İTO Başkanı Avdagiç ten asgari ücret ve faiz indirimi açıklaması
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Avdagiç, İstanbul Finans Merkezinin katkılarıyla hazırlanan Anadolu Ajansı (AA) Finans Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak soruları yanıtladı.
Küresel ve bölgesel gelişmelere değinen Avdagiç, Rusya-Ukrayna Savaşı, İran-İsrail çatışması ve İsrail'in Filistin'deki soykırım sürecinin devam ettiğini söyledi.
Avdagiç, bütün bunların yanında ABD'de Donald Trump'ın ikinci defa başkan seçilmesinden sonra gümrük vergileriyle ilgili çok "gitgel"leri olan bir politika izlendiğini gözlemlediklerini kaydetti.
Henüz orada taşların yerine oturmadığını dile getiren Avdagiç, "Bütün bu süreçler enflasyonist bir baskı oluşturuyor. Fiyatlama konusunda tüm dünyada bir sıkıntı oluşturuyor. Çünkü bir gümrük tarifesi ortaya çıkıyor, bunun 3-5 gün sonra değiştiğini, süresinin uzatıldığını, 5'e katlandığını, dörtte bir indiğini görüyoruz. Böyle her gün sürprizlerle dolu bir sürece, bir güne uyanıyoruz. Diğer taraftan dünyadaki ulaşım akslarında, özellikle Süveyş hattında bazı riskler devam ediyor." diye konuştu.
Avdagiç, dünya genelinde dalgalı bir seyrin olduğuna işaret ederek, İTO olarak hükümetle beraber koordineli bir çalışma yürüttüklerini, Türkiye'deki üreticinin, ihracatçının, ithalatçının ve tüketicinin tüm bu gelişmelerden en az etkileneceği bir süreci hep beraber oluşturmaya çalıştıklarını anlattı.
"SÜREKLİ TEYAKKUZDA OLMAMIZ GEREKEN BİR DÖNEMDEYİZ"
İTO Başkanı Avdagiç, küresel anlamda sürekli teyakkuzda olunması gereken bir dönemde bulunulduğunu belirterek, “Sabit ve net bir politika belirleyeceğimiz bir süreç yok karşımızda. Diğer ülkelerde olduğu gibi çok dinamik bir süreç yönetmek durumundayız. Türkiye, hem coğrafi konumu hem de savaş bölgelerine yakınlığından dolayı daha da hassas bir politika yürütmek durumunda." şeklinde konuştu.
Gümrük tarifelerindeki gelişmelere de değinen Avdagiç, ABD'nin en büyük ticaret ortağının artık Çin değil Meksika olduğunu bildirdi.
Avdagiç, gümrük tarifelerinin üzerinde önemle durduklarına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü gümrük tarifeleri Türkiye'nin de ABD'ye ticaretini etkileyecek son derece önemli unsurlar. Eğer ABD, bizimle benzer ürünleri ABD'ye ihraç eden ülkelerin gümrük tarifelerine Türkiye'ye koyduğu yüzde 15'lik rakamın üzerinde bir rakamı gündeme getirirse ve bunu sürekli hale getirirse Türkiye'nin bu durumda ABD'ye yaptığı 16 milyar dolarlık ihracatını hızlıca yukarı doğru çekme ihtimali var. Dolayısıyla biz sadece kendimizle ilgili değil, diğer ülkelerin de gümrük tarifelerini takip etmek ve buna göre dinamik bir politika izlemek zorundayız."
Avrupa ile ilgili de gelişmelere değinen Avdagiç, Avrupa Birliği'nin (AB) hem ithalatta hem de ihracatta Türkiye'nin en büyük ticari ortağı olduğunu vurguladı.
