Holistik yaklaşım ve İslam Son Dakika Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
“Holizm” terimi, bütün, tüm, bölünmemiş; tam, eksiksiz anlamındaki Yunanca “holos” kelimesinden gelir. Holizm, bütüncülük anlayışını temel alan bir kavramdır. Sistemleri, olayları veya varlıkları parçalarına ayırmak yerine bir bütün olarak anlamaya ve açıklamaya odaklanır. Temel fikir, “Bütün, parçaların toplamından daha fazlasıdır” şeklinde özetlenebilir. Holizm, çeşitli felsefi bakış açılarında da kendisini yeniden ifade etmiştir. Bu bağlamda onun dil, toplumsal hareketler, insan davranışları, eğitim, öğretim, ahlak, çevre ahlakı gibi alanlarda da karşımıza çıktığını tespit edebiliriz. Dolayısıyla holizmin doğadan hayatı, toplumu ve insanı; fiziki dünyadan kültürel dünyayı, siyasetten uluslararası ilişkileri ve insanlığın sorunlularını anlamaya, analizlerden senteze ulaşmaya kadar her alanda işletilmesi gereken bir bakış açısıdır. Bu özelliğiyle günümüzde, insan düşüncesinin ilerleyişinin paradigmatik bir unsuru haline geldiğini de söyleyebiliriz. Günümüz nörolojisi de bilinç, algı, duygu ve kararların zihnin bileşenleriyle açıklanamayacağını; bunlar arasındaki etkileşimler gibi zihin ile dış dünya arasındaki etkileşimlerin de nazara alınmasının şart olduğunu göstermektedir. Sosyoloji ve Antropoloji alanında, toplumu anlamak için bileşenlerini incelemenin yeterli olmadığı, kültür, normlar ve kolektif bilincin holistik analizinin gerekli olduğu anlaşılmıştır. Kültür ve normların oluşumu da birden ve tek seferlik değildir; tarihsel incelemeleri de gerektirmektedir.
İSLAM’DA KAPSAYICI YAKLAŞIM
İslam’da holistik yaklaşımın önemli bir yeri vardır. Elbette Kur’an’da veya hadislerde holizm, bütüncüllük anlamında kelimeler geçmez. Ancak, varlık, bilgi ve değer anlayışında bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşım karşımıza çıkar.
İSLAMİ DEĞERLERİN İNTERAKTİF İŞLEVİ
İslam’ın temeli olan tevhit, Hakk’ın ve hakikatin tek olması demektir. Tevhit inancı, tüm varlığı kapsayan ontolojik bir bütünlük anlayışına dayanır: Her şeyin kaynağı birdir, dolayısıyla bütün varlık da bir anlamda birlik içindedir. Vahdet içinde kesret vardır; tüm farklılıklarıyla doğa birbiriyle uyumlu bir bütündür. Tüm ırk, renk, dil inanç farklılıklarıyla insanlık, birbiriyle birlik ve dirlik içinde; doğayla uyum ve denge içinde yaşamalıdır. Politeizm ise tarih boyunca, insanlara ırk, renk ve dillerine göre ayrı değerler biçmenin, ayrımcılığın, faşizm ve soykırımların gerekçesi olmuştur.
Allah’ın Hak (cc) isminin insan hayatına yansıması ise “haklar” olarak karşımıza çıkar. Her hakkın
- Sahibi,
- Onu gözetmesi/karşılaması gereken tarafı (sorumlusu) vardır. Dolayısıyla haklar ile sorumluluklar karşılıklıdır. İnsanın sorumlulukları ise,
- Rabb’ine,
- Kendi varlığına,
- Yakından uzağa sosyal çevresine,
- Doğal çevresine doğru tüm ilişkilerini kapsar.
Bu bağlamda aslında sorumluluklara işaret eden Allah’ın hakları (hukûkullâh) ve insanların hakları (hukuku’l-ibâd), dikkat çekicidir. Dahası, ekolojik denge ve döngü söz konusu olduğunda, sadece insanoğlu değil tüm insan-dışı canlılar da, yaratılış amacına göre, hak sahibidir. Onların haklarının kaynağı da garantörü de Allah’tır. O, insan-doğa ilişkilerine şahittir ve hak ihlallerini yargılayacaktır.
