Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında eğitimde neler oldu?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
GEÇTİĞİMİZ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA EĞİTİMDE NELER OLDU?
“Her çocuğun eşit ve nitelikli eğitim alabilmesi için; okul ve kırtasiye masraflarının devlet tarafından karşılanması, bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz en az bir öğün yemek ve temiz su verilmesi öncelikli taleplerimizdir.”
“Öğretmen açıklarının kapatılması için ilk aşamada en az kadrolu 150 bin öğretmen ataması yapılmalıdır. Ücretli ve sözleşmeli öğretmen istihdamından vazgeçilmelidir. Mülakat sistemi, arşiv araştırması, güvenlik soruşturması tümden kaldırılmalıdır.”
Eğitim Sen Denizli Şube Başkanı Hüseyin Özdemir ile 2024/2025 eğitim öğretim yılını konuştuk.

GEÇTİĞİMİZ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İLE İLGİLİ GENEL BİR DEĞERLENDİRME YAPAR MISINIZ?
2024/2025 eğitim öğretim yılında da eğitim sistemimizin yapısal sorunları çözümsüz kalmıştır.
Okulların altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmemiştir. Kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlara çözüm üretilmemiştir.
Öğretmen atamalarında mülakat sistemi devam etmiştir. Yazılı sınavdan yüksek puan alan binlerce öğretmen mülakat puanlarıyla elenmiştir. Bu durum yeni öğretmen intiharlarına yol açmıştır.
Ücretli öğretmenler asgari ücretin altında bir ücretle en temel sosyal ve ekonomik haklardan mahrum bir biçimde çalışmaya devam etmişlerdir.
Okullarda yaşanan dinselleşme uygulamaları sürmüştür. Eğitimin tüm kademelerinde MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı , TÜGVA ve Hayrat Vakfı gibi çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri projelerle eğitim sisteminin laik, bilimsel ve kamusal niteliği ciddi şekilde zedelenmiştir. Hayrat Vakfının yaz okulları duyurusunun bizzat okul idareleri tarafından yapılması, bakanlığın, milli eğitim müdürlüklerine Ramazan ayı etkinlikleri listesi göndermesi laiklik ilkesinin yok edilmesi yolunda atılan adımlardan sadece birkaç tanesidir. Ramazan ayı etkinlikleri listesinde oruç tutan öğrenciler ile ilgili çizelge tutulması, oruç tutan çocuklara başarı belgelerinin verilmesi gibi uygulamalar söz konusuydu. Bu uygulamalar çerçevesinde ilimiz Pamukkale İlçesine bağlı bir ilkokulda iftar yemeği verildi ve ilkokul 3.sınıf öğrencilerine iftar duası ettirildi. Bu etkinliğin videosu okulun sosyal medya hesaplarında yayınlandı. Bu tip uygulamalarla oruç tutmayan farklı inançlara sahip öğrenciler üzerinde baskı oluşturulmuş böylelikle laik eğitim ilkesi çiğnenmiş oldu.
Eğitimde ticarileşme sonucunda okul masrafları artmıştır .Yüksek kayıt ücretleri ve zorunlu bağış uygulaması, kırtasiye ürünleri, okul kıyafetleri, servis ve kayıt ücretleri gibi temel kalemlere gelen fahiş zamlar, ailelerin bütçelerinde büyük gedikler açmıştır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli;1.,5.ve 9. sınıflarda kademeli olarak uygulanmaya başlanmış yeni müfredatla milliyetçi ve dini referansların boyutu artmış bilimsel ve laik eğitim anlayışından uzaklaşılmıştır. Müfredat değişiklikleri ile Tarih dersinde halk isyanları ve demokratikleşme mücadeleleri gibi toplumsal olaylar görmezden gelinmiştir, Fen Bilimleri dersinde evrim konusu birkaç cümleyle geçiştirilmiş, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde yalnızca Sünni İslam anlayışı temel alınmıştır.
Öğrencilerin can güvenliğini tehdit eden MESEM uygulamasına devam edilmiştir. MESEM'in çarkları, çocukların bir gün okula gittiği diğer günler staj adı altında çalıştırılması şeklinde işlemektedir. Uygulama kapsamında çocuklara asgari ücretin üçte biri oranında ücret verilirken, bu ücretin üçte ikisi kamu kaynaklarından karşılandığı için çocukların emeği, patronlara altın tepside sunulmuştur. Çocuklar MESEM’ler aracılığıyla tehlikeli işlerde çalıştırılmış iş cinayetlerine kurban edilmiştir. Bugüne kadar MESEM kapsamında en az 12 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.
Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, Öğretmen Akademisi ile öğretmenlerin iktidarın siyasal çizgisinde yetiştirilmesini hedefleyen Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) bütün itirazlara rağmen yürürlüğe girmiştir.
Eğitimden sorumlu gelmiş geçmiş tüm bakanların eğitim sisteminde yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak öğretmenleri göstermesi, öğretmenleri ve idarecileri veli/öğrenci karşısında tek muhatap olarak bırakması, eğitim emekçilerine yönelik şiddete zemin oluşturmuştur.
