Horasan’ın Türk lideri, Sultanbeyli’deki IŞİD mescidinden çıktı
Halktv sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Dün MİT duyurdu.
IŞİD-Horasan’ın en üst düzeydeki Türk yöneticisi Afganistan - Pakistan sınırında yakalanarak, Türkiye’ye getirildi.
Adı: Özgür Altun.
Kod adı: Ebu Yasir Al Turki.
Arananlar listesinde turuncu kategoride.
MİT’e göre Altun, IŞİD-Horasan (ISKP) üyelerinin Avrupa ve Orta Asya’dan Afganistan ve Pakistan’a geçişini organize ediyordu.
Örgütün Türkçe yayınlarından sorumluydu.
Türkiye ve Avrupa’da konserlere saldırı talimatı vermişti.
MİT, Afganistan’da bulunan Altun’un yasadışı şekilde Pakistan’a geçeceğini öğrendi. Bu bilgi Pakistan istihbaratı ISI ile paylaşıldı. Ve Altun, Pakistan-Afganistan sınırında yakalandı.
Biyoloji bölümü terk
Kim bu Özgür Altun?
1984 yılında Bayburt’ta dünyaya geldi.
Ailesinin beş çocuğundan biri.
İkamet adresi, İstanbul Ümraniye.
İstanbul Üniversitesi Biyoloji bölümünü kazandı ancak mezun olmadı.
Tekstil mağazalarında satış elemanıydı.
2010’da evlendi.
Bir kız çocuğu babası.
İntihar eylemine teşvik edilen çocuk
Hakkındaki ilk dava 2014’te İstanbul’da IŞİD üyeliğinden açıldı.
67 sanıklı davada tutuksuz yargılandı.
İddianamede çeşitli telefon görüşmelerine yer verildi.
Örneğin, 24 Aralık 2014’te Suriye’de bulunan ‘Ammar’ adlı IŞİD’çi Türk ile görüşüyor.
Altun, konuşmada, Ammar’ın oğlu Yunus’a oyuncak tır gönderdiklerini, çocuğun bu araçla ‘istişhad’ (intihar eylemi) yapmak istediğini söylüyor.
Görüşme şu şekilde:
Altun: Yunus’a oyuncak aldık, çok güzeller. Kocaman bi tırı var, gelicek oraya, istişat yapıcakmış o tırdan.
Ammar: O…
Altun: Elhamdullilah
Ammar: Ya olsun hepsi oranı patlatacam buranı patlatacam…
Altun: Yolda gidiyoz diyo ki ahilere, kafirlere bak diyo hepsini patlatmak lazım diyo ahi, çekirdekten yetişiyor.
Ammar: Maşallah maşallah.
Türkiye mürtetmiş
Altun, 19 Ocak 2015’teki sohbette IŞİD’den “Devletimiz” diye söz ediyor. Örgütün ele geçirdiği Musul için “Başkent” ifadesini kullanıyor.
1924’te hilafet kaldırıldığı için Türklerin mürtet olduğunu ileri sürerek, “Türkiye hilafet devletiydi önceden, hilafet yıkıldı, hepsi mürted konumuna geçtiler” diyor.
Ammar, görüşmede, Altun’dan kurşun geçirmez çanta ve yelek ile kalkan temin etmesini istiyor. “Burada söz konusu, canını korumak değil, saldırıp amaca ulaşmak, biliyor musun ahi (kardeşim)” diyor.
Altun, Ammar ile görüştükten sonra bir tekstil firmasını arayıp balistik kalkanın fiyatını soruyor.
IŞİD mescidinin müdavimi
Altun, bu yargılamada firari sanıktı.
Aranırken…
İstanbul’da 2016’da açılan bir başka IŞİD soruşturması kapsamında yakalandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 35 sanıklı davada tutuklu yargılandı.
Bu dava, IŞİD’in Sultanbeyli’de açtığı ‘Ribat Eğitim Merkezi’ adlı sübyan okulunu ve mescitleri merkezine alıyor. Sübyan okulunda çocuklara oyuncak silahlarla eğitim veriliyordu. Mescitlerde dini ve ideolojik faaliyet gösteriliyordu.
Kimi sanıkların TBMM bahçesinde, AK Parti İl Başkanlığı’nda ve Caferilere ait Zeynebiye Camisi’nin çevresinde keşif yaptıkları iddia ediliyordu.
Altun, IŞİD mescidinin müdavimiydi.