Avdagiç, Avrupa'daki bazı ülkelerin özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı başladıktan sonra memnuniyetsizliğinin net olarak ortaya çıktığını kaydederek, "ABD ve AB'nin, Ukrayna'ya toplam 250 milyar doların üzerinde bir kaynak aktardığını görüyoruz. Buna karşılık bugün itibarıyla baktığımız zaman, özellikle Alaska görüşmesinden sonra savaşta hala Rusya'nın avantajlı olduğu görülüyor. Ben burada olaya diplomatik değil, sadece ekonomik açıdan bakıyorum. Rusya hala daha kazançlı bir ülke durumunda gözüküyor. AB, bu savaş sonrasında hem çok ucuz enerji kaynağını hem de önemli bir ticari partnerini kaybetti ve bu kayıp sürekli hale gelmeye başladı." diye konuştu.
"İSTANBUL HAVALİMANI ÇOK ÖNEMLİ BİR LOJİSTİK MERKEZİ HALİNE GELDİ"
Şekib Avdagiç, bu süreçte Çin faktörünün önem kazandığının altını çizerek, Çin'in daralan Amerikan pazarı ve orada artacak vergilere bağlı olarak diğer ülkelere daha agresif fiyatlarla satış yapmaya yönelmesinin gündemde olduğunu söyledi.
Bunun da çok dikkatli bir şekilde takip edilmesi gereken bir konu olduğunu anlatan Avdagiç, şunları kaydetti:
"Çin'de bazı konularda gerçekten çok ciddi bir kapasite var. Baktığımız zaman dünyanın çelik üretiminin yüzde 55'i Çin'de, çok ciddi bir örnek olarak söylüyorum bunu. Elektrikli araçlar şu anda çok revaçta ama bu araçlarda kullanılan bataryaların kahir ekseriyeti, Çin'de veya dünya çapında Çin'in kontrolündeki tesislerde üretiliyor. Dolayısıyla bu anlamda Çin'in son dönemlerde önemli kazanımları oldu. Buna karşı da ölçek ekonomisine bağlı olarak her ülke önlem alıyor. Bizim de aldığımız ve almamız gereken tedbirler var. Bütün bunlara baktığımız zaman dünya ticaretinde gerçekten çok önemli bir dönüşüm yaşıyoruz. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni şartlara göre biz de hem ülke olarak hem sektörler olarak hem de şirketler olarak kendimizi tekrar konumlamak ve dinamik bir politika izlemek durumundayız."
Avdagiç, Türkiye'nin savaşların olduğu bölgelere yakınlığından dolayı dezavantajları olmakla beraber coğrafi konumu dolayısıyla lojistik avantajlarının bulunduğuna işaret etti.
Kovid-19 döneminde özellikle Avrupalı şirketlerin Uzak Doğu'dan mal tedarikinin çok güç olduğu dönemde hızlıca Türkiye'ye yöneldiğini anımsatan Avdagiç, "O zamana kadar Türkiye ile ilgili geçiş sınırlamaları, tır geçiş sayısındaki kotalar gibi kısıtlamaların hepsi bir gecede kalktı ve Türkiye'nin avantajlı konumunu onlar da kabul ederek problemlerini çözmeye çalıştılar. Dolayısıyla lojistikte attığımız çok önemli adımlar var. Somut bir şey söylemek istiyorum, İstanbul Havalimanı bu konuda çok önemli bir ‘hub’ oldu. Havalimanını hep yolcu tarafıyla konuşuyoruz, evet, yolcu tarafı çok önemli. İstanbul Havalimanı Avrupa'dan Orta Doğu'ya kadar bu bölgedeki en önemli aktarım merkezi haline geldi ama sadece yolcu aktarım merkezi değil, aynı zamanda çok önemli bir paket ve ürün aktarım merkezi haline geldi, lojistik merkezi haline geldi." şeklinde konuştu.
"BİZİM YURT DIŞINA İHRACATIMIZDA VE KISMİ İTHALATIMIZDA DEMİR YOLUNU DAHA FAZLA KULLANMAMIZ LAZIM"
Türkiye'nin demir yolu ile ilgili kaslarının güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Avdagiç, hükümetten bu konuda talepleri olduğunu dile getirdi.
