İstanbul’un simge isimlerindendi; Ece Aksoy hayatını kaybetti!
T24 sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
T24 Kültür Sanat
İstanbul mutfağının ve gece hayatının simge isimlerinden olan Ece Aksoy, bir süredir yoğun bakım servisinde tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
Yazdığı öykülerle de bilinen, gazeteciler ve sahne dünyasından müdavimlerinin sırdaşı olan Ece Aksoy, T24 yazarı Hasan Cemal’in ifadesiyle “dostlarının kara kutusu”ydu.
Yaklaşık üç yıl önce “akciğer kanseri” tanısı konan Ece Aksoy, başarıyla süren tedavi süreci sırasında yaklaşık bir ay kadar önce zatürre başlangıcı tanısıyla Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı.
Kızı Zeynep Aksoy’un refakatinde burada yaklaşık iki hafta süren tedavinin ardından taburcu edilen Aksoy, önceki hafta tekrar yoğun bakım tedavisine alındı ve bugün hayatını kaybetti.
Vefatı dostlarını yasa boğan Ece Aksoy’un cenaze programı daha sonra duyurulacak.
Asmalımescit’te Hasan Cemal, T24’ün Hulki’si ve Cemal’lerin Oskar Toto’suyla, 2021 | Fotoğraf: Doğan Akın Ece Aksoy kimdir?İstanbul’da mutfakların, gece hayatının ve Asmalımescit’in simge isimlerinden biri olan Ece Aksoy, Yugoslavya göçmeni bir ailenin beş çocuğunun en küçüğü olarak, II. Dünya Savaşı yıllarında, 24 Şubat 1941’de İzmir’de doğdu. Dedeleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sürecinde dönüm noktalarından biri olan 1913 İkinci Balkan Harbi’nden sonra Anadolu’ya göç etti.
Geçimlerini İzmir’deki cam dükkânıyla temin eden babası Hüseyin Şenay’ı, henüz 11 yaşındayken kaybetti. İzmir Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra “felsefe” öğrenimi hayaliyle girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bırakmak zorunda kalacağı o yıllar ve baba kaybı için, “Babam ben 11 yaşındayken vefat etti. İş en küçük çocuğa kaldı! İlk işim mandolin öğretmenliğiydi. 18 yaşında kendi işimi kurmak istedim. Annem sermaye için evimizi sattı. Para gitti, biz kiraya düştük. Okulu bırakıp İzmir’e döndüm. Dört sene çalıştıktan sonra evlendim ve İstanbul’a geldim” diyecekti. (Hürriyet, Zeynep Bilgehan )
II. Dünya Savaşı’nın ortasında, kıtlık yıllarında büyüdü. “Annem hep mutfaktaydı. O kıtlık içinde çok yaratıcıydı. Sofrada mutlaka bir ot salatası olurdu. Parasızlığa rağmen herkes bizdeydi. Sofradakiler de börek, ot, ucuz sebze” sözleriyle mutfak merakı, ve konuk ağırlama alışkanlığının kökeni için ev kadını olan annesi Fatma Hanım’ı işaret ederdi. (Zeynep Bilgehan )
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1940’ların sonundaBabasının kaybından sonraki yıllarda geçinmek ve ailesine destek olmak için “temizlik işçilerinin vardiya takibi, sigorta acentesi girişimi, Mobilgaz” gibi bir dizi işte mesai harcadı. İlk gençlik yıllarından itibaren okumaya ve yazmaya olan merakının peşinde, evlenmeden önceki kısa İstanbul ziyaretlerinde Papirüs Bar’a giderek hayranı olduğu yazarlar ve şairlerle tanıştı:“Ben öyle güzel bir çıtır kız pozunda değilim ki. Kimse yaklaşamıyor, yaklaşsa da ben anlamazdan geliyorum. O insanların yaptıklarını seviyorum. Orada devamlı olmak için hiçbirinin olmamak lazım.” (Milliyet, Asu Maro )
20’li yaşlarının başında, 1963 yılında Mobilgaz’da çalışırken ilk evliliğini yaparak bu kez yerleşmek üzere İstanbul’a geldi. Ancak bu evliliği “kıskançlık” nedeniyle yaklaşık iki yıl sürebildi ve kendi ifadesiyle “kedi bünyeli Ece” evi terk etti. Ayrılıktan sonra önce ablasının yanında, ardından Haliç kıyısındaki demir fabrikasında muhasebeci olarak iş buldu, ikamet için Nişantaşı’na yerleşti.
