Kıbrıs ın kuzeyindeki Türk yönetiminin önündeki seçenekler neler?
T24 sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Fundanur Öztürk
Yarım asrı aşkın süredir çözüm arayan Kıbrıs'ta gerek iç siyasetin gerek uluslararası temasların hızlandığı bir dönem yaşanıyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguín adadaki diplomatik temaslarına başladı.
Holguín şu ana dek hem Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Nikos Hristodulidis hem de sadece Türkiye'nin tanıdığı "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" lideri Ersin Tatar ile görüştü.
Bu temaslar Temmuz ayında Cenevre'de BM ev sahipliğinde tarafların katılımıyla yapılacak gayri resmi görüşmeler öncesinde kritik öneme sahip.
Sadece ada halkları değil, garantör ülkeler de bundan sonraki yol haritasını belirleyecek.
Adanın kuzeyi ise gerçekçi ve sürdürülebilir bir çözüm formülü arayışında.
Peki masada ne tartışılacak, Kıbrıs'ta genel görünüm nasıl?
İki devletli çözüm mü yoksa federasyon mu?
Kıbrıs Cumhuriyeti, AB üyesi olmak gibi yıllar içinde kazandığı haklar da düşünüldüğünde, giderek uzlaşmadan uzak bir tavır sergilemekle eleştiriliyor.
Fakat bunun karşısına ne konulacağı konusunda kuzeydeki Türk yönetiminin çözüm önerileri farklılaşıyor.
Türk yönetimi tek yolun şimdiye dek sadece Türkiye'nin tanıdığı "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni siyasi tanıma ve iki devletli çözümden geçtiğini savunurken, muhalefete göre bu, yıllardır süren sonuçsuz bir çaba olmanın ötesine geçemiyor.
Türk tarafı, kuzeyin Türkiye'nin desteği ile hiç olmadığı kadar güçlenmesi gerektiğini ve Rumları güç paylaşımına zorlaması gerektiğini savunuyor.
Muhalefet ise Rumlarla kurulacak esnek federasyon ve iş birliği modellerinin 'daha gerçekçi' bir çözüm zemini sunacağını öngörüyor.
Buna göre, "KKTC"nin tanınmasını önceleyen değil, Rumlarla somut iş birlikleri kurarak barış zeminini yeniden kuracak ve Türklerin adadaki gücünü artıracak adımlar atılması gerekiyor.
Fakat federasyon tartışması da tıpkı iki devletli çözüm arayışı gibi, "tarihi geçmiş bir formül" olmakla eleştiriliyor.
Belki de bu sebepten, muhalefet liderlerinin "alternatif ve esnek" federasyon modelleri üzerinde yoğunlaştığı görülüyor.
Masaya güçlü oturup Rumları anlaşmaya ve siyasi tanımaya mecbur bırakacak şartları oluşturmak mı, yoksa iki tarafın da çıkarlarını artıracak somut çözümler ve iş birliği modelleri üretmek mi?
Kıbrıs, bu ihtimaller arasında gidip geliyor.
Öne sürülen çözüm modellerinin birbirine temas eden yanları olmakla birlikte ortak bir zemin olmadığı, bilakis keskin bir ayrışma olduğu görülüyor.
'Federasyon demek, Türkiye'nin KKTC'den çıkması demektir'
Aralarında BBC Türkçe'nin de bulunduğu bir grup gazeteci ile Türk yönetimi lideri Ersin Tatar'ı yeni açılan 'Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi'nde ziyaret ediyoruz.
639 bin metrekarelik alana kurulmuş bu devasa komplekste, birbiri ardına sıralanmış yüksek tavanlı geniş koridorlar geçiyoruz.
Türkiye'nin inşa ettiği ve açılışını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı yerleşke hem Tatar dönemini hem de Türkiye ile sıkı ilişkileri temsil eden güçlü bir siyasi sembol.
Türkiye'nin ve Tatar'ın Kıbrıs'ın kuzeyine dair stratejisi ise tamamen ortak: "KKTC'nin siyasi olarak tanındığı iki devletli çözüm".
Tatar, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin uzlaşmaz tavrı sebebiyle federasyon arayışının defalarca başarısızlığa uğradığını, dolayısıyla iki devletli çözüm modelinin "diplomatik bir mecburiyet" olduğunu söylüyor.
"Rumların 3D formülü de dahil hiçbir uzlaşmacı çözüme yanaşmadığını" söyleyen Tatar, "Biz Kuzey Kıbrıs'ı güçlendirmek durumundayız. Denedik, başka türlü olmuyor" diyor.
"KKTC"nin hem Kıbrıs yönetimi tarafından hem de uluslararası mecrada bir devlet olarak tanınmasını esas alan "iki devletli çözüm" politikasının, Türkiye'nin desteği ile "milli siyaset" haline geldiğini kaydediyor:
"Kolay kolay kimse bunu değiştiremeyecek. Türkiye bizim arkamızda. Federasyon demek, Türkiye'nin buradan çıkması demektir. Dolayısıyla federasyon devri kapanmıştır. Biz iki devletli siyasetten başka bir siyaset görüşmeyiz."