Gözaltına alındığında, IŞİD’e bağlı Al Hayat Media Center’in logosunu bilgisayarının ekranına koyduğu görüldü. Bilgisayarında IŞİD’e ait videolar, örgüte ait ‘Rumiyah’ adlı e-dergi ile ‘İslam Devleti Hizmet Ofisi’ tarafından hazırlanan ‘On Mesele’ adlı e-kitap bulundu.
İfadesinde, IŞİD ile bir ilgisinin olmadığını iddia ederek, şöyle diyor:
“Bu örgütü ile defa Musul’daki konsolosluk rehineleri olayıyla duydum. İnternet ve basından öğrendiklerim dışında bilgim yoktur. Üyesi değilim. Kod adım yoktur. Örgütle irtibatlı kişileri bilmem, irtibatım da yoktur. Örgüte yardım etmedim. Çevremde yardım edeni duymadım. Katılan kimseyi tanımıyorum. Örgüt yemini yapmadım. Böyle bir yemini yapanı tanımıyorum.”
Sultanbeyli’deki mescitte bir kez cuma namazı kıldıklarını ileri sürerek, “Gittiğimiz yer vatandaşların Cuma namazı kıldığı yerdi” diyor.
Tabi ki yalan söylüyordu.
Altun, 17 Haziran 2017’de 11 sanıkla birlikte tahliye edildi.
2018’de yasadışı şekilde önce Suriye’de, ardından Afganistan’a gittiği ileri sürülüyor.
Türkiye’den Afganistan’a cihat göçü
Türkiye’deki IŞİD, IŞİD-Horasan, El Kaide ve HTŞ davalarını takip eden Avukat Onur Güler’e göre Altun gibi, tahliye olup Afganistan ve Pakistan’daki örgüt kamplarına giden çok sayıda IŞİD’çi var.
Altun, tek örnek değil.
Ayrıca Türkiye’deki IŞİD-Horasan tabanı hiç de azımsanmayacak bir niceliğe ulaştı.
Örgütün Türkiye’deki ilk eylemi, 28 Şubat 2024’te Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi’ne yönelik saldırıydı.
Bu saldırı gösterdi ki IŞİD Horasan, Orta Asya kökenli tabanı etkileyip dönüştürmüş.
İstihbarat notlarında, İstanbul’daki IŞİD Horasan unsurlarının Türkiye’de eylem yapma istekleri ve potansiyellerinin bulunduğu, talimat bekledikleri, Türkiye’den Afganistan’a eleman göndermeyi ve bizzat gidip örgüte katılmayı planladıkları belirtiliyor.
Şubat 2025’te Yalova’dan üç Türk’ün Pakistan’a gittiği ortaya çıktı. Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı, “Ülkemize döndüklerinde eylem yapma potansiyellerini olabileceğini” değerlendiriyor.
Özetle…
IŞİD bitti derken, Horasan belası başlıyor.
Daha şimdiden Amerikan basını, Colani’yi şeriatı uygulamamakla ve batıyla işbirliği yapmakla suçlayan yabancı savaşçıların Suriye’yi istikrarsızlığa sürükleyebileceğini yazıyor.
O, ‘savaşçıların’ başında Horasan geliyor.
Küçükarmutlu'daki büyük adaletsizlik
İşçi Yılmaz Öztürk, muhalif bir mahallede yaşamanın bedelini canıyla ödedi. Evine yürürken ‘dur’ ihtarında bile bulunulmadan polis tarafından arkasından ateş edilerek öldürüldü.
Mahalle solcu olunca…
10 yıllık cezayı Yargıtay çok buldu.
Dikkatsizlik kılıfı uydurarak, 4 yıl 8 aya düşürdüler.
Katil bir gün olsun cezaevinde tutuklu kalmadı.
Utanmasalar polise atış ödülü verebilir; hayatta olsa Öztürk’ü tutuklayabilirlerdi.
‘Abi ne yaptınız!’
20 yaşındaki Öztürk, 20 Şubat 2016 günü çalıştığı simit üretim merkezinden çıkıp saat 22’de mahalleye geldi.
Bu dakikalarda DHKP/C’liler Fatih Polis Merkezi’nin çevresinde izinsiz gösteri yaptı. Yakındaki çocuk parkından polis merkezine havai fişek attılar.
Polisler göstericileri zıhlı araçlarla takibe aldı.
Kovalamaca Şehit Hasan Uzun Sokak’a kadar sürdü. Bu sokak içerisinde üç el silah sesi duyuldu.
Öztürk yere yığıldı.
Evinin bahçesinde telefonla konuşan M.U adlı vatandaş hemen yaralının yanına koştu.
