini yaran bir ok gibi kaleye saplandı ve skoru eşitledi. Tribünler bu şutları özlemişti.
İlk yarıda atılan iki gol dışında futbol adına akılda kalacak pek bir güzellik yoktu. Tribünler ikinci devrede sahneye ağırlığını koyacak, baskın bir Fenerbahçe bekliyordu. Ancak sahadaki tablo tam tersiydi. Sarı-lacivertliler, kendilerinden en az iki gömlek aşağıdaki rakipleri karşısında özellikle savunmada çocukça hatalar yapmaya devam ettiler.
Ve bu zaafın bedeli ağır oldu. Dakikalar ilerlerken Zagreb bir kez daha fırsatı değerlendirdi. Adam paylaşımındaki dağınıklık, markajdaki boşluk, her şey üst üste gelince Beljo, üç sarı-lacivertlinin arasından sıyrıldı. Topu bir kez daha filelere gönderdi. Skor tabelasında yazan rakam sadece bir gol farkını anlatıyordu belki ama oyunun dili çok daha derin bir gerçeği söylüyordu. Fenerbahçe neredeyse Mourinho'nun o vasat futbolunu bile arar durumdaydı.
Sahadaki manzara, rakamların çığlığı gibiydi. 300 milyon liralık bir yıldızlar topluluğu, çoğu isimsiz sadece 70 milyon euroluk bir kadro karşısında futbol adına izahı güç bir oyun sergiliyordu. Kâğıt üzerinde uçurum olan bu fark, yeşil zemine çıktığında tersine dönmüştü.
Düşünebiliyor musunuz? Sarı-lacivertlilerin kalesine iki gol birden yazan isim, henüz 23 yaşındaki Beljo’ydu. Transfer piyasasında biçilen değeri sadece 4 milyon euro. Fenerbahçe'de yedeğin yedeğinin bile yıllık maaşı bu rakamı aşıyordu. Ama futbol parayı değil, yüreği ve disiplini ödüllendiriyor. Zagreb’in genç forveti, gecenin kahramanı olurken, milyonluk yıldızlar sahada gölgeler gibi dolaştı.
Ve 3.golü yemek kaçınılmaz oldu.
Bu 3-1’lik yenilgi, sadece skor tabelasına düşen kuru bir sayı değil, bir çöküşün çıplak ve acı gerçeği. Sarı-lacivertli forma, yıllardır taraftarına zaferler armağan eden o kudretli kimliğinden uzak, ağır ağır eriyor.
Fenerbahçe çöküyor… Ve bu çöküş, rakibin gücünden çok kendi içindeki dağınıklığın eseri. Daha da acısı, ufukta bir diriliş kıvılcımı bile görünmüyor.
Her çöküş, sadece bugünün değil, dünün yanlışlarının da bir toplamıdır. Fenerbahçe’nin sahadaki hali, bize antik tragedyalardan bir sahneyi hatırlatıyor. Kahraman, kendi ihtişamının ağırlığı altında ezilir. Aristoteles’in dediği gibi, trajedinin özü hatadır. insanı dibe çeken, çoğu kez düşmanın kılıcı değil, kendi elidir.
Futbolda da aynısı yaşanıyor. Yıldızlarla örülü bir kadro, milyonların umudu, yanlış yönetimlerin, hatalı tercihlerin, dağınık akılların kurbanı olabiliyor.
Belki de sorulması gereken soru budur. Fenerbahçe bu trajediyi sadece bir “çöküş” olarak mı yaşayacak, yoksa antik destanlardaki gibi küllerinden doğup yeniden mi yazacak? Çünkü insanın da, kulüplerin de, toplumların da kaderini belirleyen şey, düştükten sonra kalkıp kalkamamaktır.
Sadettin Saran yönetimi bakalım ne yapacak?


