İsrail kuzey sınırında Sina Modeli peşinde: Suriye ve Lübnan için tampon bölge planı
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Acar, İsrail’in Suriye ve Lübnan saldırılarının altında yatan planı kaleme aldı.
İsrail, son günlerde Şam yönetiminin Dürzileri kontrol altına alma girişimlerini gerekçe göstererek Suriye’ye yönelik yoğun saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırılar, Dürziler ile Şam arasında varılan geçici bir ateşkesin ardından bir süre duraklasa da, bölgede Arap aşiretleri ile Dürziler arasında artan gerilim nedeniyle yeniden başladı. İsrail’in bu son saldırıları, yalnızca taktiksel bir müdahale değil, aynı zamanda kuzey sınırı boyunca yeni bir güvenlik mimarisi inşa etmeye yönelik stratejik bir hamle olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, İsrail’in hedefi, 1979’da Mısır ile imzalanan Camp David Anlaşması’nda olduğu gibi, Suriye ve Lübnan sınır bölgelerinde de kontrollü, düşük gerilimli ve güvenlik odaklı “Sina Modeli” benzeri bir tampon bölge tesis etmek olarak okunmalıdır.
SİNA MODELİ
1979 yılında Mısır’ın içinde bulunduğu askeri ve ekonomik zafiyetlerden faydalanan ABD ve İsrail, Camp David Anlaşması aracılığıyla Sina Yarımadası’nda Mısır'ın egemenliğini sınırlayan bir güvenlik düzeni tesis etti. Bu anlaşma, fiilen Sina’da bir tampon bölge oluşturulmasına yol açtı ve yarımada askeri kontrol açısından dört farklı güvenlik bölgesine ayrıldı. Süveyş Kanalı’na komşu A Bölgesi’nde Mısır’a sınırlı sayıda zırhlı birlik, topçu ve mekanize tümen bulundurma izni verildi. Buna karşılık, Sina’nın orta kesimindeki B Bölgesi yalnızca Mısır polisinin ve sınır muhafızlarının faaliyet alanı olarak belirlendi. İsrail ve Gazze sınırına yakın C Bölgesi'nde ise Mısır'ın ancak hafif silahlı polis gücü bulundurabilmesine müsaade edildi. D Bölgesi ise İsrail toprakları içinde yer alıp İsrail’in sınırlı askeri varlıkla güvenliğini sağladığı bir alan olarak kurgulandı. Bu bölgesel askeri ayrım, İsrail’in güvenlik endişeleri bahanesiyle Mısır’ın egemenlik yetkilerini kısıtlayan asimetrik bir yapı inşa etti. Neticede Mısır, Sina Yarımadası’ndaki egemenlik haklarından önemli ölçüde vazgeçmek zorunda bırakıldı.
Camp David Anlaşması’nın getirdiği askeri kısıtlamalar, özellikle de B ve C bölgelerine ağır silah ve düzenli ordu birlikleri konuşlandırılmasının yasaklanmış olması, Mısır ordusunun Sina’daki silahlı gruplarla mücadele kapasitesini ciddi ölçüde sınırladı. Bu durum, 2010’ların sonu ve 2020’li yılların başında bölgedeki bazı silahlı unsurların güç kazanmasına ve Mısır ordusuna yönelik saldırıların artmasına neden oldu. Hatta bazı dönemlerde, Mısır güvenlik güçleri Sina’daki kontrolü büyük ölçüde kaybetme noktasına geldi. Bu güvenlik boşluğu karşısında Mısır, Camp David’in kısıtlayıcı hükümleri sebebiyle bölgeye ağır silahlar konuşlandırmadığı için, İsrail ile operasyonel işbirliğine yönelmek zorunda kaldı. İsrail hava kuvvetleri, Mısır ordusuyla koordinasyon içinde bölgedeki hedeflere yönelik hava saldırıları düzenleyerek Mısır’a dolaylı askeri destek sağladı. Bu gelişme, Camp David sisteminin zamanla Mısır’ın güvenliğini değil, İsrail’in stratejik çıkarlarını önceleyen bir sınır rejimine dönüştüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
SURİYE VE LÜBNAN'DA SİNA MODELİ Mİ UYGULANACAK?
İsrail’in son dönemde Dürzileri bahane ederek Şam’a yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla Suriye ordusunun İsrail sınırına doğru askeri yığınak yapması durumunda saldırıların süreceğine dair tehditleri, Tel Aviv’in Suriye sınırında yeni bir “Sina Modeli” inşa etme çabasının parçası olarak değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, yalnızca Suriye ile de sınırlı değil. Benzer bir strateji Lübnan’a yönelik İsrail politikalarında da kendisini gösteriyor. İsrail, Hizbullah’ı gerekçe göstererek Lübnan topraklarına düzenlediği saldırılarla, sınır hattında silahlı yapılanmaların varlığını sonlandırmayı hedefledi. Bununla beraber, Hizbullah’ın askeri unsurlarının Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmeye, güney Lübnan’da ise silahlı unsur veya askeri tahkimat bulundurulmasını engellemeye yönelik bir baskı politikası uyguladı.