Bakanlığın tasarruf tedbirleri kapsamında öğrenci sayısı 30’un altında olan sınıfları birleştirme kararı ve idarecilerin seçmeli derslerin seçiminde yönlendirme yapması nedeniyle çok sayıda öğretmen norm fazlası durumuna düşmüş, “Norm Kadro yönetmeliği” ile ikametgâhından uzak yerlere resen atamıştır.
Sonuç olarak geçtiğimiz eğitim öğretim yılında kamusal, bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşılmıştır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI’NIN 2025 YILI İÇİN DUYURDUĞU 15 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
Öğretmen atama kontenjanları gerçek ihtiyaçtan uzaktır ve atama bekleyen yüz binlerce öğretmeni hayal kırıklığına uğratmıştır!
Bakanlığın resmi verilerine göre 65 bin öğretmen açığı söz konusudur. Ayrıca okullarımızda 90 bin ücretli öğretmen görev yapmaktadır. Sadece 15 bin öğretmenin atamasını yapan kendi verileriyle dahi çelişkiye düşen bakanlığın ücretli öğretmenlik üzerinden binlerce öğretmenin emeğini sömürmeye devam edeceği apaçık ortadadır.
Söz konusu sayının yetersizliği bir yana kontenjanlarındaki branş bazlı dengesizlik net bir biçimde göze çarpmaktadır. Bu kontenjan dağılımı pedagojik değil, ideolojik önceliklerin ürünüdür. Bu atama, ne yazık ki birçok branş için adeta bir “kırıntı” niteliğinde kalmıştır. 15 bin atamanın %70’i (10.588) sadece beş branşa dağıtılmıştır. Sınıf Öğretmenliğine: 4.378, Özel Eğitim Öğretmenliğine: 3.087, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisine: 1.802, Okul Öncesi Öğretmenliğine: 1.321, İngilizce Öğretmenliğine: 757 öğretmen atanırken geri kalan 4.492lik kontenjan ise 101 farklı branşa dağıtılmış. Matematik, fen bilimleri, teknoloji ve tasarım, bilişim teknolojileri ile sosyal bilgiler, tarih, edebiyat gibi çağın gerektirdiği, toplumsal bilinç ve kültürel birikim oluşturan alan ve branşlar adeta yok sayılmıştır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI TARAFINDAN 4 HAZİRAN 2025’TE AÇIKLANAN İDARECİLİK MÜLAKAT SONUÇLARI İLE DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
Sonuçlara sadece e-Devlet üzerinden erişilebilmesi, adayların yazılı ve sözlü sınav puanlarını karşılaştırmasını engellemektedir. Bu durum, değerlendirme sürecinin şeffaflıktan uzak ve denetlenemez olduğunu göstermektedir.
Yazılı sınavda başarılı olan pek çok eğitim emekçisi, keyfi ve denetimsiz mülakat uygulamaları sonucu elenmektedir. Bu yıl da aynı tabloyla karşı karşıyayız; bu durum, kamu yönetiminde adalet ve eşitlik ilkelerinin sistematik biçimde ihlal edildiğinin kanıtıdır. Ne yazık ki mülakat sistemi liyakat ilkesine aykırı bir biçimde siyasi kadrolaşmanın aracı haline gelmiştir. Mülakat sistemi derhal kaldırılmalı; idareci ve öğretmen atamaları sadece yazılı sınav sonuçlarına göre, liyakat ve eşitlik esas alınarak yapılmalıdır.
Tüm sonuçlar çarşaf liste halinde kamuoyuna açıklanmalı; adayların yazılı ve sözlü puanları ile başarı sıralamaları şeffaf biçimde paylaşılmalıdır.
MEB’İN “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ” KAPSAMINDA, LİSE EĞİTİMİNİN DERS YÜKÜNÜN AZALTILMASI VE EĞİTİMİN DAHA “ESNEK” BİR YAPIYA KAVUŞTURULMASI YÖNÜNDEKİ PLANLARI İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
Örgün eğitimde lise eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılması ya da eğitim süresinin azaltılması üzerinden tartışılan düzenleme sadece yüzeysel bir “hafifletme” değil, genç kuşakların bilimsel, eleştirel ve kamusal nitelikli eğitim hakkını budarken temel akademik ve entelektüel yeterlilikleri edinmesini zorlaştıracaktır. Bu tür bir uygulama öğrencilerin bilimsel düşünce, tarihsel bilinç, felsefi sorgulama ve sanatsal ifade gibi temel alanlardaki gelişimlerini olumsuz etkileyecek, lise sonrası yükseköğretime ve toplumsal yaşama hazırlıklarını zayıflatacaktır.
Lise eğitiminde “esnekleştirme” olarak ileri sürülenler, gerçekte eğitimin kamusal niteliğini aşındıran, içeriği boşaltılmış bir lise eğitimi modelinin önünü açmaktadır.