Avdagiç, "Bizim yurt dışına ihracatımızda ve kısmi ithalatımızda demir yolunu daha fazla kullanmamız lazım. Şu anda demir yolu kullanım oranımız çok düşük. Bu bazı konularda maliyetlerimizi artırıyor. Bizim önerimiz ve hükümetten talebimiz, 2030'a kadar ihracatımızın en azından yüzde 30'unun demir yoluyla yapılabiliyor olması." dedi.
Orta Koridor'a da dikkati çeken Avdagiç, Orta Koridor'un avantaj olduğunu ama aynı zamanda Çin ürünlerinin çok hızlı bir şekilde Türkiye'ye gelmesi için bir yol açılmış olacağını söyledi.
Avdagiç, "Şu anda Çin'den bazı ürünlerin gemiyle taşınmasında daha yüksek montanla gelmeye ihtiyacı var, 6-8 hafta sürüyor. Bu süre 15 güne düştüğü zaman Çin daha da avantajlı hale gelecek. Orta Koridor'un bize getireceği negatif yani ithalat baskısını da düşünmemiz lazım. Dolayısıyla bunu getireceği pozitif katkılarla beraber iki tarafta değerlendirmemiz lazım diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.
İş dünyasının, 2023'ten bu yana açıklanan istikrar programına büyük bir sabırla ve metanetle uyum göstermeye çalıştığını aktaran Avdagiç, yaşanan zorluklara rağmen şirketlerin üretmeye ve ihracatı sürdürmeye devam ettiklerini söyledi.
Avdagiç, Türkiye'nin ihracatının temmuz sonuna bakıldığı zaman yıllıklandırılmış rakamlar itibarıyla 270 milyar doları yakaladığını belirterek, "Dış ticarette ihracat rakamlarıyla beraber mutlaka ithalat rakamlarına da bakmak lazım. İhracatımızda yılbaşından bu yana yüzde 5'in biraz üzerinde bir artış var ama ithalatımızdaki artış oranı daha yüksek. Dolayısıyla bu da dış ticaret açığımızı bir nebze artıran bir unsur. Hizmet ihracatına da baktığımız zaman yılın ilk 6 ayında hem hizmet ihracatımızda hem ithalatında artış var. Hizmet ihracatında yüzde 5'lik bir artış varken ithalatında yüzde 9'luk bir artış var. Dolayısıyla orada da ithalat tarafında yüzdesel anlamda biraz daha fazla artış var." diye konuştu.
"ENFLASYONUN DÜŞÜRÜLMESİ HEPİMİZİN DESTEKLEMESİ GEREKEN BİR HEDEF"
İTO Başkanı Avdagiç, son iki senede yaşanan süreçlere bakıldığı zaman Türk iş dünyasının uygulanmakta olan ekonomik programla ilgili ciddi bir bedel ödediğini, buna rağmen süreçlerini yürütmeye çalıştığını vurguladı.
Avdagiç, bazı sektörlerde rekabetçilikle ilgili sıkıntılar yaşandığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada bir üst başlık olarak şunu söyleyeyim. Enflasyonun düşürülmesi amasız, fakatsız, lakinsiz, hepimizin desteklemesi gereken, hepimizin desteklediği ve arkasında durduğu bir hedef. Bunda farklı bir düşüncemiz yok, olmamalı, olamaz da. Bunun hayata geçirilmesindeki süreçlerin de politikanın da önemli bir kısmıyla mutabıkız. Burada gündeme getirmeye çalıştığımız en önemli konu, bu iki yıl içinde döviz kurunda yaşanan artışla, TL karşısındaki değerlemeyle, asgari ücretteki artışa, TÜFE artışına baktığınız zaman, döviz kurundaki artışın diğer bütün oranların çok gerisinde kalması ve sadece geçen sene yüzde 25'lik bir makas oluştu. TÜFE'deki artışla döviz kurundaki artış arasındaki makas 2024'te yaklaşık olarak 20-25 puan mertebesinde. Yani ihracatçının gelirinde 25 puan azalış var. Buna tabii şöyle bir açıdan da bakmak lazım. İhracatçıyı zorlayan bir tarafı olmakla beraber ithalatı da cazip hale getiren bir konu bu.