Üç polis geldi.
Polisler yüzü koyun yatan Öztürk'e “Kalk lan, bayılma numarası yapma” dedi. Öztürk, zorlukla “Abi ne yaptınız, işten geliyordum” dedi.
M.U., “İşten geliyormuş, niye vurdunuz” diye çıkıştı.
Polis ise “Karakolu bombaladılar. Vurmasam, o bizi vuracaktı” dedi.
“Üzerinde birşey yok. Nasıl vuracaktı?” diye itiraz etti M.U.
Bir diğer tanık ise evinin önünde sigara içen, H.K. idi.
Öztürk’ün sakin şekilde otobüs durağına yürüdüğünü, 20 metre sonra polisin dur ihtarında bulunmadan iki el ateş ettiğini ve yanındakine dönüp “Vurdum abi” dediğini bizzat işitti.
Dergi mizanseni
Öztürk’e ateş eden polisin adı, Y.H. idi.
Y.H., savcılıkta üzerlerine sis bombası atıldığını, sendelediğini ve silahının ateş aldığını ileri sürdü.
Oysa Öztürk'ün elinde barut artığı yok.
Suç kaydı bulunmuyor.
Bu arada polis, DHKP/C’nin yayın organı olan ‘Yürüyüş’ adlı dergiyi çöpten çıkarıp Öztürk’e aitmiş gibi poşete koydu. Dergide parmak izi de çıkmadı Öztürk’ün.
10 yıl
Y.H. hakkında İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, kasten yaralama sonucu ölüme sebebiyet vermekten dava açıldı.
Polis tutuksuz yargılandı.
Dava 2017’de bitti ve 10 yıl ceza verildi.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kararı onadı. Ancak bir hakim olası kastla öldürmekten ceza verilmesini savunarak, karşı görüşünde şunları yazdı:
“Polisin kaçtığını gördüğü maktüle ateş ederken yaralanabileceğini değil ölebileceğini öngördüğü hususunda tereddüt olmayacağını düşünmekteyiz.”
Artması gerekirken düşürüldü
Hakimin az bulduğu ceza Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na göre fazlaydı. Başsavcılık, taksirle ölüme sebebiyetten ceza verilmesini isteyerek, itiraz etti.
Dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na geldi.
Kurul, polisin cezadan kurtulmaya yönelik anlatımlarını gerçek kabul etti. Polisin kaçanlara dur ikazında bulunduğu, takip esnasında havaya uyarı atışı yaparken yağışlı havada bir anlık sendeleme sonucu Öztürk’ün vurulduğunu kabul etti.
Polisin öldürmeye yönelmediği ancak ateş etme yetkisinin sınırlarını aştığı kaydedildi.
Kurul 24 Aralık 2024 tarihli kararında şöyle dedi:
“Sanık ve maktulün bulunduğu kod farkı, kovalama esnasında mobil hâlde bulunmaları, sanığın yağışlı hava nedeniyle bir anlık sendelemesi nedeniyle merminin maktulün sırtına isabet etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın silah kullanmada yeterli eğitim almış olmasına rağmen dikkatsizliği nedeniyle bilinçli taksirle maktulün ölümüne sebep olduğu kabul edilmelidir.”
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen ay bu davayı yeniden gördü ve kurulun kararına uyarak, polise 4 yıl 8 ay ceza verdi.
Doğan’ın katili 6 yıl 3 ay almıştı
Küçükarmutlu’da Öztürk'ten birkaç ay önce, 18 Ekim 2015’te, evindeki arama sırasında 25 yaşındaki Dilek Doğan da polis kurşunuyla öldürülmüştü.
Doğan’ın katiline verilen ceza altı yıl üç aydı.
Öztürk’ü vuran polis bir gün olsun tutuklu kalmadı, kalmayacak.
Bu adaletsizlik Öztürk’ün yaşadığı mahallenin iktidara muhalif olmasından ve sola sempati beslemesinden ileri geliyor. Çoğunluğunu Alevilerin oluşturduğu bu mahalle, sol örgütlerin varlığı ve eylemleri gerekçe gösterilerek, güvenlik güçleri tarafından fillen ‘terörist bölge’ kabul ediliyor. Her bir mahalleli olağan şüpheli sayılıyor. Polisler kolaylıkla tetik düşürebiliyor, dur ihtarında bulunmadan ve hedef gözetmeden ateş edebiliyor. Çünkü korunacaklarını, asla tutuklanmayacaklarını ve cezalandırılmayacaklarını düşünüyorlar.


