Gazi Külliye’nin gazi müdürü Mesut Zeybek! Kalbinde ve akciğerinde iki kurşunla yaşıyor
Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onurlandırılarak Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdür Yardımcısı olarak görevlendirilen Gazi Mesut Zeybek, ihanet gecesi Ankara Altındağ'daki evinden uçakların sesi ile yola düşüp gazi olduğu Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne doğru giderken hissettiklerini ve o gece yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

"Kızılay'da market ve bankamatiklerde kuyruklar vardı, görünce kabullenemedim. Türkiye'yi ve lideri teslim edemezdik. Cumhurbaşkanımızın orada olabileceğini düşünerek Külliye'ye doğru giderken arabada açık olan radyodan o an Cumhurbaşkanımızın sesini duymayı çok arzu ettim. Vardığımda 3 helikopter milletin evine ateş yağdırıyordu. Kayıtsız kalamazdık, milletin evi düşmemeliydi. Birbirimizi hiç tanımadığımız 50-70 kişilik bir grupla çıplak ellerimiz ile helikopterlere ve tanklara karşı direndik. Tankların önünü kesince, bizi dağıtmak için helikopterle üzerimize ateş açtılar. Jandarma Genel Komutanlığı tarafındaki köprüde 9 kurşun isabet aldım. Kendimi bir aracın altına sakladım. O gece korku ile cesaret yer değiştirmiş gibiydi. Bir an olsun korkmadık. Hastanede şuurum yerine geldiğinde ilk sorduğum, 'Cumhurbaşkanımız nasıl, darbecileri yendik mi?' oldu. Hainlerin ihanetine geçit vermediği için Allah'a şükrettim. Devlet büyüklerimiz bizi bir an olsun yalnız bırakmadı. 15 Temmuz gecesi hainlere teslim etmemek için mücadele verdiğimiz Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, bugün, vefasıyla anılan Cumhurbaşkanımızın vesilesi ile Protokol Müdür Yardımcısı olarak hizmet edebilmek Yüce Allah'tan nasip oldu. Gazi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, tüm şehitlerimiz ve gazilerimizin manevi muhafazası altındadır."

SABAH gazetesine konuşan Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdür Yardımcısı Gazi Mesut Zeybek o geceye ilişkin şunları kaydetti:
UÇAK SESLERİNE UYANDIM
"Bayram tatilinin son günüydü, memleketten Ankara'ya doğru yola çıktım. Ankara'ya vardığımda önce uzun süredir uğrayamadığım Ankara İlahiyat'taki kitabevime uğrayıp kitaplar arasında biraz vakit geçirdim. Ardından evime geçip bir şeyler atıştırdım ve yorgunluktan kanepeye uzandım. Bir süre sonra açık kalan pencereden gelen uçak sesleriyle uyandım. Başta bir prova uçuşu sandım ama sesler artınca içime bir huzursuzluk çöktü. Derken İstanbul'dan bir arkadaşımdan gelen mesajla içimde fırtınalar koptu. İlk başta inanmak istemedim ama televizyonu ve sosyal medyayı kontrol ettiğimde gerçek ortaya çıkmıştı: Türkiye'de yine karanlık bir el darbe teşebbüsünde bulunmuştu.
DARBEYE KARŞI DURMAMIZ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNDÜM
O an zihnimde geçmişin acı hatıraları canlandı; merhum Menderes, Erbakan Hoca... Zulümle bastırılan iradeler... Kalbim daraldı. Ne yapmam gerektiğini düşündüm. Vakit kaybetmeden yatsı namazını kıldım ve bu haksızlığa karşı durmalıyım diyerek dışarıya çıktım. Sitenin içindeki polis ekipleri gergindi ama sorularıma cevap veremeyecek durumdalardı. Caddeye çıktığımda insanlar bankamatik önlerinde sıraya girmişti, bazıları kafelerde darbeyi canlı yayında izliyordu. Vatan işgal edilmeye çalışılırken bu ilgisizlik içimi acıttı. Genelkurmay Başkanlığı'nın arka tarafına kadar yürüdüm. Havada helikopter vardı ve önce bizim sanmıştım; meğer ihaneti taşıyormuş gökyüzünde.