Türkiye’nin her zaman ikili bir politika izlemesi gerekiyor. Bir taraftan ihracatı artırırken bir taraftan da ithal ettiği ürünleri yurt içinde daha fazla üretmenin süreçlerini hayata geçirmesi gerekiyor. Dolayısıyla bizim mutlaka ithalatın içindeki komponentleri nasıl Türkiye'de bir an önce üretebiliriz, ithalatımızı aşağı doğru nasıl çekebiliriz, diğer tarafta ihracatımızı nasıl artırabiliriz, sürekli gündemimizde tutmamız gerekiyor. Türkiye'de belli sektörlerde bu alanda bir sıkışma var. Karlarda bir aşınma var. Zaten son iki çeyrekte büyüme rakamlarına baktığımız zaman özellikle ihracattan ve yatırımdan gelen rakamlarda eksi görüyoruz. Yani ihracatın ve yatırımların büyümeye katkısının eksi olduğunu görüyoruz ki bizim büyüme rakamına bakınca ilk başta mercek altına aldığımız iki alt başlık var; yatırımların büyüme etkisi ve ihracatın büyüme etkisi. Dolayısıyla bu rakamları çok dikkatlice takip etmemiz lazım ve bunların mutlaka büyüme rakamına pozitif katkı yapması lazım."
Merkez Bankasının politika faizini 300 baz puan düşürmesinin çok önemli ve değerli olduğunu vurgulayan Avdagiç, sene sonuna kadar 3 toplantı daha olacağını hatırlattı.
Avdagiç, "Toplamda 1000 baz puanlık bir düşüş olacağını normal konjonktürde öngörüyoruz. Sene sonunda da inşallah finansman maliyetinin aşağı doğru geleceğini, enflasyonun da yüzde 30'un altında bir rakamla kapanabileceğini tahmin ediyoruz." dedi.
"TÜRKİYE'DEKİ ÜRETİMİN, İHRACATIN VE İSTİHDAMIN ANA EKSENİNDE KOBİ'LER VAR"
Şekib Avdagiç, iş dünyasının finansmana erişimine vurgu yaparak, KOBİ tanımının güncellenmiş olmasından dolayı müteşekkir olduklarını ifade etti.
Avdagiç, "Bu çok uzun zamandır beklediğimiz bir konuydu. Enflasyona bağlı olarak da rakamlarda bir aşınma oldu. Bu rakamın güncellenmesi önemli. Çünkü Türkiye'deki üretimin, ihracatın ve istihdamın ana ekseninde KOBİ'ler var. Dolayısıyla KOBİ kapsamının doğru rasyolarla belirlenmesini çok önemsiyoruz. Burada yapılan güncelleme önemli bir katkı sağladı." şeklinde konuştu.
KOBİ tanımının güncellenmesinden sonra KOBİ’lerle ilgili verilen teşviklere, finans paketlerine, finansman ulaşımına taleplerin de artacağını vurgulayan Avdagiç, buna bağlı olarak özellikle kredi büyümesiyle ilgili kısıtların devam ettiğini belirtti.
