II. Abdülhamid Han Hz. Peygamber’e dil uzatılmasına izin vermemişti Son Dakika Haberleri
Yenisafak sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş mayasında yer alan Peygamber (sav) sevgisi, altı asır boyunca farklı şekillerde tezahür etti. Denilebilir ki; Osmanlı medeniyeti bu derin muhabbet üzerine inşa edildi. Resûl-i Ekrem’in soyundan gelenlere gösterilen hürmet kurumsal bir yapıya kavuşturularak Nakibü’l-Eşraflık makamı oluşturuldu. O’nun mübarek ismi Sancak-ı Şerif’e nakşedildi. Sarayın kalbinde yer alan Hırka-i Saadet Odası onun emanetleriyle donatıldı. Her yıl Sürre Alayları tertip edilerek, Haremeyn’e O’na duyulan saygının bir nişanesi olarak hediyeler gönderildi. Şair sultanlar ise O’nu anmak için birbirinden güzel naatlar kaleme aldılar.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan Leman provokasyonu, Osmanlı’daki Peygamber (sav) sevgisinin bir başka boyutunu, yani O’nun ismini kirletmeye yönelik çabalara karşı verilen tepkileri akla getirdi. Bunlardan belki de en dikkate şayan olanı Sultan II. Abdülhamid Han’ın, Avrupa’da Resûl-i Ekrem’e hakaret içeren tiyatro oyunlarının sahnelenmesini engellemesi hadisesidir. Batı’nın ruhunda gömülü Haçlı zihniyetinin 19. yüzyıl oryantalizmindeki yansımaları olarak ortaya çıkan bu çirkin piyesler, Fransa ve İngiltere’de Sultan’ın kararlı tutumu sayesinde sahnelerden kaldırılmıştı.

Henri de Bornier’in hakaret dolu piyesi
Fransa’da II. Cumhuriyet döneminin ünlü Fransız yazarlarından Henri de Bornier, 1888 yılında “Mahomet” adlı manzum bir tiyatro eseri kaleme aldı. Ancak bu eser, Hazreti Peygamber’in (sav) şahsiyetine ve İslâm dinine yönelik açık hakaretler içeriyor ve onu Hristiyanlığın “üstünlüğünü” kabul eden bir şekilde resmediyordu. 1890 yılına gelindiğinde, Fransa’nın köklü tiyatrolarından Comédie Française bu piyesi repertuvarına aldı ve sahnelenmek üzere provalara başlandı.
Bu gelişmenin duyulması üzerine Sultan II. Abdülhamid derhâl harekete geçti. Arşivlere yansıyan belgelere göre ilk adım, Dâhiliye Nezareti’nin Hariciye Nezareti’ne gönderdiği ikaz tezkeresi ile atıldı. Söz konusu belgede, “Indépendance Belge” gazetesinde yer alan haberin İslâmiyet’e karşı bir tiyatro risalesine işaret ettiği ve tüm Müslümanları derinden etkileyecek bir provokasyon niteliği taşıdığı vurgulanıyordu. Fransa Hükümeti’nin böyle bir oyuna izin vermeyeceği düşünülerek, Paris Sefareti aracılığıyla resmî girişimlerde bulunulması talep edildi.
Dönemin Hariciye Nazırı Said Paşa, ikaz tezkeresini alır almaz aynı gün Paris Sefareti’ne bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta, de Bornier’in “Mahomet” adlı eserinin Comédie Française’de sahnelenmeye hazırlandığı belirtiliyor, İslâmiyet’e karşı bir düşünceyle kaleme alındığı için oyunun engellenmesi yönünde gerekli girişimlerin yapılması isteniyordu. Paris Sefiri Esad Paşa ise gönderdiği cevapta, Fransız Dışişleri Bakanı’yla görüştüğünü, Bakan’ın konuyu Maarif Nazırı ile ele alacağı sözünü verdiğini ancak piyesin yasaklanmasının pek mümkün görünmediğini ifade ediyordu.