KÜLLİYE DÜŞMEMELİYDİ
Külliye'ye doğru kafamda tek bir düşünce vardı: Külliye düşmemeliydi. Radyoyu karıştırarak iyi bir haber duymaya çalıştım. Dikimevi yönünde henüz bir hareketlilik yoktu ama Öğretmenevi Kavşağı'nda bir grup elinde bayraklarla direniyordu. Gözlerimde Rabiatül Adeviyye Meydanı canlandı. Artık Mısır'da olanları eleştiren ben, aynı imtihanla yüzleşiyordum. Alparslan Türkeş Anıtı'nı geçip Külliye'nin karşısına ulaştığımda ışıkları kapalıydı. Üç helikopterin Külliye'yi hedef aldığını gördüm. O an anladım: Bu bir darbe değil, açık bir işgaldi. Devletin ve milletin kalbine saldırıyorlardı. Bu görüntü karşısında kaçmak ya da kalıp mücadele etmek arasında karar vermem gerekiyordu. Ben kalmayı seçtim.
TANKLARA DİRENDİK
Millet Camii kavşağında bir zırhlı polis aracı yolu kesmişti. Özel Harekat'tan destek beklediğimizi söyledim ama polis, Özel Harekat binasının F-16'larla vurulduğunu, tüm personelin şehit olduğunu söyledi. Saat 23.30'du. AK Parti Genel Merkezi'ne gitmeye karar verdim. Genel Merkez'in önündeki kalabalığa katıldım. Bir adam koşarak geldi ve Külliye'nin tanklarla kuşatıldığını, oraya gitmemiz gerektiğini söyledi. 50-60 kişiyle birlikte Jandarma Komutanlığı'na yürüdük. F-16'lar üzerimizdeydi. Yolda polisler geçişimizi engellemeye çalıştı ama barikatı aşıp tanklara ilerledik. Tankların başına geldiğimizde askerlerle konuşmaya çalıştık ama emir aldıklarını söyleyip bizi geri çevirdiler.
HELİKOPTERDEN ÜZERİMİZE ATEŞ AÇTILAR
Ardından çatışma çıktı, havaya ateş açıldı, barut kokusu etrafı sardı. Derken bir uğultuyla Atak helikopterleri üzerimize geldi ve üzerimize mermi yağdırmaya başladı.Saat 01.04'tü. Vücuduma mermi isabet etti. Sürünerek bir arabanın altına kendimi attım. Nefesim daraldı, gözlerim karardı. Çocuklarım, ailem, hatıralarım bir film gibi gözümün önünden geçti. "İnne salati ve nusuki..." duasını okurken bir halı yıkama aracı geldi ve bizi, 15 yaralıyı hastaneye taşıdı.
İŞGALİ GERİ PÜSKÜRTTÜK
Uzun süren tedavi ve ameliyatlardan sonra kendime geldiğimde hemşireler "kazandık" diyordu. Cumhurbaşkanımızın görüntülerini izlediğimde içimde bir zafer duygusu kabardı. Evet, millet bu işgali geri püskürtmüştü. Bu mücadelede bana Gazilik ünvanı ve Devlet Övünç Madalyası verildi. Bu onuru taşımanın sorumluluğunu hep yüreğimde hissediyorum. O gece yanımda olan kardeşlerime, destek veren hocalarıma ve doktorlara da minnettarım. Bu gece, milletçe yazdığımız bir destanın parçası olmaktan onur duyuyorum. Rabb'im bu millete bir daha böyle bir ihanet yaşatmasın. Biz de artık, şehitlerimizin emaneti olan bu vatanı daha büyük bir sadakatle savunmaya devam edeceğiz."