Eğitimde gerçek bir reform, sürenin kısaltılması ya da derslerin azaltılmasıyla değil; nitelikli, eleştirel düşünceyi destekleyen, eşitlikçi ve özgürlükçü bir müfredatla mümkündür. Öğrencilere sadece sınav başarısı değil, aynı zamanda toplumu ve dünyayı anlama, değiştirme, hak arama ve birlikte yaşama becerileri kazandıracak bir eğitim gereklidir. Lise eğitiminin süre olarak kısaltılması ya da içerik olarak daraltılması Türkiye’nin geleceği olan gençleri donanımsız bırakmayı hedefleyen tehlikeli bir adımdır.
Tüm eğitim bileşenlerinin katılımıyla, bilimsel, laik, demokratik ve kamusal bir müfredat yeniden inşa edilmeli, eğitim sistemi siyasi-ideolojik müdahalelerden bir an önce kurtarılmalıdır.
BAZI İLLERDE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİ TARAFINDAN DUYURULAN ÖNÜMÜZDEKİ YIL HAYATA GEÇİRİLECEK “PROJE İMAM HATİP ORTAOKULU” UYGULAMASI İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
Söz konusu projeyle birlikte hem kız hem erkek öğrenciler için ayrı imam hatip ortaokulları açılmakta; bu okullara yönelik sınavla öğrenci alımı, burs, kırtasiye desteği, ücretsiz yemek, ulaşım ve özel sınıf imkanları gibi şartlar kamuoyuna sunulmaktadır. Bu ayrıcalıklı imkanların, devlet okullarının diğer türlerine (ortaokullar, fen liseleri, sosyal bilimler ve meslek liseleri vb.) sağlanmaması; açık biçimde ayrımcılıktır.
Devletin asli görevi, tüm çocuklara eşit ve nitelikli eğitim sunmaktır. Eğitim hizmeti temel bir hak ise, bu hak her öğrenciye eşit biçimde tanınmalıdır. İmam hatip ortaokulları dışındaki kurumlarda okuyan öğrenciler de ücretsiz yemekten, ücretsiz ulaşımdan veya burslardan faydalanmalıdır.
Sonuç olarak devletin tüm okul türlerine eşit mesafede durması gerekir. Proje imam hatip ortaokulu uygulaması, laik, bilimsel ve kamusal eğitim ilkesini zedelemekte; kamu gücünü kullanarak belirli bir ideolojik yönelimi öne çıkarmaktadır.
TÜİK’İN MAYIS 2025 ENFLASYONUYLA İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARINA DAİR DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR?
TÜİK'e göre Mayıs 2025 enflasyonu %1,53, yılın ilk 5 ayındaki toplam enflasyon ise %14,29 olarak açıklanmıştır. Ancak bağımsız araştırma kuruluşu ENAG aynı dönemde enflasyonun %33,08 olduğunu duyurmuştur. Bu çarpıcı fark, iktidarın resmi kurumları eliyle gerçekleri nasıl perdelediğinin en açık göstergesidir. Eğitim ve bilim emekçileri; TÜİK rakamlarıyla oyalanmaya, yoksulluğa ve güvencesizliğe mahkûm edilmeye çalışılmaktadır.
Gerçekler ortadadır: TÜİK’in verileri maaş artışlarını sınırlamak için kullanılmaktadır. Enflasyon farkı, emekçilerin hak gaspının telafisidir; bu farkı lütuf gibi sunmak siyasi riyakârlıktır.
Eğitim Sen olarak taleplerimiz nettir: Gerçek enflasyon oranları üzerinden maaş artışı yapılmalıdır. Ek ödemeler taban aylığa yansıtılmalıdır. Vergide adalet sağlanmalı, düşük gelirli emekçilerin yükü azaltılmalıdır. TÜİK, siyasi müdahaleden arındırılmalı ve bağımsız veri üretimi sağlanmalıdır.
SONUÇ OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?
Öğretmen açıklarının kapatılması için ilk aşamada en az kadrolu 150 bin öğretmen atamasının yapılması,
Ücretli ve sözleşmeli öğretmen istihdamından vazgeçilmesi,
Mülakat sistemi, arşiv araştırması, güvenlik soruşturmasının tümden kaldırılması,
Ataması yapılmayan öğretmenler sorununun kalıcı olarak çözülmesi
Eşit İşe Eşit Ücret ilkesine dayalı haklarımızı koruyan ve geliştiren yeni bir meslek kanunun çıkartılması,
Her çocuğun eşit ve nitelikli eğitim alabilmesi için; okul ve kırtasiye masraflarının devlet tarafından karşılanması, bütün eğitim kademelerinde öğrencilere ücretsiz en az bir öğün yemek ve temiz su verilmesi öncelikli taleplerimizdir.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak eğitimin gerçek anlamda bilimsel, kamusal, laik ve demokratik bir yapıda örgütlenmesi için mücadelemizi sürdüreceğimizi tüm kamuoyuna saygıyla bildiriyoruz.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


