‘Gülizar’ın sessizliği de bir direniş biçimi’
Hurriyet sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Yönetmen Belkıs Bayrak’ın ilk uzun metraj filmi ‘Gülizar’ geçen hafta gösterime girdi. Bir taciz olayının şekillendirdiği filmde Gülizar’a hayat veren Ecem Uzun, travma sonrası sessizliğe gömülen karakterini kelimelerden çok bakışları ve beden diliyle etkileyici bir biçimde canlandırıyor. Yapım 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde üç dalda ödül aldı. Barselona’daki IMPACTE! Katalonya İnsan Hakları Film Festivali’ndeyse İnsani Değer Ödülü’nü kazandı. Toplam yedi ödülün sahibi olan filmin yönetmeni Belkıs Bayrak’la filmi ve kadınların görünmeyen mücadelesini konuştuk.
‘Gülizar’ı çekme fikri nasıl ortaya çıktı?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon Yüksek Lisans Programı’ndayken iki kısa film çekmiştim. Senaryo hocam Öktem Başol benimle bir hikâye paylaştı. Ama o hikâyeyi benim yazmam ve yönetmem şartıyla... Sonra belirli bir süre Öktem Hoca’yla buluştuk, hikâyesini dinledim. Gerçekten çok güzeldi ama bizim şu an izlediğimiz halinden çok farklıydı. Hem perspektif olarak hem geçtiği ülke olarak farklılıkları vardı.
Film gerçek bir olaya mı dayanıyor, yoksa kurmaca mı?
Filmde bir korku ve tekinsizlik duygusu hâkim. Ben bir kadın olarak bu tekinsizlik duygusuna zaten hiç yabancı değilim. Evet, filmin hikâye kısmında bir hadiseye şahit olduğundan bahsetmişti Öktem Hoca ama detaylarını hiç konuşmadık. Aslında çok bildiğimiz hikâyenin etrafına bu dünyayı kurduğunuzda muhtemelen daha gerçek bir duygu deneyimi ortaya çıkıyor. Psikolog Hümeyra Ergül’le cinsel taciz ve sonrasında yaşanabilecek davranış biçimi üzerine çalıştık.
Yönetmen Belkıs Bayrak “Bu film içimdeki bazı duyguları paylaşma ihtiyacından doğdu” diyor.
Cinsel taciz gibi sert bir konuyu işlemek cesur bir tercih...�
Bu film içimdeki bazı duyguları ve imgeleri paylaşma ihtiyacından doğdu. Daha önce çektiğim kısa filmim (Cemile) de başörtülü ve kickboks yapan bir genç kadını anlatıyordu. Hep perdede görmediğimiz, gündelik hayattaysa çok tanıdık karakterleri anlatmak istedim. Çünkü Türkiye’de izlediğimizle yaşadığımız dünya arasında bir makas var. Dizilerde başka yüzler, hayatımızda başka insanlar var. ‘Gülizar’ özelindeyse suskun karakterlerin sanki daha az zekiymiş gibi algılanması beni rahatsız ediyor. Oysa çoğu zaman bu karakterler daha dikkatli, gözlemci ve ne zaman ne yapacağını bilen insanlar. Aynı şekilde, köyünden yola çıkan bir kadının şehirli, eğitimli olması gerekmeden zeki ve güçlü biri olabileceğine inanıyorum.
Filmde derdini anlatmaya çalışan ama yine kendi problemini kendi çözen bir kadının hikâyesini izliyoruz. Bu yalnızlık hali ve direniş sizin için ne anlam ifade ediyor?
Bireysel direniş çok kıymetli. Hayat her zaman birlikte mücadele etme imkânı sunmuyor ama kadınlar çoğu zaman yalnız da çözüm üretebiliyor. Gülizar’ın sessizliği de böyle bir direniş. İzleyici bir noktada tepki bekliyor ama taciz sonrası dönemde insanlar genelde tepki veremiyor, suskunlaşıyor. Tacize uğrayanlar, üzerine konuşmak istemez, hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeye çalışırlar. Bu sessizlik hali ve onun neye dönüştüğü benim için çok anlamlı. Çünkü her direniş yüksek sesle olmaz; bazen sadece yolda kalmak, devam etmek en güçlü tepkidir. Zaten inandığın şeyde devam etme hali bence en güzel direniş.
Filmi izleyen kadınlardan nasıl dönüşler aldınız?
Fransa’daki bir gösterimde, soru-cevap sırasında bir kadın konuşmaya çalışırken ağlamaya başladı. Sonra yanıma gelip sarıldı ve “Ben tecavüze uğradım. Yıllarca kimseye anlatamadım. Anlatmak istediğimdeyse o kişi artık ‘iyi biri’ olmuştu, bu yüzden yine sustum. Bu filmi izlerken o sessizliği yeniden yaşadım. Sen bizim sesimiz oldun, teşekkür ederim” dedi. Hayatım boyunca unutamayacağım bir andı.
Filmin başrol oyuncusu
Ecem Uzun sorularımızı yanıtladı:
‘Hepimiz güvende hissetmeyi hak ediyoruz’
Gülizar’ın yaşadıkları sizi nasıl etkiledi?
Karakterin klostrofobik halini, kelimelerden uzaklaşmasını takip etmek oyuncu olarak ilgimi çekti. Gömüldüğü sessizlik, yalnızlık da getiriyor ya aslında, o kısımlar çok sıkışıktı.
Film boyunca karakterin dönüşümünü beden diliyle ve suskunluklarıyla aktarıyorsunuz. Oyunculuk açısından sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
Kardeşine dahi konuşamadığı bir an var. O sahne biraz zordu. Çünkü kardeşi, kök ailesinde nefes aldığı yerlerden biriydi. Ona bile konuşamamak garipti.
Belkıs Bayrak’la çalışmak nasıl bir deneyim oldu sizin için?
Belkıs’la başlamadan çok kısa bir konuşma yaptık. Ondan sonra filmin bütününde bana güvendi. Alanımı genişletti. Bahsettiğim kardeşiyle olan sahnede ikimiz de tanımlayamadığım bir an yaşadık. Kıymetliydi benim için.
Gülizar’ın hikâyesinin izleyiciye nasıl bir farkındalık kazandırmasını umuyorsunuz?
Bir kadın bir şey söylediğinde duyulmasını umuyorum.
Türkiye’de kadınların karşılaştığı zorluklara ilişkin bir oyuncu olarak değişmesini en çok istediğiniz şey nedir?
Hepimiz güvende hissetmeyi hak ediyoruz. Zihniyet dönüşümü şart. Yan yana durmak zorundayız.
Gülizar’dan öğrendiğiniz ya da sizi dönüştüren bir duygu oldu mu?
Kendini koruyarak var olmak, bu direniş biçimi, kendi adaletini araması geçilecek şeyler değil. Duymak zorundayız, başka seçenek yok.
Belkıs Bayrak:
‘Sinema benim için ikinci hayat hikâyesi’
Sinema üzerine yüksek lisans yapmışsınız. Hep aklınızda olan bir alan mıydı?
Lisans eğitimim uluslararası ilişkiler ve reklamcılık üzerineydi, ardından sinema alanında yüksek lisans yaptım. 5,5 yıl bir bankada çalıştım ama sinemayla bağım hep sürdü. İş hayatına ara verip anne olduktan sonra, yapımcılarımızdan eşim Murat Yaşar Bayrak’ın desteğiyle sinema sektöründe küçük adımlarla yol almaya başladım. Bazıları çocukluğundan beri yönetmen olmak ister, benim içinse bu, ikinci hayat hikâyesi, hayatın ikinci yarısında gelen bir tutku oldu.


