Gazze yolunda: Kahire’ye girene kadar neler yaşadık? Ersin Çelik
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Otel odasında, kulağımız kirişte telefonda durum değerlendirmesi yaparken, “Biz, bu insanlar buraya ölümü göze alarak geldik. Ancak ölmeye gelmedik” demişim. Arkadaşım, yoldaşım Enes Yalman da not etmiş. Dönüşte telefonuna yazdığı sözlerimi açtı ve “Yürüyüşümüzü gerçekleştiremedik ama amacımızı ortaya koyduk. Cesur insanlar Gazze’ye giden bir yol olduğunu gösterdi” dedi.
Devletlerin, diplomatik kararların, ticari yaptırımların ötesine geçerek; Gazze’ye giden yollardan birini açmak, insani yardımları ulaştırmak, soykırımı durdurmak hatta canlarını ortaya koyarak sivillere kalkan olmak isteyen binlerce insan var. Dünyanın her bir noktasından yola çıkmış, İsrail’den korkmayan, canını Gazzelilerin canından üstün görmeyen, sonunda ölüm olma olasılığını bilerek yolara düşen vicdanlı, korkusuz ve çıkarsız, hesapsız insanlar…
Aralarındaydım. O inancı, cesareti, gözü karalığı, öfkeyi ve merhameti gözlerde tek tek gördüm.
En başından, aşama aşama anlatacağım… Çünkü bu yolculuğun hiç kolay olmadığını ve en önemlisi de Gazze için bireysel olarak tüm sınırları zorlayan insanların samimiyetlerini, gayretlerini aktarmam gerekiyor.
***
DENİZDEN VE KARADAN GAZZE’YE
Avrupa’daki aktivistlerin başlattığı ve Türkiye’den de yüksek katılımın olduğu “Global March To Gaza” (Gazze’ye Küresel Yürüyüş) için Mısır’ın başkenti Kahire’deydik. Binlerce kişiydik ancak çoğunlukla tektik. Dünyanın birçok savaş bölgesinde görev yapan doktorların öncülüğünde, 50’den fazla ülkeden turist vizesi ile Kahire’ye gelen aktivistler, Tunus’tan harekete geçen kara konvoyu ve Akdeniz sularında ilerleyen Madleen ile koordineli olarak Mısır üzerinden Gazze’ye ulaşmayı hedefliyorlardı. Plan buydu. Madleen yatı içindeki 12 yolcu ile Akdeniz’in uluslararası sularında İsrail tarafından alıkonulsa da Tunus’tan harekete geçen konvoy yoldaydı. Durak durak ilerleniyordu. Amaç Mısır’ın İsmailiye şehrinde buluşup çöl yürüyüşünden sonra Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında barışçıl bir gösteri yapmaktı. Gazze’ye giden yolun güzergahı böyleydi. Küresel Gazze Yürüyüşü’nün Türkiye temsilcisi Dr. Hüseyin Durmaz “Gazze’ye kara, deniz ve hava yoluyla ulaşmayı amaçlayan farklı organizasyonlarla eş zamanlı hareket ediyoruz” demişti.
İMKANI OLAN YOLLARA DÜŞÜYOR
Türkiye delegasyonu ile görüşerek ben de hazırlıklarımı yaptım. Ardında ne bir STK ne de bir kuruluşun olmadığı tamamen sivil ve gönüllü bir yapılanmaydı. Bir istişare heyeti, bir kriz masası, bir liste, yönergeler listesi elbette vardı. Ancak dediğim gibi herkesin kendi imkanları ile yılda 10 milyonda fazla turistin ziyaret ettiği gibi Mısır’a gidilecekti.