Şekib Avdagiç, KOBİ'lere verilecek kredilerle ilgili bu kısıtların gözden geçirilmesi gerektiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Aylık kredi büyüme oranlarının KOBİ'ler için bir miktar artırılması KOBİ'lere pozitif bir destek sağlayacaktır. Burada iki önemli konu var, bir finansmana erişim, iki finansman maliyeti. Şu anda KOBİ’ler açısından, genel olarak iş dünyası açısından her ikisinde de taleplerin tam karşılanamadığı bir dönem yaşıyoruz. Enflasyonu kontrol altına almak için bu konuda belli kısıtlar uygulanıyor ama özellikle KOBİ'lerin ve ihracatçı KOBİ'lerin sıkıntı yaşamaması için KOBİ'lere yönelik finansmana ulaşımda tabiri caizse vidaların biraz gevşetilmesinin, finansmana erişimin daha kolaylaşmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. Sene sonuna kadar politika faizinde 1000 baz puanlık düşüş olursa da burada zaten daha makul rakamlarla krediye erişim sağlanması mümkün olabilecek. Şu bir gerçek, biraz evvel dediğim gibi bütün bu kötülüklerin anası enflasyon. Dolayısıyla enflasyonun düşürülmesi politikasından geri adım atılmaması gerekiyor ama bu süre içinde de üretimin, ihracatın, ticaretin devam etmesi gerekiyor. İstihdamın muhafaza edilebiliyor olması gerekiyor. Buradaki o hassas dengeyi sağlamak konusunda da biraz evvelki taleplerimizi gündeme getirdik."
"İSTANBUL'DA ÇALIŞAN KAMU PERSONELİNE AYRICALIKLI BİR EK TAZMİNAT ÖDENMESİ GEREKİYOR"
Avdagiç, asgari ücretin bölgelere göre farklılık göstermesi önerisine değinerek, bir taraftan bölgesel asgari ücreti önerirken bir taraftan da İTO olarak, İstanbul'da çalışan kamu personeline ayrıcalıklı bir ek tazminat ödenmesi gerektiğini ifade ettiklerini söyledi.
İstanbul'da çalışan bir memurun hayat şartlarının, ödeyeceği kiranın, ulaşım masraflarının ve diğer giderlerinin Anadolu'daki maliyetin çok üstünde olduğunu kaydeden Avdagiç, "Dolayısıyla memurlar için mutlaka İstanbul'dan başlayarak büyükşehirler için kademeli bir ek ödeme, ek takviye yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Aynı şekilde iş dünyasına döndüğünüz zaman nasıl ki şimdi kimse şuna karşı çıkmıyor, Türkiye teşviklerde altı bölge var değil mi? Niye? Çünkü belli bölgelerin gelişmeye ihtiyacı var. İstanbul birinci bölge ve altıncı bölgeye kadar farklı bölgelerde teşvikler var. Şimdi asgari ücrette de aynısını söylüyoruz. Sizin asgari ücretle veya ona yakın bir ücretle İstanbul'da belli sektörlerde istihdam sağlamanız hemen hemen mümkün değil. Aslında şu anda İstanbul'da birçok sektörde asgari ücret pratikte uygulanmayan bir şey. Bizim tespitlerimize göre İstanbul'daki birçok işyerinde fiili asgari ücret, reel asgari ücretin yüzde 30'u üzerine koyun, oradan başlıyor." diye konuştu.
Avdagiç, TÜİK'in kısa bir süre evvel gelişmişlikle ilgili yeni bir araştırma yayımladığını anımsatarak, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Anadolu'daki belli bölgelerde çalışanların insanca yaşayabilecekleri bir ücret seviyesini dikkate alan makul bir kademeli asgari ücret süreci devreye alınırsa oradaki istihdam daha sağlıklı şekilde muhafaza edilebilir. Oradaki firmalarımız rekabetçiliği sağladıkları için üretimlerini devam ettirebilirler. Dolayısıyla bu oradaki sosyal dokuya da fayda sağlayabilir. İstanbul'da diyelim ki tekstil sektöründe işsiz kalan birinin hizmetler sektöründe veya farklı sektörlerde iş bulma imkanı varken Anadolu'da belli şehirlerde bu konuda imkanlar çok kısıtlı. Teşviklerde nasıl böyle bir mantık varsa, az önce vurguladığım gibi en önemlisi çalışanların insanca yaşayabilecekleri bir ücret seviyesini esas alarak en azından bundan sonraki süreçlerde bu konuda bir farklılaştırma yapılması, oradaki işletmelerimizin ve çalışacak insanların da istihdamının muhafazası anlamında katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum."


