Kayyum: Darbeden kalan gölge
Halktv sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Bir sabah tank sesleriyle uyandı bu ülke. 12 Eylül 1980’di. Radyo hep aynı cümleyi tekrarlıyordu.
“Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur.”
Ama aslında el konulan şey halkın iradesiydi. Sadece siyasi partiler kapanmadı. Daha birkaç yıl önce sandıklara gidip belediye başkanını seçmişti insanlar. Ankara’da Ali Dinçer, İstanbul’da Aytekin Kotil, İzmir’de İhsan Alyanak…
Hepsi farklı görüşlerden ama hepsi halkın tercihiyle o makamlara oturmuştu. Bir gecede koltuklarından indirildiler. Yerlerine albaylar, yarbaylar, emekli generaller atandı.
Kentin çöpünü toplayacak, suyunu akıtacak, ulaşımını düzenleyecek kişilerin artık halkla değil, kışlayla bağı vardı. Belediyeler birer karargaha dönüşmüştü. Sokakta kimse yüksek sesle konuşamıyordu ama kahvehanelerde fısıltılar dolaşıyordu.
“BELEDİYE ARTIK BİZİM DEĞİL, KIŞLANIN.”Bu tablo sadece bir yönetim değişikliği değildi. Bir travmaydı. Çünkü halk gördü ki, kendi iradesi bir sabah bildirisiyle çöpe atılabiliyor. Bu yüzden 1984 seçimlerinde sandıklara hücum ettiler, oylarını bir tür “intikam” duygusuyla verdiler. Darbeci başı Kenan Evren'in desteklediği partiyi tarihe gömdüler.
Bugün tartıştığımız kayyum gerçeği aslında yeni değil. İsimler değişiyor, yasalar farklı kılıflara bürünüyor ama mantık hep aynı: Sandığın üstüne bir mühür daha koymak, seçilmişi bir kenara itmek.
O mühür belki bir darbe bildirisiyle, belki bir mahkeme kararıyla geliyor. Ama sonuç değişmiyor. Halk, kendi iradesinin gasp edilmesine öfkeyle tanıklık ediyor.
Sandıktan çıkan iradenin yok sayılması, demokrasinin kalbine indirilen en ağır darbedir. 1980’de belediyeler kışlaya bağlanmıştı, bugün belediyeler, partilerin il binaları polis barikatlarıyla saraya bağlanıyor.
Tarih mi tekerrür ediyor yoksa? İlk seçimde göreceğiz bunu.