ÜÇ GÜNDE 50 KİLOMETRE
Bana iletilen ve üzerinde mutabık olunan takvim şöyleydi:
12 Haziran: Kahire’de konaklama
13 Haziran: Ariş'e seyahat
14-15-16 Haziran: Çöl Misyonu
17-18 Haziran: Refah Misyonu
19 Haziran: Dönüş
Dört aşamalı yürüyüşün Ariş ve Refah kısımlarında yanlarımızda getirdiğimiz çadırlarda veya delegasyonun oluşturacağı kamp alanlarında uyuyacaktık. Ancak herkesin kendi malzemelerini yanında getirmesi öneriliyordu. Bunun için de hazırlıklar yaptık. Küçük kamp çadırı, uyku tulumu, mat ve kafa lambaları aldık. Çöl ikliminde ihtiyacımız olabilecek ilaç ve diğer sağlık malzemelerinin listesi de çıkarılmıştı.
HERKES KENDİNDEN MES’UL
Bu arada önemli bir detay vardı. Bu kadar insandan kim sorumlu olacaktı? Yanıtı çok netti. Herkes kendinden mesul olacaktı. Tamamen gönüllü ve rıza ile çıkılan bir yolculuktu. Etik Sözleşme ve Katılımcı Onam Sözleşmeleri’ni imzaladık. Uyacağımız kuralları, olası riskleri bildiğimizi beyan eden metni de okuyarak videolu beyanda bulunduk.
***
BİLİNMEYEN YOLUN SONU GAZZE
Buradan bakınca belirsiz ve bilinmeyen bir yolculuk gibi gelebilir. Aksine binlerce insan bir bilinene, 600 gündür soykırım altındaki Gazze’deki ağır duruma odaklanmıştı. Bu nedenle de yürüyüşün nasıl olacağına dair bana soran herkese “Allah Kerim” demenin ötesine geçmedim. Sunulan detaylı bir plan yoktu. Zaten Mısır’dan alınmış bir izin de söz konusu değildi. Kervan yolda düzülecekti. Kahire’ye gidilecek. Bir iki gün konaklanacak. Diğer ülkelerden gelen aktivistlerle temas kurulacak ve başkente 160 kilometre uzaklıktaki, Süveyş Kanalı kıyısındaki İsmailiye şehrinde buluşulacak, ardından da sırasıyla; Ariş’e, geçit vermez çölleriyle bilinen Sina yarımadasına ve oradan da Gazze sınırına kilometrelerce sürecek yürüyüş yapılacaktı. Ariş’ten Refah’a kadar 3 gün sürecek 50 kilometrelik zorlu bir yolculuk olacaktı ve 17’sinde Refah’a ulaşmak planlanıyordu.
DEPORT EDİLENLER VAR GİRENLER YÜRÜYECEK
Türkiye’den gidişler salı günü (10 Haziran) başlamıştı, çarşamba-perşembe günleri ise yoğunlaştı. Amaç dünyanın dört bir yanından gelen aktivistlerin cuma günü öğleden sonra İsmailiye’de buluşmasıydı. Lakin Mısır devleti ‘Büyük Gazze Yürüyüşü’nün yapılması için resmi izin vermediği gibi engel olacağının işaretlerini de veriyordu. Peki Mısır bu kadar aktiviste müsaade edecek miydi? Bu soru herkesin zihnini kurcalarken yanıtını ilk gidenlerden almış olduk. Gazze yürüyüşü öncesinde Mısır’a girmenin ne denli çetin olacağını ve insanların nelerle karşılaşacağını Kahire Uluslararası Havalimanı’ndan gelen deport, gözaltı ve bekletme haberleriyle almış olduk. Mısır polisi, Türkiye’den inen uçakları ablukaya almıştı. Kocaeli’de yerel muhabirlik yapan genç meslektaşım Furkan Çalışkan’ın çarşamba gece yarısı indiği havaalanında saatlerce sorgu ve bekletmenin ardından perşembe sabahı deport edildikleri anları gözyaşları içinde anlattığı videoları izleyince hemen bir durum değerlendirmesi yaptık. Mısır, yürüyüş için gelenleri ülkeye sokmuyordu. Öyle ki yürüyüşle alakası olmayan ve Mısır’a gezmeye gelen Latin Amerikalı onlarca turisti de deport etmişlerdi. İlk karar şuydu: Kamp ve barınma malzemeleri götürülmeyecek, turistik otellerde birkaç günlük rezervasyon yapılacak ve ucu açık dönüş biletleri alınacak.