Bu strateji, İsrail’in kuzey sınırlarında “askerden ve silahtan arındırılmış tampon bölgeler” kurarak, tıpkı 1979 Camp David Anlaşması sonrası Sina’da olduğu gibi, güvenliğini sınırın ötesindeki kontrollü bir boşluk üzerinden inşa etme arayışını yansıtıyor. Camp David çerçevesinde, Mısır’ın Sina üzerindeki egemenliği güvenlik kısıtlamalarıyla sınırlandırılmış ve İsrail'in güvenlik taleplerine odaklanan bölgesel bir düzenleme tesis edilmişti. Bugün İsrail, benzer bir güvenlik rejimini Suriye’nin ve Lübnan’ın güneyinde hayata geçirerek, kuzey sınır hattını fiilen de militarize edilmiş, tehditlerden arındırılmış bir tampon kuşak haline getirmeyi amaçlıyor.
Bu çerçevede İsrail’in, hem Suriye’nin hem de Lübnan’ın kendi toprakları üzerindeki egemenlik haklarını ve kontrolünü sınırlandırmaya yönelik politikaları, yalnızca mevcut tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan geçici önlemler olarak değil, aksine, uzun vadeli ve kalıcı bir sınır güvenlik mimarisi kurma stratejisinin parçası olarak okunmalıdır. İsrail, bu politikalar aracılığıyla Suriye ve Lübnan’ın sınır bölgelerindeki askeri varlığını sınırlayarak, bu ülkelerin egemenlik haklarını fiilen aşındırıyor ve sınır güvenliğini, tıpkı Sina’da olduğu gibi, kendi lehine yeniden tanımlayan tek taraflı bir düzen kurmaya çalışıyor.
''İSRAİL'İN TASARIMI CİDDİ SINAMALARLA KARŞI KARŞIYA''
Her ne kadar Tel Aviv yönetimi “Sina Modeli”ni kuzey sınırları boyunca hayata geçirme arayışında olsa da, Suriye ve Lübnan sahası, bu modelin birebir uygulanmasını engelleyen önemli yapısal, coğrafi ve demografik koşullara sahip. Bu nedenle, İsrail’in kuzey cephesine yönelik bu stratejik tasarımının ciddi sınamalarla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.
Öncelikle, İsrail’in güney sınırında uygulanan “Sina Modeli”, büyük ölçüde Sina Yarımadası’nın coğrafi yapısına ve demografik özelliklerine dayanıyor. Çünkü Sina, geniş yüzölçümüne sahip, büyük oranda çölleşmiş ve nüfus yoğunluğu oldukça düşük bir bölge. Bu özellikler, Mısır’ın egemenliğini askeri olarak sınırlayan ama güvenlik riski oluşturmayan bir tampon bölge kurulmasını teknik olarak mümkün kılıyor. Oysa İsrail’in kuzey sınırları, bu modelin uygulanmasına elverişli olmayan, oldukça farklı bir jeopolitik zemine sahip.
İlk olarak, kuzey sınırlarının Şam ve Beyrut gibi iki başkent merkezine olan coğrafi yakınlığı, İsrail için stratejik derinlik yaratmayı son derece zorlaştıran bir faktör. Bu yakınlık, Suriye ve Lübnan topraklarında konuşlanan silahlı aktörlerin özellikle de Hizbullah gibi yapıların kısa menzilli füzeler ve roket sistemleriyle İsrail’in neredeyse tamamını hedef alabilecek bir askeri kapasite oluşturmasına olanak tanıyor. Dolayısıyla, bu sınır hattı boyunca derin ve askerden arındırılmış tampon bölgeler kurmak, hem teknik hem de stratejik açıdan oldukça karmaşık bir mesele.
BÖLGENİN KARMAŞIK DEMOGRAFİK YAPISI
İkinci olarak, kuzey sınır bölgeleri özellikle Güney Lübnan ve Güney Suriye tarihsel olarak yoğun yerleşim alanları ve karmaşık bir etnodinsel demografiye sahip. Camp David sonrası Sina’da olduğu gibi nüfusu seyreltilmiş bölgelerde güvenlik kuşakları oluşturmak, burada demografik yapının yoğunluğu nedeniyle pratikte mümkün değil. İsrail’in bu bölgelerde “nüfus mühendisliği” yoluyla geniş ölçekli boşaltmalar ya da yeniden yerleşim politikaları yürütmesi, yalnızca insani krizleri tetiklemekle kalmayacak, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası tepkiyi de artıracaktır. Bu da “Sina Modeli”nin kuzeyde askeri, siyasi ve insani maliyetler açısından çok daha riskli hale gelmesine yol açıyor.
Tüm bu kısıtlayıcı koşullara rağmen İsrail’in Suriye ve Lübnan sınırlarında “Sina Modeli”ni uygulamakta ısrar etmesi, bölgedeki çatışma dinamiklerini daha da derinleştirecek bir etki ortaya çıkaracaktır. Bu tür bir stratejik ısrar, sınıra yakın bölgelerde yoğunlaşan askeri operasyonların süreklilik kazanmasına, sivil alanların savaş alanına dönüşmesine ve bölgesel istikrarsızlığın kalıcılaşmasına neden olabilir. Dolayısıyla İsrail’in kuzey sınırında Sina tipi bir güvenlik düzeni kurma arayışı, Lübnan ve Suriye’nin güneyinde uzun sürecek bir gerilim ve karmaşaya yol açacaktır.