Sene 1959, Ece 18 yaşındaİkinci evlilik, annelik ve gazetecilerle mutfak
1969 yılında, Gümüşsuyu İnönü Caddesi’ndeki şöhretli Park Otel’in barında, gazeteci Tunca Aksoy’la tanıştı. Kısa sürede aşka dönüşen bu tanışma, -tek çocuğu gazeteci- Zeynep Aksoy’un annesi olacağı evlilikle son bulacaktı. Tunca Aksoy’la evliliği, Haliç fabrikasındaki mesaisine, gönüllü ve hayatını yepyeni bir mecraya yöneltecek yeni bir mesai ekledi:“Kocamın arkadaşları gazeteciydi ve evde sürekli benden yemek beklerlerdi! Lakabım ‘Kaptan’dı. Fabrikada öğlen tatillerinde çarşıya gider sebze alır ayıklar, eve koşup yemek yapardım. Selahattin Hilav, Cengiz, Yaman, Nazım Göknel… Dönemin meşhur genç gazetecileri… Aşağıdan kapı çalınırdı; ‘Cengiz çalıyor’ der, onun sevdiği krem karameli çırpmaya başlardım. Yemek yapmayı aile evinde gördüklerimden öğrenmişim. Ayrıca hiçbir eğitim almadım. Anneannemin gözümün önünde hamur açması dışında bir fotoğrafı yoktu. Yaptıklarımı yedirmeyi de çok severdim…" (Zeynep Bilgehan )Aynı yıllarda, eşinin arkadaşı Egemen Bostancı’ya Hürriyet gazetesi için hazırladığı fotoroman işinde yardım etmeye başladı.
Fotoroman yazarlığı İlk Ece Bar yılları, 30’larında…Tunca Aksoy’un hayatına girişi de -vakitsiz vefatıyla- hayatından çıkışı da dönüm noktası sayılabilecek sonuçlar doğurdu Ece Aksoy’un hayatında. Karaciğer rahatsızlığı yaşayan Tunca Aksoy’u, henüz 36 yaşındayken, 1978 yılında kaybetti. Tek başına kaldığı kızı Zeynep’le hayatını sürdürmeye çalışırken 1980 yılında Egemen Bostancı’dan bir telefon aldı:“Eşimin arkadaşı Egemen Bostancı aradı… Hürriyet gazetesinin fotoromanlarını yaparken ona yardım ederdim. Bana kahkahayla ‘Ece işimi aldın elimden, Erol Simavi fotoromanları bundan sonra senin yapmanı istedi’ dedi. Geçtim Hürriyet’e, fotoroman yapmaya başladım. Sonra, 1983’te Bostancı, bütün müzikallerini oynattığı Şan Tiyatrosu’nun fuayesinin işletmesini bana verdi… Beni çok severdi, yemeklerime de bayılırdı. Orayı ‘Stüdyo 54’ takip etti. Ben ‘Barın o tarafını bilmem, bu tarafını bilirim’ dediysem de ‘Yaparsın, yaparsın’ dedi… Stüdyo 54’ten hatırladığım, ilk gün daha birinci saatte çıplak ayakla servis için oradan oraya koşturmaktı! Orası bir efsaneydi. Gece saat birden sonra İstanbul’daki cazcılar nerede çalışırsa çalışsın bizde toplanırdı ve sabaha kadar ‘jam sessions’ yapılırdı. Dünyadaki bütün cazcılar geldiler ve çaldılar.” (Zeynep Bilgehan )
Ve ilk Ece Bar
