Genco Erkal’a saygı duruşu
Halktv sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Bir ülkenin belleğinde bazı sesler vardır ki, suskunluğun hüküm sürdüğü zamanlarda dahi yankılanmaya devam eder. Tiyatro sanatçısı, yönetmen, çevirmen ve bir aydın olarak Genco Erkal, Türkiye’de sanatın sadece bir sahne işi olmadığını; aynı zamanda bir vicdan meselesi, bir duruş olduğunu hepimize hatırlattı.
Bugün, ölümünün birinci yıl dönümünde Genco Erkal’ı ve onun politik tiyatro anlayışını anmak istiyorum. 86 yaşında, uzun süredir mücadele ettiği hematolojik bir hastalık nedeniyle aramızdan ayrıldı. Gidişiyle ardında, yalnızca oyunlarla dolu bir sahne değil; aynı zamanda onurlu direnişle örülmüş bir ömür bıraktı. Kimi, ölümünden sonra paylaşılan o dizelerle veda ettiğini düşündü:
“Hoşça kalın dostlarım benim,
hoşça kalın!
Sizi canımda canımın içinde,
kavgamı kafamda götürüyorum.”
Bu dizeler, onun yaşamı boyunca taşıdığı politik ve insani yükün özeti gibiydi. Genco Erkal, yalnızca sahnede değil, sokakta, meydanda, mahkeme salonlarında, gerektiğinde adliye önlerinde halkın sesi olmuştu. Sahneye çıktığında bir karakteri değil, çoğu zaman toplumun vicdanını canlandırdı.
1938 yılında İstanbul’da doğan Erkal, Robert Kolej’den mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümüne başladı. Ancak gönlü çoktan sahneye düşmüştü. Eğitimini yarıda bırakıp tiyatroya yönelmesi, birey ile aile arasında çatışma yaratabilecek klasik bir tercih hikâyesi gibi görünse de bu kararı Erkal’ın hayat boyu sürecek olan idealist yolculuğunun da habercisiydi.
1950’lerin sonunda amatör olarak başladığı tiyatro serüveni, kısa sürede profesyonelleşti. Arena Tiyatrosu’nda ve Genç Oyuncular topluluğunda deneyim kazandı. Ancak asıl tarih 1969’du: Dostlar Tiyatrosu’nu kurarak Türk tiyatrosunda yepyeni bir sayfa açtı.
Dostlar Tiyatrosu, yalnızca bir sahne değil; bir düşünce platformu, bir etik kavşaktı. Genco Erkal bu yapıyı Bertolt Brecht’in epik tiyatrosundan esinlenerek kurdu. Eğlenceyi değil, yüzleşmeyi, rahatlatmayı değil, düşündürmeyi esas aldı. Bu bağlamda Brecht’in şu sözü, onun tiyatro anlayışını özetler:
“Sanat, yalnızca gerçeği yansıtmakla kalmamalı, onu değiştirmeye de çalışmalıdır.”
(Bertolt Brecht)
Erkal da tam bunu yaptı. Gerçeği sahneye taşıdı, sorguladı, teşhir etti. Brecht’in diyalektiğini Anadolu’nun ezgisiyle, Nazım Hikmet’in sesiyle, Türkiye’nin toplumsal çatlaklarıyla buluşturdu.
Repertuvarı, adeta politik tiyatronun belgeseli gibiydi: Sivas 93 ile yakın tarihin karanlığını sorguladı; Marx’ın Dönüşü ile sistem eleştirisine çağdaş bir form verdi. Nazım Hikmet’in şiirlerinden sahneye uyarladığı eserlerle hem büyük bir şairi yaşattı hem de halkın özlemlerini dile getirdi.

Genco Erkal’ın tiyatrosu, iktidarlara karşı hep dikenliydi. 1970’lerden itibaren birçok oyununa sansür uygulandı, oyunları yasaklandı, soruşturmalar açıldı. Ama o her seferinde sahneye bir başka metinle, başka bir yorumla geri döndü.
1980 darbesinin ardından yine sahnedeydi. 1990’larda Kürt meselesi konusunda duyarlılık gösterdiği oyunlar sahneledi. 2000’lerde laiklik, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konularda açık mesajlar verdi. 2013’te ise Gezi Direnişi sırasında oynadığı oyunlarla sokakla sahne arasında sembolik bir köprü kurdu.
Bu tavrı ona “politize sanatçı” etiketi taktı kimilerinin gözünde. Ancak o, sanatın tarafsız olamayacağını hep dile getirdi. Bir söyleşisinde şöyle der:
“Tiyatroda tarafsızlık diye bir şey yoktur. Hele ki bu coğrafyada… Sanat ya halktan yanadır ya da zulmü meşrulaştırır.”
Zamanla Türkiye’de tiyatro da dönüştü. 1980’lerin baskı ortamı, 1990’ların bireyci sahne dili, 2000’lerin neoliberal dönüşümü derken; politik tiyatro popülerliğini bir nebze yitirdi. Yeni kuşak tiyatro izleyicisi kimi zaman Genco Erkal’ın sahne dilini “eski” buldu. Ancak sahnesi asla seyircisiz kalmadı. Onun izleyicisi, yalnızca bir oyun izlemeye değil; bir söz, bir direniş, bir duruş izlemeye gelirdi.
Genco Erkal, ardında yalnızca oyunlar, metinler ya da sahneler değil; bir etik miras bıraktı. Sanat yoluyla direnmeyi, düşünmeyi, yüzleşmeyi öğretti. Her dönemin susturulanlarına, ötekileştirilenlerine, yalnızlaştırılanlarına bir ses, bir sahne açtı.
Bugün onu hatırlarken bir yas değil, bir saygı duruşuyla eğiliyoruz önünde. Çünkü bazı hayatlar, sadece yaşanmaz; yaşatır da…
“Bir gün gelecek,
bu karanlık dağılacak elbet.
Ve biz,
yine sahnedeyiz dostlar…”
(Genco Erkal)
Ani gelişen ve uzun süren ayrılığımızı pazar kavuşmasıyla nihayetlendirmekten çok mutluyum. Yaşamın doğal akışındaki kesintiler kabulüm. Oradan en az hasar ve en çok kazanımla çıkmış olmayı umuyorum. Ülke ve dünya gündemine hiç değinmemiş olmam söyleyecek sözümün olmamasından değil, bunları zaten bir aydır her alandan okumuş ve dinlemiş olmanızdan. Mutlu, sağlıklı pazarlar.


