Kalbin kubbeleri: MTO Akademik Yaz Kampları... Anadolu’da bir medeniyet seferi (3) Yusuf Kaplan
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Medeniyet Tasavvuru Okulu’nda (MTO), her yıl ağustos ayında benzeri olmayan öncü akademik yaz kampları düzenliyoruz dört yıldır. Bu sene altı şehrimizde dokuz akademik yaz kampı düzenleyeceğiz. Bilim felsefesinden tarih felsefesine, siyaset felsefesinden hukuk felsefesine, sinema, edebiyat, mimarlıktan siyere ve pek çok akademik, kültürel ve sanatsal alana kadar sayısız disiplinde yüzlerce özgün makale sunulacak.
Benzersiz, ruh dolu, çap ve kalitenin zirve yaptığı, kardeşlik ruhunun iliklerimize kadar yaşandığı, akademiye ruh, entelektüel hayata derinlik kazandırarak ülkemizin önünü açacak büyük atılımların tohumlarını ekecek bu yılki kamplarımızı, MTO Azerbaycan Temsilcisi Vuqar Azizov kardeşimin nefis kaleminden paylaşmaya devam ediyorum bugün de. Zihin açıcı okumalar…
***
3. KATMAN: “BEŞERÎ ŞİİR”: HAYATI KUŞATAN RUH
Beşeri Şiir, medeniyetin insanî dile dönüşmesidir. Hayatın merkezine anlamı, merhameti ve zarafeti koyar. Medeniyet burada ruh olur, nefes olur, şiir gibi yaşanır. Bilinç, burada insanî düzene dönüşür, aile ve fıtrat üzerinden beşeri hayat ilahî anlamla buluşarak öze dönerek insanı yeniden yazar. İnsan da aileden hayata bir fidan gibi açılarak, medeniyeti şiire ve ruha dönüştürür. Tasavvuf, kültür ve estetikle hayatı kucaklar, insanla bütünleşir barışır yaşam. Beşeri Şiir, burada olgunlaşır, yeryüzünü kuşatacak hale gelir.
AYDIN: BATI NADOLU’NUN HEM SAVUNMA HEM YAYILMA HATTI
Özellikle 14. yüzyıldan itibaren Ege üzerinden gerçekleşen «Gaza Ruhu”nun merkezlerinden biri olur. İzmir’in karmaşıklığına, İstanbul’un merkeziyetine karşılık Aydın, derin ama sakin akan bir irfan nehri gibidir. Anadolu’nun İslamlaşmasında son halkalardan biridir. Buradan hareket eden seyyahlar, dervişler, askerî akıncılar için Rumeli’ye geçişte son duraktır. Bu sebeple Aydın, medeniyetin “geçiş yolu ama kaybolmayan ruhudur.”
Aydın kampı, bizlere Beşeri Şiirin hayata rahmet saçması için fıtratın ritmine uyması gerektiğini öğretiyor. Fıtrat, Allah’a dönüşün sembolüdür. Adalet, hukuk, sanat, bilim ve düşünce hepsi fıtrata dönmek için insanı kuşatır. Fıtrata dönen insan, bir şiir beslemez, kendisi hayatıyla şiir olur; aileyi, adaleti, hukuku, sanatı, bilimi ve düşünceyi ilâhî makamda buluşturarak yeniden inşa eder.
Bilgi ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanın fıtratıyla uyumu temel kalır. Aile ise, medeniyetin ilk ve en temel hücresidir; burada fıtrat yeniden düşünülür. LGBT gibi ideolojik saldırılar ve medya etkisiyle aile yapısının manevî ritmi tahrip olunmasına rağmen Aile yeniden inşa edilir.
Aydın’ın manevi atmosferinde Rumeli’ye açılan durak olduğu gibi, aile de topluma geçişin bir durağıdır. Burada esas olan fıtratın korunmasıdır. Bu korunma, insanın hem kişisel hem toplumsal ruh sağlığının anahtarıdır. İşte o zaman bilim ve teknoloji hayata fıtratın koruyucusu gibi konum alacaklar, insanı ve insanlığı kurtarma vazifesi görecekler. İslâm medeniyetinde musikinin makamlardan oluşması gibi, toplumun musikisinin de makamları ailedir. O bozulmazsa musiki bozulmaz. Beşerî Şiir’in ruhunu, akışını aileyi besleyerek, fıtratına döndürerek, hakikatle bağlayarak dâimî kılabiliriz.
Medeniyet yolculuğu, insanın özüne dönmediği sürece tamamlanmaz. Aydın, bu anlamda yaratılış ilkesinin yeniden hatırlatıldığı kapı ve bestesidir. Aile bir sistem değil, varlığın özü olarak burada tanımlanır. Toplum fıtratın sonucu ve aynı zamanda onun koruyucusu oluyor. Çünkü, fıtrata ihanet, insanlığa ihanettir.
Adalet ve siyasetle çıktığımız yolculukta en küçük yapı olan ailede duruyoruz. Ama bu duruş değil, aileden yeniden manevî yükseliştir. Beşerî Şiir’in, makamdan musikinin oluşumuna doğru inşadır. İşte bunun sembolünü son durağımızda göreceğiz...
MİLAS: OSMANLI’NIN İÇE DÖNÜK BAKIŞININ, TAŞTA ŞİİRE DÖNÜŞMÜŞ HÂLİ
Burada devlet değil, derinlik inşa edilmiştir.
Çünkü Osmanlı, kudretini önce kalbin kıblesini bulmuş şehirlerle sağlamlaştırırdı.
Ve Milas, işte o kalbî kıblelerden biridir. Buradayız... Ege’nin manevî ruhunu temsil etmek için.
Ege’nin manevi mirası
Hikmet, maneviyat ve estetik üçlüsüyle Anadolu’ya ruh vermiştir.
Ama bu üçlü bugün: Bireyselleşmiş zihin, yüzeyselleşmiş ruh ve metalaşmış form haline gelmiştir. Ve belki de Milas’ta yapılacak kamp, bu kaybedilen üç mirasın yeniden “şiire dönüşme” denemesidir.
Milas’ta ilim, bir hakikati öğretmekti; irfan, o hakikati yaşamak; hikmet ise, onu bir hayat haline getirmekti. Ege’nin manevî mirası işte bu üç adımda, Anadolu’nun rûhuna ses olur, geleceğe yön çizer.
Medeniyet yürüyüşü burada, manevî mirasın derinliği ve sessizliği ile tamamlanır. Anadolu’nun anlamı, insanın ruhunda kendini aydınlatır. İnsan, bu aşamada toplumu ve medeniyeti oluşturan ruhî unsurların farkına varır. Manevî miras, insanın doğayla, toplumla ve kendisiyle barış içinde olmasının temelidir. Sessizlik ve hatırlama, bu yolculuğun kaynağı ve hedefidir.
Yolculuk tamamlandığında konuşan artık akıl değil kalptir. Milas, medeniyetin iç sesiyle buluştuğu mekândır. Sessizlik bir kaçış değil, bir doğuş olmuştur. Bu doğuştan manalar serpilir hayata. Tüm bilgi, sanat, fıtrat, tarih burada mânâ ile buluşur. Ve mânâ, bütün bu yürüyüşü bir şiire dönüştürür.


