Galatasaray ın şampiyonluğunda hayrete düşüren detayı ortaya çıkardı
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Galatasaray, Türkiye liglerinde tarihi bir zirveye ulaştı. Sarı-kırmızılılar, 2024/25 sezonunu hem Süper Lig şampiyonluğu hem Türkiye Kupası zaferiyle kapatarak, 25. lig şampiyonluğuna ulaştı. Bu, bir armaya beşinci yıldızın kazınması, yani yalnızca sportif bir başarı değil, zamanın kendisine yazılan bir mühür anlamına geliyordu. Ancak her ışığın ardında bir gölge, her zaferin arkasında bir eksiklik saklanır. Türkiye Şampiyonu Galatasaray’ın Avrupa serüveni, işte o eksikliğin adıydı.
ŞAMPİYONLUĞUN FELSEFESİBazı zaferler yalnızca bir kupaya uzanmak değildir; bir takımın zamanın çarkını eğip bükerek kaderi kendi elleriyle yeniden yazmasıdır. Galatasaray, 2024-25 sezonunda yalnızca bir lig şampiyonu olmadı; bir sezona sığdırılmış irade, disiplin ve kolektif bilincin yaşayan örneği hâline geldi. Kayserispor karşısında iki hafta kala gelen 3-0’lık galibiyet, yalnızca bir skor değildi. O, uzun bir yürüyüşün son durağında yankılanan bir marştı.
34 maçlık bu yolculukta 28 defa galip gelindi. Bu, her haftayı bir sınav gibi yaşayan, her pası bir yükümlülük, her galibiyeti bir felsefi sonuç olarak gören bir topluluğun eseriydi. 5 kez berabere kalındı; çünkü hayatta olduğu gibi futbolda da bazen yürümek, koşmaktan değerlidir. Sadece 1 kez mağlup olundu. Bu da gösterdi ki zafer, hatasızlık değil, hatadan dönüş sanatıdır.
89 puanla elde edilen zafer ve maç başına düşen 2.52 puan, yalnızca bir istatistik değil, sürekliliğin ve istikrarın geometrisiydi. 85 kez fileler havalandı; bu, yalnızca gollerle değil, hayalle, emekle, inatla örülmüş bir ağdı. 31 gol yendi; çünkü her ışığın bir gölgesi vardır ve zafer, o gölgelerle dans etmeyi bilenlerin nasibidir.
En farklı galibiyet Rizespor karşısında alınan 5-0’lık maçtı ama belki de asıl fark, bu skorun ötesinde, Galatasaray’ın zihinsel üstünlüğünde ve sahaya her adımını bir düşünce gibi basmasındaydı. 27 maçlık yenilmezlik serisi ise futbolun Sisyphos’udur Her hafta taşı yeniden yukarı taşıyan, her inişte yeniden ayağa kalkan bir inanç destanı.
Ve şimdi, bu rakamlar yalnızca geçmişin değil, geleceğin de pusulası. Çünkü bu takım, sadece bir sezon kazanmadı aynı zamanda zaferin ne olduğunu, nasıl yaşanması gerektiğini ve en önemlisi de, ne uğruna kazanılması gerektiğini gösterdi.
Okan Buruk’un öğrencileri, adeta Nietzsche’nin “sonsuz geri dönüş” fikrini sahaya uyarlamış gibiydi. Zaman zaman sendelese bile hiç düşmedi. Özellikle kupadaki Fenerbahçe galibiyetinden sonra her maç, tekrar eden bir kudretin yankısıydı. Galatasaray ne zaman tökezleyecek diye soranlar, cevap yerine gol yemeye devam etti.
YILDIZLAR PARLADIVictor Osimhen: 25 lig golü, tüm kulvarlarda 36 gol. Gol kralı.
Fernando Muslera: 14 yılın ardından veda. Son maçında penaltı golüyle duygusal kapanış.
Barış Alper & Yunus Akgün: Özellikle sezonun ikinci yarısında yükselen form.
Torreira & Mertens: İleri yaşlarına rağmen takımı diri tutan akıl ve zarafet timsali.
Alvaro Morata: Devre arasında geldi, kısa sürede 5 kritik gol.
Bu kadro sadece şampiyonluk kazanmadı. Aynı zamanda bir futbol şiiri yazdı. Her pas bir mısra, her gol bir metafordu.
8 MİLYON EUROLUK HÜSRANDevre arası transfer sezonunun “pahalı hayali” Carlos Cuesta, 8 milyon euroya geldi; ama sahaya çıktığı 3 maç dışında hep tribünlerin hayal kırıklığında gezindi.
AVRUPA ÇİLE OLDUAncak bu görkemli sezonun içinde, Galatasaray için Avrupa sahnesi bir yara olarak kaldı. Kimi zaman futbol yalnızca yetenekle değil, sabırla, karakterle ve hafızayla da oynanır. Fakat Avrupa yolculuğu, Galatasaray için bir sınav değil, adeta bir çileye dönüştü.
Şampiyonlar Ligi hayali, daha kapısından içeri girilemeden sona erdi. Play-off turunda, kendi tarihine kıyasla sıradan sayılabilecek Young Boys karşısında alınan hezimet, sarı-kırmızılı taraftarın kalbinde ilk kırığı bıraktı. Ardından UEFA Avrupa Ligi’nde, daha umutlu bir rota çizilse de, son 16 play-off turunda havlu atıldı. Bu da ikinci darbe oldu.
Galatasaray, Avrupa’da bu sezon yalnızca 3 galibiyet alabildi. 4 kez mağlup oldu, 1 maç ise beraberlikle sonuçlandı. Kendi seviyesinin hayli altındaki takımlara karşı yaşanan bu kayıplar, yalnızca birer istatistik değil; bir aidiyet duygusunun, bir Avrupa vizyonunun sorgulanmasına neden oldu.
Ve belki de en acı olanı şu. Zaferlere alışkın bir camia için, bu sezon Avrupa, kupadan çok aynaya bakmak zorunda kalınan bir yolculuktu.
Okan Buruk’un iç saha hakimiyeti, Avrupa’da sönükleşti. Cesur değil, çekingen bir oyun planı vardı. Kimi zaman geç kalan hamleler, kimi zaman riskten kaçınan tercihler.
Netice: Avrupa’da tekrar “eksik” yazıldı haneye.
Galatasaray taraftarı için bu sezon, hem cennetti hem sürgün. Lig maçlarında sevinçten ağlarken, Avrupa gecelerinde hüsrandan sustular. Türkiye'de sefa, Avrupa'da cefa. Oysa, Galatasaraylı olmak, yalnızca kupa değil, idealler kazanmaktır. Ve o idealler, bu sezon Avrupa'da yetim bırakıldı.
Muslera'nın vedasıyla bir çağ kapandı. Osimhen’in golcülüğü, geçici bir yıldız gibi parladı. Barış Alper'in, Yunus'un enerjisi geleceğin umudu oldu.
Morata’nın katkısı, kısa ama etkiliydi.
Ancak Avrupa kupalarında asıl eksik kalan, belki de tek şeydi: Kendine güvenen bir oyun hayali.
Galatasaray, 2024/25 sezonunda toprağa beş yıldız ekmiş olabilir. Ama göğe bakınca, o yıldızlardan biri eksik.
Belki gelecek sezon, o eksik yıldız da hak ettiği yere ulaşır.
Çünkü zafer yalnızca kazanmak değildir; nerede kazandığındır. Ve bazen, hatırlanacak olan yalnızca zafer değil, nerede kaybettiğindir.


