Gazetecinin 7 milyonluk arabası
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
Aslında yazacak milyon konu var.
* Mesela Tarım Bakanı İbrahim Yumaklı’nın, “son yangınlarda gece görüşlü hava aracı kullanma gereği / gerekçesi yoktu” demesi… Bunları TRT ekranlarında söylediği için itiraz ya da karşı soruyla terlememesi..
* Mesela Fatih Altaylı’ya ta Ekim ayına duruşma tarihi verilmesi..
* Mesela başını Suudi Arabistan, Mısır ve Katar’ın çektiği Arap Birliği üyesi ülkelerin Hamas’ı savaşı başlattığı gerekçesiyle ağır biçimde suçlaması..
* Mesela ekmeğin 15 tl olması..
Bütün bunlar ve daha fazlası yazılmayı hakkediyor. Ne var ki bambaşka bir haber “bunu yaz” diye öne çıkıyor. Bir valenin perte çıkardığı araba.
*. *. *
Anlatmaya 17-25 Aralık günlerinden başlamalıyım.
Hatırlıyorsunuzdur elbette. Bakan Zafer Çağlayan’ın 700 bin liralık saati ne çok konuşulmuştu. Ben doğrusu biraz abartılı bulmuştum tepkileri.
Günler sonra kafama taş düştü adeta: Söz konusu olan para 700 değil, 700 bin liraydı. Ve bu parayla o zaman mütevazi bir ev alınabilirdi.
ATV yıllarında birlikte çalıştığım, 40 yıllık en yakın arkadaşım Ülker Pınarbaşı benim parayla ilişkimi bilir.
Ya alay eder ya da kızar.
Kızmasının nedeni, kendim ve dolayısıyla ekibim için para istemeyi bilemeyişim.. Bu yüzden muadillerime göre en en az ücreti almak bir yana, asgari ücretle emekli oluşumdur.
Sadede geliyorum..
*. *. *
Bir otelde arabası vale tarafından duvarlara çarptırılıp perte çıkartılan gazeteci Selen Yalaz hakkındaki haberi okuyunca aklıma o eski anekdot geldi. Zira haberlerde arabanın yaklaşık 7 milyon TL değerinde olduğu yazıyordu.
Önce şaşırdım. Sonra belki eşi zengin bir iş adamıdır diye Google kazısına başladım.
Hayır!
Eşi Ömer Topsakal da uzun yıllar gazetecilik yapmıştı. Adını ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun basın danışmanı olarak duymuştuk.
Selen hanımla nişanlandığında yüzükleri Tuncay Özkan takmıştı.
Nikahlarında ise şahit elbette Kılıçdaroğlu olmuştu.
Selen hanımı tanımıyordum. Ama CHP içindeki Ömer Topsakal tartışmalarını hatırlıyordum.
O tartışmaların en tuhafı, üslubuyla “CHP’de böyle birinin ne işi var” dedirten olaydı.
Çıkış noktası, Kılıçdaroğlu’na devlet tarafından verilen korumalara tabldot kumanyası verilmesi.. Ve bu yüzden şikayetçi oldukları yönünde bir “sızdırma” haberdi.
CHP grup başkan vekili Ali Mahir Başarır, bunun konu edilmesine tepki gösterince Ömer Topsakal sosyal medyada şöyle bir mesaj paylaştı:
“Sevgili Ali Mahir, 'Lüüüks, lüüüks' diye bağırdığınız makam aracı partiye ait değil, bu bir. Devletin sağladığı korumalar, sizin gösterdiğiniz 'özen' nedeniyle değil, devletin verdiği 'görev' nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nu koruyorlar. Yani korumalar partiye ait değil, bu iki. Kemal Kılıçdaroğlu’nun herhangi bir şeyi hak edip etmemesine karar vermek, sizin haddinizi, kapasitenizi ve maalesef ahlakınızı fersah fersah aşacak bir kavramdır, bu üç. Haddinizi bilecek ahlaki birikim veya parti terbiyeniz yoksa, bunu bir gurur meselesine dönüştürmeden, en küçük ilçe örgütümüzden destek almanızı öneririm."
Selen hanım işte böyle bir kişiyle evlenmişti. Ömer Topsakal “haddini aşan” söz ve tavırları nedeniyle CHP’den gönderilince hayal kırıklığına uğramış mıydı bilmiyorum. Ancak onun da şansı başka yerden açılmıştı. Çalışanları ücretlerini alamadığı için eylem yapmak zorunda kalan KRT televizyonunun bir dönem Ankara temsilcisiydi.
Doğrusunu isterseniz, hiç tanımadığım insanlar hakkında bu yazıyı yazmamın nedeni de kanal çalışanlarının düşürüldüğü durum oldu.
Bir yerde kimileri neredeyse açlıkla sınanırken birilerinin 7 milyonluk arabası varsa..
Oraya bakılır ve yazılır!!
*. *. *
Aile serveti diyeceklerdir.
Mümkündür.
Ne var ki 50 yıl boyunca her köşesinde ter döktüğüm medya mahallesinde servetlerin nasıl elde edildiğine.. İstanbul’un en lüks semtlerinde yüzme havuzlu villaların nasıl alındığına tanık oldum.
Erdoğan rejiminin her şeye rağmen nasıl ve neden şevkle savunulduğunu.. Uçağına binip fotoğraf çektirmenin hayatlarını nasıl birden değiştirdiğini biliyorum.
En önemlisi de “kimler kimlerle beraber” duyuyorum.
Erdoğan sonrasında elimize deterjanı alıp memleketi temizlemeye koyulacağız, malum.
Her şeyden önce eğitimden başlayacak.. Sonra tüm kurumları silip pırıl pırıl yapacağız.
Ya medya?
Medyayı nasıl temizleyeceğiz?
Yoksa bugünün Reisçileri dönüp yeni döneme alkış -tutarsa değil- tutunca unutup gidecek miyiz?


