İstikrar olmadan dönüşüme uyum sağlanamaz Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşında yaşanan yumuşama dünya ekonomisini olumlu etkilemeye başladı. Bu yumuşamadan bağımsız olarak, yeni bir küresel dönüşüm yaşandığı kesin. Bu dönüşüme uyum sağlayabilmek için, Türkiye’nin biran önce ekonomik istikrarını sağlaması gerektiği de açık. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında, çok sayıda bakan ve bürokratın katıldığı Ekonomik Koordinasyon toplantıları yapılıyor, ardından da hep aynı içeriğe sahip açıklamalar yapılıyor. Hepsinde de küresel dönüşümden yararlanmak için en şanslı ülkelerden birinin Türkiye olduğu, bunun için gereken adımların atıldığı söyleniyor.
Gerçekten ne konuşuluyor bilmiyoruz ama açıklamalardan “göstermelik toplantı” izlenimi çıkıyor. “Genç ve dinamik nüfus, güçlü sanayi ve üretim altyapısı, stratejik konum” gibi klasik tanımlar sonrası “Küresel bir oyuncu olmak adına; verimliliği artırmaya, yatırım ortamını iyileştirmeye ve ihracatı çeşitlendirmeye yönelik yapısal reformları hayata geçirmeye devam ediyoruz” deniliyor.
İyi de, bunları yapabilmek için önce bir ekonomik istikrarı sağlamak gerekmez mi? Yüzde 49 faizle, yüzde 38 enflasyonla dönüşüm için bu kadar iddialı sözler etmek, birbiriyle çelişmiyor mu?
Sürekli “yapısal tedbirlerin hayata geçirildiği” söyleniyor ama ekonomide, adına yapısal tedbir denilebilecek hiçbir gelişme olmuyor ki. Şu anda sadece günü kurtarmak adına alınan kararlar var. Sürekli yanlış kararlar, sonuçta döviz atakları ve düşmeyen enflasyon ile faizlerden başka bir şey yok ki.
Türkiye ekonomisi uzun yıllardır patinaj yapıyor, sürekli ite kaka yürütülüyor. Önce bunları düşünüp sonra “dönüşüm bize fırsat sunuyor” denilmesi daha doğru olacaktır. İddialı sözler etmeden önce gelir dağılımı, yoksullaşan nüfus ve toplumsal tepkiler de bu toplantıda konuşuluyor mu, merak ediyorum.
KOŞULLAR YENİDEN DEĞİŞTİ
Gelelim tarifeler ve dönüşüm meselesine... Trump’ın istediklerinden çok azı ile yetinmek zorunda kalacağı açık. Belli ki ABD’deki sermaye yapısı, Trump’ın pazarlığı çok yüksek açmasından duyduğu kaygı ve edeceği zararı, sonunda anlatmış olacak ki; Trump ciddi geri adımlar attı. Dolayısıyla konuştuğum bir uzmanın deyimiyle; “ABD’nin Çin ile çatışması, eskisi kadar sert olmasa da, sürmeye devam edecek” yani fazla bir şey değişmemiş olacak.
Ekonomi yönetimi “bu çatışmadan Türkiye’nin yararlanacağını” söylüyordu. “ABD’den bu nedenle ayrılacak yatırımcıları çekmek, Çin’in Türkiye’yi geçiş ülkesi olarak kullanmasından yararlanmak” gibi fırsatları kolluyorlardı. Bunları açık söyleyemiyorlardı ama ABD de, AB de bu niyetlerin farkındaydı, elbette.
Zaten zordu ama artık bu planların hayal olduğunu söyleyebiliriz. Tabi ki konumu güçlü, “yol üzerindeki Türkiye’nin sağlayacağı avantajlar” hala baki. Ancak yeşil ekonomi ve teknolojik değişim konusunda Türkiye’nin mevcut haliyle dönüşüm için ciddi adım atamayacağı da ortada.
Özetle; ekonomi yönetimi dönüşümü ve ayak uydurma ihtiyacını görüyor. Ancak hala döviz ve faizle uğraşıldığı, sürekli hatalar yapıldığı için dönüşüm için önemli adımlar
atılabilmesi mümkün gözükmüyor.
Şu artık kabul edilmeli; mevcut iktidarın niteliği ve vizyonuyla dünyadaki değişime uyum sağlamak imkansız. Bu da çocuklarımızın geleceğinin, bugünden bile kötü olacağı tehlikesine işaret ediyor.