Önce Şan Tiyatrosu’nun fuayesinin işletmesini veren Egemen Bostancı, Günay Tuncel’le kurduğu Stüdyo 54’ün bir katını “Ece Bar” yapma önerisinde bulununca kabul etti. Ece Bar’ın açılışı Etiler’de trafiği tıkayacak kadar büyük bir ilgi gördü. O yıllardan bir gönül parantezi:“Asılan olmuyor muydu peki? Yok. Herhalde bu duruşunla alakalı. Birisi asıldı, ısrar etti, Kürşat Kutay, onunla da yedi sene beraber yaşadık.” (Asu Maro )
Egemen Bostancı’yı kaybettikten sonraki süreçte Günay Tuncel ile yaşanan anlaşmazlıklar Stüdyo 54’teki Ece Bar’ın sonunu getirir. Tuncel’in Ece Bar’da çıkan orkestraya müdahale etmesi, bardağı taşıran damla olur:“Benim istemediğim orkestra geldi bir gece. Dedim ki; ‘Sinirlenmeye gerek yok, bak stokuna ne kadar şampanyan var, sen de eğlen.’O gece kimseden hesap almadım, bütün şampanyaları açtırdım, ‘Ece’nin son gecesi’ dedim. Çıkış o çıkış oradan.” (Asu Maro )
Arnavutköy, Kuruçeşme ve son durak Asmalımescit
Ece Bar’ın Etiler’deki Stüdyo 54’ten sonraki durağı Arnavutköy oldu. Ancak ‘mahalleli’ ile yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle yaklaşık 1,5 yıl sonra Kuruçeşme’deki ünlü Ece Bar açılır, üst katta pop, alt katta caz müziği yapılır. Caz beklenen ilgiyi görmeyince bir süre sonra alt kat ‘Aynalı Meyhane’ olacaktır. Sezen Aksu’nun önerisiyle üç yıl boyunca sahneye çıkan Pakize Suda programları da eklenince Aynalı Meyhanebüyük ilgi görür. (Asu Maro mülakatı)
Kuruçeşme Ece Bar 2007 yılına kadar devam etti, sırada son mekânı olan Asmalımescit’teki 9 Ece Aksoy vardı. Evet 9, zira Asmalımescit’teki son mekân Oteller Sokak 9 numaradaydı. Hâlen Koridor’un işlettiği ve “9 Ece Aksoy” adının korunduğu mekân için “En uzun iş yerim” diyecekti.
Asmalımescit; çok sevdiği Hulki’yle, 2022“Bütün arkadaşlarım Cihangir’deydi. Yakına gelmem için baskı yapıyorlardı. Asmalımescit’e buranın ‘eski’si Yakup Meyhanesi’nden icazet alarak geldik… 15 sene oldu.”
Mutfağı, yemekleri için yıllarca Türkiye’nin pazarlarını dolaşmış, “Bir yemeği, ne güzel yapar” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
“Ben has malzemeye meraklıyım. İyi malzeme olmazsa iyi yemek olmaz. Organik ürünü gidip yerinde buluyorum. Adım adım Türkiye’yi dolaşıyorum. Her yerdeki esnaf da ‘Ece Abla geldi’ diye beni tanır. Küçük üreticiden evlerde yapılan güzel şeyleri alırım. Köylülerin gittiği pazarlara giderim. Antakya’dan nar ekşisi, salça, Bolu ve Ardahan’dan tereyağı, Trakya’dan kaşar peyniri ve Ezine alırım. Eskiden tenekeyle alırdım şimdi tadarak parça parça alıyorum, çünkü standardımız yok. O kadar çok çeşit ve o kadar güzel peynirimiz var ki… Standardı olsa dünya piyasasını tutardık. Birini alıyorsun lezzetli, ikincisini alıyorsun tadı yok. İtalyanlar sadece parmesanla dünyayı fethetti.
