HİLAL KAPLAN ‘Öldürülen gazetecileri hatırla’
SonTurkHaber.com, Sabah kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
Kendisine ait YouTube kanalında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ömür boyu görevde kalmak gibi bir planı olduğunu ima eden ve bu bağlamda Türkiye'de geçmişte padişahların öldürüldüğünü, başbakanların idam edildiğini "hatırlatan" Fatih Altaylı tutuklandı. Bu gelişmenin ardından, mezkûr sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunan paylaşımlar gündem oldu.
Peki bu sözler gerçekten bir tehdit mi? Evet, Türkiye tarihinde başbakanların idam edildiği, padişahların tahttan indirildiği olaylar yaşanmıştır. Ancak bu örnekleri günümüz siyasetine taşıyarak Cumhurbaşkanı'na işaret etmek, tarihsel bir hatırlatma değil, doğrudan tehdittir. Üstelik bu sözler binlerce kişiye hitap eden bir YouTube yayınında dile getirilmiştir.
Peki demokratik bir ülkede bir gazeteci, görevdeki devlet başkanına "Geçmişte devlet başkanları öldürüldü" diyerek uyarıda bulunabilir mi?
Altaylı'nın övgüyle andığı o "modern" ülkelerde bu tür davranışlar asla hoş görülmez. 2023'te İngiltere'de emekli bir asker, Başbakan Keir Starmer'a yönelik olarak "Day of the Jackal" romanına gönderme yaptığı için tutuklandı.
Fransa'da, yaklaşık 1.5 yıl önce, aşırı sağcı bir aday, Cumhurbaşkanı Macron'a tehdit içeren mesajlar yayınladığı gerekçesiyle gözaltına alındı.
ABD'de de Donald Trump'a tehdit mesajları yollayan çok sayıda kişi FBI tarafından tutuklandı. Hatta sadece deniz kabuklarıyla "8647" yazdığı için eski FBI Direktörü James Comey hakkında bile soruşturma başlatıldı.
Bu örnekler, görevdeki liderlere yönelik dolaylı da olsa tehdit içeren sözlerin ister sosyal medya paylaşımı olsun ister halka açık bir yayın, asla ifade özgürlüğü sayılmadığını gösteriyor. Sıradan bir kullanıcı bile bu nedenle ceza alabiliyorsa, kamuya açık bir platformda binlerce kişiye konuşan bir ismin bu sözleri neden cezasız kalmalıdır?
Bugün bir sosyal medya kullanıcısı, Altaylı'ya yönelik, "Türkiye'de haddi aşan pek çok gazeteci öldürüldü, sözlerine dikkat et" dese, Altaylı'yı savunanlar bu durumu açık tehdit sayar ve ortalığı ayağa kaldırırdı. O hâlde ifade özgürlüğünü savunurken dürüst ve tutarlı olunmalı.
Altaylı'nın geçmişi de bu sözlerin niyetini anlamayı kolaylaştırıyor. 28 Şubat sürecinde başörtülü ve sarıklı insanları devrim kanunlarına muhalefetle suçlayan, onları polise ihbar etmeyi görev sayan biri olarak tanındı. O dönem başörtülü öğrencilere yönelik sarf ettiği hakaretler hâlâ hafızalarda. Bugün de benzer bir çizgiyi koruyor; YouTube yayınlarında dindar insanlara hakaret etmeyi sürdürüyor. "Kahrolsun PKK" diye miting yapan insanlara "şerefsizler, ahlaksızlar" dediği için mahkûm olmuş, buna rağmen nefret dilinden vazgeçmemiştir.
Geçmişte ilişki yaşadığı Serap Çil'i dövdüğü ve ardından şantaj iddiasıyla onu yargı önüne taşıdığı da kamuoyunun bildiği bir başka olaydır. Bu geçmiş, Altaylı'nın yayınlarında sınırsızca konuşmasına zemin hazırlayan bir dokunulmazlık algısı yaratmış görünüyor.
Normal bir ülkede şiddete ve şiddet uygulayana övgüden, kadına saldırı suçundan, nefret suçundan zaten hüküm giymesi muhtemel birinden sevgi pıtırcığı çıkarmaya çalışanlar daha fazla aklımızla alay etmesin diye tarihe not düşmek istedim.


