Harama ‘haram’ denmesinden rahatsız olan hastalıklı güruh…
Haber7 sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Camiye ve cumaya gitmeden hutbe hakkında tezviratta bulunmak moda oldu.
İslâm’la problemi olan kesim, Diyanet devlet kurumudur diye bu makam tarafından yapılan her açıklamaya, her davete ve her hutbeye çemkirmeyi alışkanlık haline getirdi adeta.
En son, zinanın zemmedildiği ve ağır şekilde ihlal edilen tesettüre dair ifadelerin yer aldığı son cuma hutbesi nasibini aldı bu had bilmezlikten…
Geçtiğimiz hafta Cuma namazında imam efendi hutbe okurken bu haddi aşmışlığa değindiğinde içimden, “hele şükür” demiştim.
En bariz, en müşahhas, en tartışmasız hususlardan birisi olan bu meselenin tartışma konusu edileceği aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Öyle ya, Müslüman olmayanların yahut İslâm diniyle sorunu olanların ilgi alanının dışında, tamamen Müslümanlara yönelik bir hatırlatmaydı anılan hususlar.
Lakin çok geçmeden fena halde yanıldığımı bil müşahede gördüm.
Meğer benim, “bu kadarına da burunlarını sokmazlar herhalde” diye haklarında kanaat getirdiğim kesim, buna da burunlarını sokmaktan geri durmamışlardı.
Oysa “onlarlık” bir şey yoktu ve bu hatırlatma tamamen Müslümanlara yönelikti.
Haberlerde, başta halk TV olmak üzere İslâm düşman yayın organlarının Diyanet’e yönelik saldırıları en başlarda yer alıyordu.
Ortak tepkileri “Diyanet’ten skandal Cuma hutbesi” idi…
Sübhanallah!..
Zinanın zemmedilmesi, Müslüman kadınların ve erkeklerin tesettüre riayet etmeleri gerektiğinin vurgulanması bunları neden rahatsız ediyor ki?
Onları ilgilendiren ne vardı sahi?
Onları ilgilendiren şuydu aslında…
“Onlar” diye vasıflandırdığım kesim, ölesiye İslâm’a düşmanlar ve bu düşmanlıklarını her vesile ile dile getirmeye hususi bir ihtimam gösteriyorlar öteden beri.
Dikkat buyurunuz, düşmanlıkları sadece ve sadece İslâm’adır zira diğer dinlerde de zina haramdır ve bugüne kadar mezkûr kesimin ne Hıristiyanlığa ne de Yahudiliğe bu hususta bir eleştiri getirdikleri vaki değildir.
Bilakis, diğer dinler söz konusu olduğunda inanılmaz derecede hoşgörülü (?!) ve saygılı davranırlar.
Bundan bir süre önce yazar-çizer takımından birisi Yahudilikle ilgili çok nahif bir serzenişte bulunmuş, Yahudi kimliği ile maruf bir bayan yazar da bunun ağzının payını verdiğinde, anılan şahsın, kırk dereden su getirircesine, yüzlerce, binlerce özür eşliğinde af dilediğine bizzat tanık olmuştum.
Evet, sorunları İslâm’la bunların…
İstiyorlar ki İslâm’ın hiçbir umdesi, hiçbir değeri, hiçbir emri ve yasağı bahse konu edilmesin!
‘Hastalıklı’ denebilecek bir düzeyde rahatsızlık duyuyorlar bundan.
Harama haram denmesinden bu denli rahatsız olmaları, bu hastalıklı psikolojileri nedeniyledir.
Diyanet, rahatlıkla sövecekleri, yerden yere vuracakları bir kurumdur onlara göre.
Dinin, kafalarına ve sapkın anlayışlarına göre dizayn edilmesini istiyorlar.
Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan hiç ar etmeden gözümüzün içine baka baka bunu istiyorlar ve bu yöndeki taleplerini en aşağılık biçimde dile getiriyorlar.
Allah korusun, bunların destekledikleri siyasi anlayış iktidara gelse, Diyanet’e açık açık tüm sapkınlıkları savundurturlar.
Zinayı, LGBT’yi, hırsızlığı, arsızlığı, aklınıza gelebilecek enva-i çeşit rezilliği cebren ve tehditle söyletirler, savundurturlar.
Böyle azmış ve haddi aşmış bir topluluk var karşımızda.
Ne hazindir ki, bunları cesaretlendiren kimi sözde, “Müslüman” reformistlerdir.
Kur’an’ın vahiy olmadığını savunan, peygamberi dinin dışına iten gerçekte mürtet, zahirde Müslüman görünen İslâm düşmanları, bunları cesaretlendirmekle kalmıyor en rezil ve aşağılık taleplerine bile (haşa ve kella) “uygundur” hükmü verebiliyorlar maalesef.
Bunların, ‘negatif türü’ denilebilecek, Müslüman olup da Erdoğan’a düşmanlıkla aklını bozmuş başka hastalıklı bir güruh daha var malum…
SP ve YRP’de kümelenen bu insanlar da (SP her seçimde, YRP son seçimde), birlikte hareket ettikleri CHP’nin zina taraftarlığını görmezden gelip “zinayı Erdoğan hükumeti yasal hale getirdi” diye hiç sıkılmadan iftira ettiler.
Oysa gerçek şuydu.
Zina, Türkiye'de 1996'da Anayasa Mahkemesi kararıyla suç olmaktan çıkarıldı.
Bu karar, kadınlara karşı ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle alındı.
O dönemde Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi iktidardaydı.
Bu, parlamentonun değil, yargının kararıydı.
1996 tarihi kesinleşmiş olup, 1998'e uzanan bir süreçten bahsedilse de, asıl karar 1996'dadır.
Kuşkusuz ki bunda Erbakan’ın da bir kabahati yok ama hiç alakası olmayan Erdoğan’ın bu işle hiçbir ilgisi yok.
Lakin kin ve nefret insafı ve vicdanı boğduğunda böyle aşağılık iftira edenle de maalesef var…
Neyse biz yine dönelim konumuza…
Yazının başından beri atıfta bulunduğumuz bu azgın topluluğun, Kıbrıs’ta da benzerleri var.
Geçtiğimiz cumartesi günü Sayın Cumhurbaşkanımızın heyetine eşlik ederek gittiğimiz Kıbrıs’ta, Türkiye’yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini değil de Rumları savunan (sayıca az da olsa) bir güruhun varlığına tanıklık ettik.
Çoğunluk coşkuyla karşıladı cumhurbaşkanımızı, bu doğru…
Kıbrıslı Rumlar bile basınları aracılığı ile Türkiye’nin muhteşem hizmetlerini ve adaya verdiği önemi tüm ayrıntıları ile belirtirlerken, sayıca az ama tıpkı Türkiye’de olduğu gibi sesleri çok çıkan bu işbirlikçi güruh Türkiye’ye ve İslâm’a düşmanlıklarını izhar etmekten çekinmediler.
Hele, tabiri caiz ise, gâvurların ağızlarının suyu akarak izledikleri ‘TEKNOFEST’e yönelik tezviratları, doğrusu, kelimenin tam manasıyla ibretlikti.
Hayal bile edemeyecekleri teknolojik gelişmeleri “gericilik” olarak niteleyebilmek, tam da Türkiye’deki gâvur işbirlikçilerinin izdüşümü olan bu hilkat garibelerine uygun bir alçalma ve zavallılıktı…
Biz, Kıbrıs’tan göğsümüz kabararak dönerken, anılan kesim hırsından kuduruyordu…
Allah, hiçbir milleti, böylesine kendi ülkesine ve değerlerine düşman bir kitle ile imtihan etmesin…