(…)
Ben sebzelerin kölesiyim, beni sebzeler yönetiyor! Hepsiyle aşk yaşıyorum. Seviyorum, çok seviyorum… Bir sebzeden çok çeşitli yemek çıkarırım. Mesela ısırgan otu; püresi, çorbası, böreği… İnsanlar ‘Evim olsun, arabam olsun…’ diye hayal kurarlar, benim kurduğum hayaller tamamen yemek üzerine...” (Zeynep Bilgehan mülakatı)
Ece Bar, onyıllara yayılan serüveninde müzik, edebiyat, sinema, tiyatro, medya dünyasından müdavimleriyle de bilindi. Kimler geliyordu mekânına, yaklaşık dört yıl önceki bir mülakatta bir çırpıda saydıklarından birkaç isim:
“Eski müşterilerimin yüzde 95’i öldü. 80 yaşındayım ben. Şaşırdınız değil mi? Niye göstereyim enayi miyim? Onların çocukları, torunları geliyor. Eski fotoğraf hiç yok. Yaşar Kemal’inden tut bütün edebiyatçılar benim zaten arkadaşımdı. Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever benim mekânımdan çıkmazlardı. Komet (1941-2022) hâlâ geliyor. Rahmetli Ömer Uluç, Sezen (Aksu) dükkândan çıkmazlardı. Bir tek fotoğraf yok. Gazetecileri fotoğraf makinesiyle dükkâna almazdım.” (Posta, 6 Haziran 2021, Rıza Sönmez)
‘Kara kutumuz…’
“Gazetecileri fotoğraf makinesiyle dükkâna almazdım…”
Bu vurguda ifadesini bulan bir özelliğiyle de bilindi Ece Aksoy İstanbul’un gece hayatında. Başta T24 yazarı Hasan Cemal ve Ayşe Cemal olmak üzere dostlarının ‘kara kutumuz’ olarak nitelediği özelliği, mekânlarındaki konuklarına ve tanıklıklarına ilişkin olarak 84 yıllık ömrünün sonuna kadar muhafaza ettiği ketumluğuydu:
“En büyük prensibim, bana takılan isimle, hep ‘karakutu’ olmak. Bugün sevgilinle, yarın kocanla gelirsin. Bugün geldiğin arkadaşınla yarın küsersin…. Beni hiçbiri ilgilendirmez! Beni sadece bana sevgiyle gelmen ilgilendirir. Ben de sevgiyle hizmet ederim…”
Ünlü müdavimlerinden hareketle “entellerin aşçısı” olarak da anıldı. Zor oldu mu “entelleri” doyurmak:
“Hiç değildir, çünkü yemekten çok içkiyi severler. En çok kokoreç, ciğer, köfte tüketirler. Onlara zorla zeytinyağlı, en çok da süzme yoğurtlu semizotu yediririm!.. Sofralarda ilk zamanlar daha çok sanat konuşulurdu. İnsanlar ekonomiyle fazla ilgilenmezdi. Zaten bana gelenler ekonomisi çok parlak insanlar değil; gazeteciler, sanatçılar, ressamlar, şairler, edebiyatçılar… Şiir okunurdu, sanat, resim konuşulurdu, şarkı sözleri yazılırdı… Özal devrinde biraz borsadan konuşuldu. Bugünlerdeyse masalarda sadece ekonomi konuşuluyor. Ekonomi ve hukuk…” (Zeynep Bilgehan mülakatı)
Hayatında özel bir yeri olan Sezen Aksu’yla tanışmalarını anlatıyor; başlangıç Şan Tiyatrosu’ndaki müzikallerde olur:
“Benim elimde büyüdü Sezen, içkiyi ilk içiren neredeyse benim. Kendisi de söyler ‘Evimin salonu gibiydi Ece Bar’ diye. Onno vardı o zamanlar, Mithat küçücüktü. Orada besteler yapılırdı, şarkılar söylenirdi. Hatta bir şarkımız bile var orada yapılan Onat (Kutlar), ben, Ersin Salman’ın sözünü yazdığı.
