Hesap vakti gelince
Haber7 sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Türkiye’nin sorunlarının başında, milleti yönetmek için öne çıkan veya çıkartılan yöneticilerin, milli ve yerli olmayışı, milletimizin değerleriyle bir bağının bulunmayışı gelir. Batı patentli bu insanlar ülkemizin geri kalmasının ve yoksulluğunun tek nedenidir. Tepeden inme önümüze konulan, başımıza dikilen bu kuklalar ve onların getirdikleri ithal düşünceler ve ideolojilerle milletimiz, kendi dininden, kültüründen ve tarihinden koparılmaya, düşmanlarımıza benzetilmeye çalışılmıştır. Böylece düzen ve sistem, eğitim ve öğretim olarak yozlaşmış ve yabancılaştırılmışız.
Milletimizin özünden ve ruhundan kopuk yöneticiler bize, Batı’nın kültürünü, ahlakını, yaşam tarzını ve dünya görüşünü alternatifsiz bir dünya cenneti olarak görmüşler ve göstermişlerdir. Devlet ve millet, ahlak ve maneviyat, aile ve toplum yapımız her türlü taklitçiliğe, aşırılığa, sapkınlığa batıya benzeme adına tahrip edilmiştir. Böylece devlet ve milletin arasına kırmızı hatlar çizilerek devlet milletine karşı, millet devletine karşı olması için darbelerde dâhil ellerinden ne geliyorsa yapmışlar. Bugünkü siyasi çekişme ve çatışmaların kökleri buraya uzanmaktadır.
İslam inancı, Müslümanlara "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi dosdoğru ol!" ilkesini emreder. Müslüman olmak, Allah’a tam teslim olmak demektir. Teslimiyet, "La ilahe illallah" diyerek Allah’tan başka tüm ilahları reddetmekle başlar; "illallah" diyerekten yalnızca Allah’a iman etmekle tamamlanır.
İman, insanın kendi nefsiyle hesaplaşması ve onu Allah’ın emirlerine boyun eğdirmesiyle gerçekleşir. Küresel emperyalizmin işgalci ve sömürgeci despotları, onların ithal kadrolarıyla Müslüman bir millet arasında gönül bağı kurulamaz. Emperyalizm ve onun ülkemizdeki figüranları ve taşeronları ile inancını yaşayan ve yaşamak isteyen millet arasındaki bu gerilim ve çatışma sonsuza kadar sürmez.
Devleti ve milleti dış güçlere ve ihanet şebekelerine teslim etmemek için ant içmiş adanmış bir milletin evlatları ile dönmeler ve yerli münafıklar arasındaki bu çatışma ve gerilimin kaynağı artık bir son bulmalıdır. Hainleri masumlaştıran, devlet kadrolarına getiren, emperyalizmin emirlerine boyun eğdirenlerle bunlara boyun eğmeyenler arasındaki hesaplaşma iki asırdır sürmektedir.
Bir gün milli iradenin gücü, Batı’nın vesayetçi odaklarının üzerine bir balyoz gibi inecek ve milletimiz, yabancılaşma ve yozlaşmanın taşeronlarıyla mutlaka karşı karşıya gelecektir. Aksi takdirde, içimizdeki yerli münafıklar bu milletin önünde engel ve ayak bağı olmaya devem edeceklerdir.
Rahmetli Menderes'in 14 Mayıs 1950'de açtığı kapıdan, rahmetli Özal'ın yıktığı tabuların harabeleri üzerinden geçilerek ve ufuk insanı Erbakan ile lider adam Erdoğan’ın sürdürdüğü ‘’özgürlük ve bağımsız Türkiye’’ mücadelesi batının içimizdeki taşeronları tarafından sürekli sabote edilecektir.
Batı sömürgeciliğinin mana köklerimizi inkâr eden, ülkemizdeki uzantılarına karşı, "Özgür ve bağımsız güçlü Türkiye " mücadelemiz her ne pahasına olursa olsun devam edecek ve etmelidir.
Selçuklu ve Osmanlı düşmanları, Ayasofya’ya, ezana, Kur’an’a karşı olanlarla, Batı’ya öykünenler ve onun uşaklığını yapanların hesaplaşmasıdır bu. Tüm insanlığı kucaklayan ve kuşatan İslam’ın ve Müslümanların evrensel yürüyüşü.
Vahyin izinde, Horasan erenlerinin yolunda yürüyen Anadolu irfanın sabırla ördüğü direniş cephesinin hesaplaşmasını önce biz, kendi içimizde, bünyemizde inşa etmekle sorumluyuz. Günahkâr bir orduyla savaş kazanılmaz.
Yeri göğü sarsacak soylu bir yürüyüşün ayak seslerini duyar gibiyim. Şehitler ve şahitler ayağa kalkıp "Yetimin hakkı, mazlumun ahı" diye adalet ve özgürlük isteyecekleri günü.
Arif Altunbaş, Haber 7