SAHTE REZERVASYONLA MÜHRÜ BASTIRDIM
Ben de öyle yaptım. Piramitler bölgesinde bir otele üç günlük rezervasyon yaptırdım ve dönüş biletimi de ona göre açığa aldım. O gün ve gece, ülkeye girebilenler de vardı deport edilenler de. Kahire’ye indiğimde cuma sabah 04:30’du. Kapıda vizemi aldım. Pasaport sırasına girdim. Bu arada THY uçağı ile gelenlere tek bankoda toplanmaları anonsu yapıldı. Topluca sınır dışı edecekler diye düşündüm ve risk alarak o sıraya girmemeye karar verdim. Benden kaç sıra önceki Arap turistlerle tartışan kadın pasaport polisi gerilmiş ve bu arada sıra bana gelmişti. Neden geldiğimi sordu. Turist olduğumu söyledim. Pasaporttaki resme ve bana birkaç kez baktı, sayfalarını çevirdi, gittiğim ülkelere baktı ve damga basmadan geri uzatırken tam karşıdaki havaalanı polisinin odasını gösterdi. Buraya kadardı ve deport işlemi başlayacaktı sanırım. “Sıra çok uzadı, git oradaki polisleri turist olduğuna ikna et” dedi. Yani bir şansım daha vardı. Ofisten içeri girdim, genç bir polis vardı. Ardımdan orta yaşlarda tecrübeli olduğu belli olan bir polis daha girdi kapıdan. Pasaportumu verdim ve “I’m turist” dedim. Otel rezervasyonumu sordu. İnternet üzerinden yapılan ve aslında kağıt üzerinde bir konaklama belgesiydi. Çıktısını almıştım. İnceledi. Nerelere gideceğimi sordu, birkaç gezilecek yer ve yine açılacak müzeyi söyledim. Dönüş biletimi istedi, gösterdim. Yanındaki tecrübeli polise dönerek, kalacağım otelin turistik olduğunu söyledi. Onayı aldı, mührü bastı ve Türkçe “hoş geldin” dedi. Belki 5 dakika sürdü ama o anları 5 safya yazabilirim. Çıkış kapısına yürürken içimden, medya grubumuzun konaklama sorumlusu Sezai Şengül’e dualar ediyordum. Sayesinde, Mısır polisi Kahire’ye 30 kilometre uzaklıktaki turistik bir otelde kalacağıma inanmıştı.
GÖSTERMELİK KONAKLAMA GERÇEK OLUYOR
Aslında o otelin önünden dahi geçmeyecektim fakat gidip iki gece kaldım. Çünkü Filistin İnisiyatifi’nin programlarında yaptığı Arapça ve İngilizce konuşmalarla de tanınan Enes Yalman, bir gün önce farklı bir ülkeden Mısır’a gelmiş, kapıda 4 saat bekletilmiş ve sorgu esnasında benden acil otel rezervasyonumu istemişti. Bu arada da bahsi geçen otele bir haftalık rezervasyon yaptırmıştı. Beni havaalanına almaya da Enes geldi. Göstermelik konaklama otelimizin ne denli doğru bir seçim olduğunu ise gece ve sabah Kahire’deki otellerde kalan çok sayıda aktivistin baskınlarla gözaltına alınıp sınır edişi edilmesiyle tescillemiş olduk. İlginç ve işe yarayan bir detay daha vereyim: Enes beni otele pasaportum ile değil de kimlik numaram ile turizm acentesi üzerinden misafir olarak ve soyadımı farklı yazdırarak kaydettirmişti. Nedeni sorduğumda, “Burada kalmamız gerekebilir. Sen yayınlar yapacaksın. Hemen bulamasınlar” yanıtını verdi.
NE ZAMAN YÜRÜYORUZ?
