İran halkının yanındayız, fakat... İhsan Aktaş
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Savaş sanatı üzerine dünyanın en ünlü bilgelerinden Sun Tzu der ki: “Savaşlar müttefikliklerle kazanılır ve kaybedilir.” Ben buna bir ekleme yapmak istiyorum: Müttefiklikler, güçlü olduğunuz zaman kurulur.
Bütün dünyanın da bildiği gibi İsrail haydut bir devlettir. Ancak bu devlet aynı zamanda açık bir terör devletidir. Gözünü kırpmadan 60.000 sivili, on binlerce çocuğu, kadını ve hastayı öldürmektedir. Burada insanlıktan, insanların oluşturduğu bir hukuktan, ahlaktan, erdemden ve insanı insan yapan değerlerden bahsediyoruz. Ancak İsrail’deki haydut rejim bu değerlerin hiçbirine sahip değildir.
Arap-İsrail savaşları hâlâ hafızalardan silinmiş değil. Beyrut’ta Sabra ve Şatilla kamplarında Ariel Şaron’un öncülüğünde gerçekleştirilen katliam, insanlık tarihinin kara sayfalarında yer almaktadır.
Dünya tarihinde genellikle soykırımlar birkaç kez yaşanır ve bunun ardından bir mahcubiyet oluşur. Ancak dünya siyonizmi, Yahudilere yönelik Hitler dönemindeki soykırımı sürekli gündemde tutarak küresel bir mağduriyet politikası kurmuş ve tüm insanlığı bu travmanın etrafında kuşatmıştır.
Bugün ise İsrail, ABD’den Avrupa’ya, İskandinav ülkelerinden tüm Hristiyan dünyasına kadar herkesi köleleştirmiş; adım adım Filistin’i yok etmek için en iğrenç yöntemleri uygulamaktadır.
İran, İsrail’e sınırı olmayan ve binlerce kilometre uzakta bulunan bir ülkedir. Ancak nükleer silah sahibi İsrail, İran’da oluşabilecek nükleer bir riski bahane ederek bu ülkenin bütün altyapısını hedef alabilmektedir.
60.000’e yakın sivili gözünü kırpmadan öldüren İsrail’in, karşıdan gelen birkaç füze sonrası “İran sivilleri vuruyor” şeklinde propaganda yapabilmesidir. Oysa İran, on yıl boyunca her gün İsrail’e füze gönderse Gazze’deki kadar sivil öldüremez.
Dünya tarihi yeniden yazıldığında muhtemelen şu şekilde anılacaktır: “İsrail soykırımından önce ve sonra.” Çünkü diğer tüm soykırım işleyen devletlerin aksine İsrail, bu utancı taşımak bir yana, yeni ülkelere saldırarak vahşetini sürdürüyor.
Her ne kadar İran, saldırıya uğradığı ilk gün zayıflık ve tedirginlik göstermiş olsa da sonrasında İsrail’e karşı füze göndermeye başlamıştır. Bugün saldırılar karşılıklı olarak sürmektedir. Ancak İran’ın bu kadar büyük bir zaaf göstermesinin nedenlerine de bakmak gerekir.
İran bir İslam devletidir ve bu nedenle uzun yıllardır ABD ambargosu altındadır. Elbette bir devlet yönetiminin diktatörlük ya da cumhuriyet olması kimsenin umurunda değil. Devletler, halklarının güvenliğini sağlamak zorundadır.
Örneğin Çin’in yöneticileri genelde ateist ya da pagan olabilir ama kimse Çin’in devlet şekline bakmaz. Dünya, Çin’in halkını koruyabildiğini, teknoloji geliştirdiğini ve refahını halkına yaydığını bilir.
İran’a baktığımızda, Batı’nın ambargosu ve hegemonya girişimleri önemli bir engeldir. Fakat İran, sahip olduğu petrol gelirleriyle halkını refaha ulaştırabilecek kaynaklara sahiptir. Üstelik teknoloji tekeli Batı’nın elinde değildir; Çin ve Türkiye gibi birçok ülke kendi teknolojisini geliştirme kabiliyetine sahiptir. İran da devrim sonrası uygulanan ambargolara rağmen füze teknolojisi alanında ciddi gelişmeler sağlamıştı.
Ancak:
* İran’daki rejimin kapalılığı, istihbarat zafiyetlerini artırmakta, halkın yeteneklerinin devlet yönetimine aktarılmasını zorlaştırmaktadır.
* İran, son 20 yılda çevresindeki ülkelerin kaos içinde kalmasının kendisini güçlendireceğini düşündü. Oysa görülüyor ki etrafınızda ne kadar çok zayıf devlet varsa, siz de o kadar zayıf kalırsınız. Yıllar önce bu “kaos teorisinin” çıkmaza gireceğini savunmuştum ve bugün bu görüş doğrulanmıştır.
* Sun Tzu’nun dediği gibi savaşlar müttefiklerle kazanılır. Ancak İran, ne Suudi Arabistan, ne Türkiye, ne Pakistan, ne Azerbaycan ne de başka bir ülkeyle gerçek anlamda müttefiklik kurmuştur. Kendi gücüne gereğinden fazla güvenmiştir.
* İran rejimi, iç kamuoyuna güçlü gözükmek adına kendi halkına abartılı anlatımda bulunmuş ve görünen o ki bu vaatlere kendileri de inanmıştır.
* Son gelişmeler, İran’daki istihbarat zafiyetlerinden rejim içi problemlere kadar pek çok konuya ayna tutmuştur. Umarız İran yönetimi bu süreçten olağanüstü bir ders alır ve 90 milyon İranlının geleceğini korumak için ciddi reformlara yönelir.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi bizim duruşumuz İsrail karşısındadır. Dünyada hangi devlet İsrail’e karşı pozisyon alırsa, gönlümüz o devletin yanındadır. Bu savaşta da 90 milyon İran halkının yanındayız. Bu duruşumuzu asla değiştirmeyeceğiz.