Piyes tüm Fransa’da yasaklanıyor
Sultan II. Abdülhamid, bu meselede geri adım atmadı ve girişimlerini sürdürdü. Paris Sefiri Esad Paşa 18 Ağustos 1888 tarihli telgrafında Hariciye Nazırı Said Paşa’ya şu bilgileri iletti: “Fransız Maarif Nazırı, eserin yazarı Bornier ile doğrudan temas kurmuş, yazarın bazı değişiklikler yapmayı kabul ettiğini ve oyunun o yıl sahnelenmeyeceğini bildirmiştir.”
Comédie Française 1890 yılının Mart ayında söz konusu piyese yeniden repertuvarında yer verdi ve sahne provalarına başladı. Bu gelişme üzerine Sultan Abdülhamid, doğrudan Fransız Sefiri Kont Montebello ile görüştü ve oyunun tamamen yasaklanmasında ısrarcı oldu.
Montebello, 22 Mart 1890 tarihli özel mektubunda, Sultan’ın baskıları sonucu Fransız Bakanlar Kurulu’nun o sabah yaptığı toplantıda yalnızca Comédie Française’de değil, tüm Fransız tiyatrolarında bu piyesin sahnelenmesinin yasaklandığını bildirdi. Ertesi gün Paris Sefiri Esad Paşa da aynı bilgiyi Fransız Cumhurbaşkanı’ndan edindiği şekliyle telgrafla doğruladı. Bunun üzerine Said Paşa, alınan karardan duyulan memnuniyetin resmî olarak Fransız Hükümeti’ne iletilmesi için Esad Paşa’ya talimat verdi.
Piyesin İngiltere’de oynanma girişimi de Sultan II. Abdülhamid’in kararlı tutumuyla engellenmişti
Fransa’daki yasak kararını hazmedemeyen Henri de Bornier, bu kez piyesini İngiltere’de sahneletmenin yollarını aramaya başladı. 1890 yılında, dönemin ünlü İngiliz aktörlerinden Irving ile anlaşarak oyunun Londra’daki Lyceum Tiyatrosu’nda sahnelenmesi için hazırlıklara girişti. O dönemde İngiltere’de Kraliçe Victoria hüküm sürüyor, Hariciye Nazırlığı görevini ise Lord Salisbury yürütüyordu.
Sultan Abdülhamid, aynı oyunun İngiltere’de sahnelenme girişimine de anında müdahale etti. Hariciye Nazırı Said Paşa, Londra Sefiri Rüstem Paşa’ya telgraf göndererek, Fransa’dakine benzer bir yasağın İngiltere’de de uygulanması için girişimlerde bulunmasını istedi. Telgrafta, bu talebin sadece dostane ilişkiler açısından değil, İngiltere’de yaşayan binlerce Müslüman tebaa bakımından da büyük önem taşıdığı vurgulandı.
Londra Sefiri Rüstem Paşa, o sırada şehir dışında bulunan Lord Salisbury’e doğrudan ulaşamayınca, durumu onun özel kalemi aracılığıyla sözlü bir notla iletti. Lord Salisbury, konunun ciddiyetini takdir ettiğini belirtti ve gerekli incelemeleri başlattığını bildirdi. Ancak Hariciye Nazırı Said Paşa’nın sabırsızlanması üzerine, Rüstem Paşa’ya daha hızlı hareket etmesi gerektiğini hatırlatan bir telgraf gönderildi. Sonunda Rüstem Paşa, Lord Salisbury’den “Mahomet” adlı piyesin İngiltere’de sahnelenmeyeceğine dair olumlu yanıt aldığını İstanbul’a telgrafla iletti.
İslâm düşmanı Henri de Bornier’in ısrarı sonuçsuz kalmıştı
Aradan üç yıl geçtikten sonra, 1893’te Henri de Bornier, piyesini yeniden sahneletmenin yollarını aramaya başladı. Bu kez İngiltere’de Hariciye Nazırlığı görevine Lord Rosebery getirilmişti. Fransız Akademisi üyeliğine seçilmiş olmanın verdiği prestijle hareket eden de Bornier, İngiliz siyasetçi William Sproston Caine ve ünlü aktör Edward Smith Willard ile anlaşarak oyunu Londra’da sahneye koymak için yeni bir girişimde bulundu.