Ekip olmak böyle bir şeydi ve birkaç saat sonra üç kişiydik. Karamürsel’de yaşayan ve işinde gücünde sıradan bir vatandaş olan Nizamettin Kaymak ağabeyimiz de gelmişti. İki gün önce farklı bir meseleyi konuşurken yürüyüşe geleceğimi söylediğim anda “ben de geliyorum” demiş tüm programlarını iptal etmişti. Delegasyonla ile görüşüp kaydını yaptırmıştı ve tam bir turist gibi karşımızdaydı. Sabah gelmiş, pasaporttan geçmiş ve hatta Tahrir Meydanı’na gitmiş, müzeyi de gezmişti. “Ben turist olduğumun izlerini bıraktım” dese de ikide bir “Ne zaman yürüyoruz” diye soruyordu.
GRUPLARI SİLDİK, SAATLER SÜREKLİ DEĞİŞİYOR
Nizamettin abiyi odasına yerleştirdik ve delegasyondan gelecek bildirimleri bekledik. Mecburen dinlenecektik ve bundan sonrası çok yorucu olacaktı. Bu arada delegasyonun bildirdiği hareket saati sürekli değişiyordu. Saat 10’da planlanan hareket önce 12:00’ye sonra da 13:00’e alınmıştı. Kahire ve çevresinden otobüslerle yola çıkılacak, yaklaşık 160 kilometre uzaklıktaki İsmailiye şehrinde 50 ülkeden gelen aktivistlerle buluşulacaktı. Avrupa ve Amerika delegasyonlarıyla ortak hareket ediliyordu. Sorun ise şuydu: Mısır polisi yürüyüş için gelenleri sokaklardan gözaltına almaya başlamıştı. Telefonlardan konum bildirmek bile riskti. Polis Türklerin elinden ilk olarak telefonlarını alıyordu. Türkiye’deyken açılan Whatsapp grubumuz silinmiş yerine Telegram kanalı kurulmuştu.
YETER Kİ GÖTÜR PAZARLIK DAHİ ETMEDİK
Nihayet cuma günü, namazdan sonra 14 gibi hareket edebileceğimiz bildirildi. Yola çıkma zamanıydı. Otelden çıkış yapmadık ama. Hatta kıyafetlerimizin bir kısmını bıraktık. Enes son bir önlem olarak kapıya temizlik istemediğimiz notunu astı. Kahire’ye uzak olduğumuz için üç kişi taksi ile gidecektik. UBER’den çağırdığımız araç geldiğinde Enes şoförle konuştu. Adı Yunus’tu. Normalde 20 dolarlık bir ücret çıkmıştı. Ancak Yunus, mesafenin uzaklığını hesaba katarak dönüş için de yarım ücret istedi. Haklıydı. Ama başka bir sorun daha vardı. Şoförümüz İsmailiye güzergahında daha önce olmayan önlemler alındığını, hareketlilik olduğunu ve taksicilerin o yola gitmeye çekindiğini söyledi. Yani biraz daha zam istiyordu.
Platformun kendisinden yüzde 30 komisyon kestiğini söyleyerek yeni bir anlaşma sundu. UBER üzerinden gitmeyecektik ve 40 dolar ödeyecektik. Pazarlık dahi etmedik, kabul ettik. Üçümüz de “Yeter ki gidelim” diyorduk. Bu arada Kahire’ye girebilen aktivistler yollara düşmüştü. Birazdan ve ilk defa buluşacaktık.
***
Bu arada dönüşte cesur taksicimize 150 dolar ödediğimizi belirterek; çıktığımız Gazze yürüyüşünün nasıl ve hangi yollarla akamete uğratıldığını, Türkiye’den gelen cesur gönüllülerin direnişini yarınki yazıda aktaracağım:
- Yollarımızı açan şifre: Yasin 9
- Aktivistleri şiddetle yıldırma politikası
- Dört kontrol kapısından nasıl geçtik?
- Rüşvet vermeye mecburduk ama neden vermedik?
- Pasaportlarımızı polisten nasıl çaldık?
- İsmailiye’de Avrupalı aktivistlere kurulan pusuyu nasıl atlattık?
- Timsah Gölü’ndeki teknede ne işimiz vardı?
- Son anda Kahire’ye dönme kararı!
- Muhabirimiz kayıp!
- Mısır, cani sürüsü Baltacıları neden sahaya sürdü?
- Bu yoldan asla dönmek istemeyenler
- Delegasyonun zor kararı!