İslam’da, “Hukûkullâh (Allah’ın hakları)” denildiğinde, yaratılmışların haklarını da kapsar. Dolayısıyla bir kimse kul hakkı yediğinde, aynı zamanda hukûkullâhı çiğnemiş olur. Çünkü Allah’a ait haklar, gerek itikat gerekse amel alanına ilişkin tüm ilahî emirlere riayeti içerir. Bu nedenle de gerek insanlara gerekse doğadaki canlılara ait her hakta ayrıca Allah'a ait bir hak vardır.
İslam’da ahlak alanında da çok katmanlı bir holizm vardır.
TÜM İLİŞKİLERİ KAPSAR
İlk olarak ahlak sadece sosyal ahlaktan ibaret değildir, insanın Rabb’i, kendi varlığı, sosyal çevresi, doğal çevresi; kültürel ve fizik çevresi ile tüm ilişkilerini kapsar. Tüm bu alanlardaki iyi ve kötünün yanına, teolojik/itikadi bir katman olarak İslam, günah ve sevap kavramlarını; fıkhî/hukukî bir katman olarak da legal (helal, meşru) ve illegal (haram, mahzurlu) kavramlarını ekler. Ayrıca ahlakın tüm bu alanları, aynı inançtan çıkan sistemsel bir örüntüye sahiptir.
İslam açısından, insanın hiçbir davranışı farz, vacip, mubah, mekruh ve haram olarak sıralanan beş teklifî hükmün dışında değildir. Dolayısıyla İslam, insanın doğal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çabalarında ve çevresiyle her türlü ilişkilerinde de belli bir disiplin içinde olmasını talep eder. İnsanı din işleri-dünya işleri ayrımı yapmadan her zaman sorumluluk bilinciyle davranmaya teşvik eder. İslam’ın din işleri-dünya işleri ayrımı yapmamasının çevreye yaklaşımda önemli bir işlevi vardır. Örneğin, “Biriniz elindeki fidanı dikmek üzereyken kıyamet kopacak olsa (bile) o fidanı diksin.” hadisinde örneklendiği üzere, dünyayı imar etmek ahiret yurdunu da imar etmek demektir. Bu hadis, İslam’da ağaç dikmenin bizatihi dinî bir değeri olduğu şeklinde de yorumlanabilir. Çünkü kıyamet anında dikilen bir ağaçtan ne yeryüzünde yaşamakta olanlar ne de gelecek kuşaklar yararlanabilir. O hâlde hadise göre bu amelin, insanlar için somut yararından bağımsız olarak da bir değeri olmalıdır. Çünkü olanağın olmadığı yerde insan, niyetiyle değer kazanır. Allah’ın dil sahibi kullarına (insanlar) olduğu kadar dilsiz kullarına (diğer canlılar) yapılan her iyilik Allah tarafından ödüllendirilir.
DERİNLİKLİ BİR YAPI
Sonuç olarak varlığın parçalanamaz bir bütün olarak ele alınması; bilgi kaynaklarının yalnızca akıl ve duyularla sınırlı görülmeyip kalp, sezgi ve vahiy ile tamamlanması; insan-doğa, insan-toplum ve insan-Allah ilişkilerinin birbirinden bağımsız değil, iç içe geçmiş çok katmanlı ilişkiler ağı içinde değerlendirilmesi, İslam’ın derinlikli holistik yapısına işaret etmektedir.
Kur’an ve sünnetin dilinde yer alan temel kavramların, anlam genişliği ve çok boyutlu kullanımı, bu bütüncül anlayışın en somut örneklerini sunmaktadır. Sadaka, salih amel, mizan, emanet, ahit ve zulüm gibi kavramlar yalnızca bireysel ahlakı değil, toplumsal düzeni, ekolojik dengeyi ve hatta evrensel ilahi adaleti içine alan anlam genişliğine sahiptir. Bu yönüyle İslam, modern dünyanın karşı karşıya olduğu çevresel, toplumsal ve ahlaki krizlerin çözümünde sadece eleştirel bir duruş sunmakla kalmaz; aynı zamanda alternatif bir medeniyet perspektifi de önerir.
Sonuç olarak, İslam’da holistik yaklaşım; varlığı parçalayarak değil, bütünlük içinde okuyarak anlamayı, değer üretmeyi ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi gerekli kılar. Bu yaklaşım, yalnızca entelektüel bir söylem değil, aynı zamanda varoluşsal ve etik bir duruş olarak günümüz insanı için yol gösterici bir imkân sunmaktadır. Bu bütüncül çerçevenin, çevre ahlakından sosyal adalete, bireysel sorumluluktan kolektif bilinç inşasına kadar pek çok alanda ilham verici sonuçlar doğuracağı açıktır.