Londra gazetelerinde oyunun yeniden sahneleneceğine dair haberler çıkınca, Osmanlı Sefareti derhal durumu Hariciye Nezareti’ne bildirdi. Rüstem Paşa, bu gelişmeleri ivedilikle Said Paşa’ya telgrafla aktardı. 27 Ekim 1893’te Lord Rosebery ile bir görüşme yapan Rüstem Paşa, Müslümanların dini duygularını rencide edecek böyle bir oyunun sahnelenmesinin engellenmesini talep etti.
Bunun üzerine Lord Rosebery, önceki gelişmeleri inceleyeceğini ve gerekli adımları değerlendireceğini ifade etti. Yaklaşık bir hafta sonra, 4 Kasım 1893 tarihli mektubunda Rüstem Paşa’ya resmi yanıtını iletti. Mektubunda, selefi Lord Salisbury’nin verdiği güvenceleri teyit ediyor, ayrıca Lord Chambellan Dairesi’nin, oyunun sahnelenmesi için izin talep edilmesi durumunda, bu izni reddetmek üzere gerekli kararı alacağını bildiriyordu. Bu açık ve net taahhüt, İslam düşmanı Henri de Bornier’in ve destekçilerinin girişimlerinin yalnızca niyette kalmasına neden oldu; piyes bir kez daha sahneye çıkamadı.
Paris’teki “Muhammed'in Cenneti” ve Roma’daki “2. Mehmed” piyesleri
Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki hassasiyeti, 1900 yılında Paris’te sahnelenmek istenen “Muhammed’in Cenneti” adlı bir piyes vakasında da kendini gösterdi. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, Paris Sefiri Nabi Bey’e telgraf göndererek, eğer oyunun provaları devam ediyorsa derhâl durdurulmasını istedi. Nabi Bey’in cevabına göre, Sefaret yazarlarla doğrudan temasa geçmiş ve yapılan uzun görüşmelerin ardından eserin adı “Rosine’nin Evlenmesi” olarak değiştirilmiş, ayrıca İslam dinine dair tüm göndermeler metinden çıkarılmıştı. Bu gelişme, Sultan Abdülhamid’in, Hazreti Peygamber’in adının bile sahneye konu edilmesine karşı gösterdiği yüksek hassasiyeti bir kez daha ortaya koyuyordu.
Sultan Abdülhamid’in hassasiyeti yalnızca dinî konularla sınırlı kalmamış, tarihî ve millî değerlere, ecdadın itibarına karşı da aynı titizlikle sürmüştür. 1893 yılında Roma’da “II. Mehmed” adlı lirik bir dramın sahneleneceği haber alındığında, Hariciye Nazırı Said Paşa derhal Roma Sefiri Mahmud Nedim Paşa’ya gerekli talimatı iletti. Mahmud Nedim Paşa’nın cevabında, İtalya Dışişleri Bakanı’nın, eğer piyes Fatih Sultan Mehmed’in şahsiyetine veya İslamiyet’e yönelik küçültücü bir unsur taşıyorsa, sahnelenmesine izin verilmeyeceğini taahhüt ettiği bildiriliyordu.
Sultan II. Abdülhamid’in örnek tavrı
Tüm bu örnekler, diğer Osmanlı padişahlarında olduğu gibi Sultan II. Abdülhamid’in de derin Peygamber sevgisini ve O’na yönelen en küçük bir saygısızlığa karşı sergilediği tavizsiz duruşu açıkça ortaya koymaktadır. II. Abdülhamid Han, Hazreti Peygamber’e (sav) ve İslâm’a yöneltilen her türlü hakareti, nerede ve kimden gelirse gelsin bir tehdit olarak görmüş; kararlı tutumuyla dönemin en etkili sahnelerinde bile Efendimiz'e yönelik saldırıların önüne geçmiştir. Onun bu yüksek hassasiyeti sayesinde, milyonlarca Müslüman'ın harim-i ismeti korunmuştur. Bugün gerek ülkemizde gerekse dünyanın herhangi bir köşesinde Peygamber Efendimiz'e (sav) yöneltilecek bir saygısızlık karşısında alınacak tavır için II. Abdülhamid Han’ın gösterdiği bu onurlu duruş güçlü bir örnek ve tarihî bir rehber niteliğindedir.