Ben kendi yazdığım satırı hatırlıyorum: Dokun bana, dokun n’olur, hasretinden öldüm.” (Asu Maro mülakatı)
Hep çalıştı Ece Aksoy, çalışmak istedi. 80 yaşından bakarken de hayata, emeğin altını çizdi:
“Kendimi yeniden bir işe başlayacak kadar enerjik hissediyorum. 80 mi? Kim 80? Ben daha 40 yaşındayım! Aklıma kötü bir şey geldiğinde hemen jaluzilerimi indiriyorum. İyiyi düşünün, iyiyi çağırın, iyi gelsin. Kötü rastgele uğrarsa ona güle güle dersiniz. Vermek de büyük mutluluktur. Vermek senin elinde. Verdikçe mutlu olursan hep mutlu olursun.(…)Devamlı emek, devamlı çaba. Her insan alkışı sever. Ben de son zamanlarda yalnız bu konuda alkışlanıyorum. Alkışı artırmak için durmadan emek harcıyorum. Benim sahnem burası.” (Zeynep Bilgehan, Asu Maro mülakatları)Sorulduğunda “Hiç âşık olmadım, sevdim” dedi. Son ilişkisi Kürşat Kutay’dan sonra ise tamamen o sayfayı kapattığını anlattı:“O kadar sevgiyle, aşkla doluyum ki bana mutluluk katan şey çok fazla hayatımda. Pazarlar, sebzeler, çiçekler... Beni seven arkadaşlarım var, iki tane köpeğim var, eve gittiğim zaman bir karşılıyorlar beni, bugüne kadar ne kocalarım ne annem babam ne kızım beni öyle karşıladı. Tatmin olduğum ve beni besleyen çok şey var hayatta. Onun için aklıma bile gelmiyor. Bir de uğraşamam şimdi, ilişkilerde birtakım ödünler vermen gerekiyor, 50 yaşından sonra bıraktım ben bu işi.” (Asu Maro mülakatı)
“Bu yaştan sonra kaportacılık yapacak hâlim yok”
Ece Bar’ı Beyoğlu’na taşımaktan memnundu, “Evet. Ben seviyorum Beyoğlu’nu. Pera ya! Var mı üstüne? Pera! Kaldır kafanı bak gökyüzüne. Dolaşan zerrecikler hep buranın ruhu” diyordu. Peki işlerden menün muydu?Hayır! Anlatıyor:“Memnun olmam mümkün değil. Bir kere kredilerle ayakta duruyoruz. O bankadan kredi, vergi borçları bir yanda, bilmem ne… Kendini döndürmeyen bir dükkân… O bakımdan hiç memnun değilim ama ne iş yapacağım yani? Bu yaştan sonra kaportacılık yapacak hâlim yok. Çalışmak zorundayım da. Götürmeye çalışıyoruz işte. Benim yapacak çok şeyim var aslında. Para getirmeyen şeyler. Ben yazarım bir kere. (Şefe sesleniyor) “Var mı kitabım sizde? Versene kitap iki tane!” (‘Yemekte Rüzgar Var’, Doğan Kitap) (Posta, Rıza Sönmez )
Ve Korona günleri
Ece Aksoy Türkiye’de yaygınlaşan yasakları Mart 2020’de başlayan Covid-19 pandemisi günlerinde, mekânını kapatmak zorunda kalsa da mutfağını kapatmadı. Sokağa çıkma yasakları döneminde başta Asmalımescit’teki komşuları, sanatçı, müzisyen ve gazeteci dostlarına, Oteller Sokak’taki son mekânının tam karşısında yer alan evinde yemekler yaparak gönderdi. Yemek yaptığı isimleri “Yemeğin hazır” diye arayarak, poşetler içinde kapısının önüne bıraktığı paketlerle ulaşabildiği herkesi salgın günlerinde eşsiz lezzetleriyle doyurdu.
Ece Aksoy evinden son kez 13 Temmuz 2025 Pazar günü çıktı. T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın’ın Gümüşsuyu’ndaki evini ziyaret ederek T24’ün Hulki’sini son kez sevdiBerna Abik'in yazısı:
Güncellenecek...


