Karagölün faiz canavarı Sözcü Gazetesi
SonTurkHaber.com, Sozcu kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Geçen hafta İstanbul’da yapılan “2. Dünya İslam Ekonomisi Zirvesi” toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı, “Faize dayalı ekonomi nizamın değişmesi için mücadeleden geri durmayacağız. İtirazla yetinmeyip alternatif üreteceğiz” demiş. Başkan Erdoğan’ın, 2021 Mart’ında uygulamaya koyduğu “faizi indirerek, enflasyon düşürme” yöntemi ters tepmişti. Faiz indirilince döviz fiyatı çıkmış ve bu yüzden enflasyon yükselmişti. Ekonomimiz döviz tükendiğinden bir “ani duruş” tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Erdoğan, 2023 Genel Seçimleri’nde üçüncü kez başkan seçilince, böylesi feci bir olayla karşılaşmamak için “rasyonel iktisatçı” (faizci diye okuyun) Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirdi. Merkez Bankası’nı da yine faizci iktisatçılara emanet etti. Türkiye’de Haziran 2023’ten beri “faize dayalı bir ekonomi sistemi” uygulanıyor. Ama Erdoğan’ın faizsiz ekonomi özlemi bitmiyor.
SANAYİNİN DEVLERİ FAİZE ÇALIŞTI
Pazartesi günkü Sözcü’de birinci haberin başlığı aynen şöyleydi: “Doğruya Doğru: Rakamlar gösteriyor ki Yeni Şafak haklı. 641 MİLYARLIK KÂRIN 619 MİLYARI FAİZE GİTTİ. Bu vahim tablo Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun bilançosundan çıktı. Firmalar kazancının yüzde 97’sini faize aktardı. Yatırıma, istihdama para kalmadı.” Arkadaşımız Hülya Oruçoğlu’nun derlediği haberin kaynağı da İstanbul Sanayi Odası’nın hazırladığı 2024 yılı “En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu” raporuydu. Habere göre Türkiye’nin 500 büyük firmasının finansman giderleri son dört yılda 209 milyardan 618 milyara çıkmıştı. Haberin veriliş tarzından çıkan mesaj net ve açıktı. Faiz, çok kötü bir şeydi. Kötü olduğu o kadar açıktı ki; Sözcü ile Yeni Şafak “faiz karşıtlığında” aynı noktada buluşmuşlardı. Üstelik bu haber, faizi reddeden “İslam Ekonomi Zirvesi”nin hemen ardından halkın dikkatine sunulmuştu. Yoksa Erdoğan “Ortada (faizi yasaklayan) nas var; sana bana ne oluyor” demekte haklı mıydı?
TASARRUFUN FAİZİ VARSA, KREDİNİN DE FAİZİ OLUR
Devlet bütçesinin önemli bir bölümü faizdir. Sanayicilerin kazancı faize gidiyor. Aldığı net faiz, enflasyon kaybını karşılamadığı için, tasarruf sahibi mutlu değil. Üstelik TL’yi riskli bulduğundan parasını dövize ve altına yatırıyor. Yani faizden, ne alan ne de veren memnun. Soru: Faizi ekonomik sistemden söküp atmak için daha ne bekleniyor? Cevap: Faize bir alternatif bulunması. 1970’lerde “para faizsiz, dükkan kirasız” diye bir kayıt dışı (vergi dışı diye okuyun) finansman sistemi vardı. Demek ki; dükkan alabilecek bir “mali sermaye” ya para olarak kalıp faiz ya da dükkan olup kira getirmeliydi. Demek ki; faiz paranın kirasıydı. Dükkan “fiziki sermaye” olduğundan enflasyonla değer kaybetmez. Ama mevduat “finansal/parasal sermaye” olduğundan değeri enflasyonla aşınır. Bu da karşımıza “reel faiz”, “nominal faiz” kavramlarının çıkartır. Faizden şikayet edenler, bunun reel mi yoksa nominal mi olduğunu belirtmemek zorundadır. Belirtmemek adam kandırmaya dönük bir yalancılıktır. Finansmanda faizin alternatifi kâr veya kiradır. Faizsiz finansman en bilinen aleti “sukuk” denen tahvildir. Sukukun enflasyon ortamında nominal getirisi, dükkanın kirasından yüksektir. Bu da sukukun dağıttığı “kira/kâr” payının aslında faiz olduğunun kanıtıdır. Faizin, enflasyonla mücadeledeki işlevini üstlenecek alternatif aleti bilmiyorum. Faizsiz ekonomide zaten enflasyon olmayacaksa böyle bir alete de ihtiyaç yoktur. Bugünün son sözünü ödünç aldım.
SON SÖZ: Herkesi mutlu etmek isteyen ekonomiyi yönetmesin, dondurma dağıtsın.