Tatar, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın Kıbrıs Cumhuriyeti'ne büyükelçi atamasıyla ilgili olarak ise "O ülkeleri Avrupa Birliği zorladı" diyor ve bu durumu "önemsemediğini" belirtiyor.
"Bu ülkelerin Güney'de pek işleri yok. Çoğu da zaten Avrupa'dan bir büyükelçi akredite ediyorlar. Türk devletlerinin esas işleri burada, KKTC'de."
Tatar, Türk devletlerinden gelen binlerce öğrencinin Kıbrıs'ın kuzeyinde eğitim görmesini örnek gösteriyor.
Buradan mülk alan ve satışı yapan bazı yabancılar, yakın zamanda Kıbrıs mahkemelerince tutuklandı.
Adanın kuzeyinde şok etkisi yaratan ve büyüyen emlak sektörünü yakından ilgilendiren bu kararlar, çözüm sürecini etkileyebilecek nitelikte görülüyor.
Yabancılara "Güney'e gitmeyin" çağrısı yapan Tatar, "Rum, bizim buradaki yükselişi ve başarıyı görünce oyunu bozmak istedi. Ne hukukun ne insan haklarının kabul edeceği bir karar" diyor.
"Ne BM ne AB ne insan hakları… Hiçbir şey dinlemiyorlar. Türkiye'ye bel altı vuruyorlar, burayı çökertmek için. Ama biz çok şey atlattık, bundan çökmeyiz."
'İki devletli çözüm fiilen işlevsizdir'
Muhalefete göre iki devletli çözüm formülü, adanın kuzeyindeki Türk yönetiminin "KKTC" olarak diğer ülkelerce tanınmaması sebebiyle zaten fiilen işlevsiz halde.
19 Ekim'deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en güçlü adaylarından ana muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, stratejik konularda Kıbrıs Cumhuriyeti ile ortak karar almayı sağlayan bir federasyon sisteminin kurulması gerektiğini söylüyor.
Erhürman'a göre, "İki devletli çözümde ısrar etmek hem KKTC'nin hem de Türkiye'nin, adanın genelini ilgilendiren stratejik kararlarda dışlanmasına yol açıyor".
"Rumların deniz yetki alanları, hidrokarbonlar, enerji, güvenlik ve ticaret yolları başlıklarında bağımsız kararlar aldığını" söyleyen Erhürman, Türkiye'nin stratejik çıkarlarının da saf dışı edildiğini savunuyor:
"Stratejik konularda ortak karar alacağımız merkezi bir mekanizma olması gerekiyor. Kıbrıs'la ilgili kritik başlıklarda hiçbir şekilde irademiz kayıtta değil. Bizim irademizi geçin, Türkiye garantör ülke olmasına rağmen Türkiye de kayıtta değil."
Erhürman, "İki devletli çözüm ihtimali vardı da bunu istemediğimiz için mi federasyonu konuşuyoruz?" diyor ve ekliyor:
"İki devletli çözüm için, Birleşmiş Milletler tarafları masaya çağıracak ve 'Ben KKTC'yi tanıyorum' diyecek. 541 ve 550 sayılı Güvenlik Konseyi kararlarını kaldıracak, beş daimi üyenin oybirliği gerekecek. Bu mümkün mü?
'Federasyon, Türkiye'nin adadaki rolünü azaltmayacak'
Adanın kuzeyindeki Türk yönetimi ile güç paylaşımı ihtimallerini savuşturan Kıbrıs Cumhuriyeti hâlâ iki toplumlu, iki bölgeli federasyon modelini tek seçenek olarak görüyor.
Erhürman'ın federasyon modeli ise iki kurucu devletin geniş özerkliğine dayanıyor.
Adanın kuzeyindeki Türk yönetiminin siyasi olarak tanınmasını öncelemeyen bu sistem, "iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı federasyon" öngörüyor.
"İki kurucu devlet vardır ve eşittir. Anayasa, federal devlete, yani merkezi yapıya bırakılacak olan yetkileri sayar."
"Geriye kalan tüm yetkiler, kurucu devletlerdedir. Kurucu devletler bu yetkilerini egemence kullanırlar. Yani federal devlet o yetkilerin kullanımına müdahale edemez."
"İki ayrı devlet ve bir de merkezi yapı vardır. Bu daha çok konfederasyona benziyor. Ama bana sorarsanız, gevşek federasyon diye tanımladığım bir yapıdır."
Erhürman ayrıca, "Karşı taraf, dönüşümlü başkanlık ve en az bir Kıbrıslı Türk'ün olumlu oyu olmadan karar alınamayacağı ilkesini kabul etmeden müzakereye oturamayız" diyor.
Erhürman, özellikle ulusal güvenlik, enerji politikası ve deniz yetki alanları bakımından Türkiye'nin adadaki garantörlük rolünün tartışılmaz şekilde önemli olduğunu belirtiyor.
Federasyon sebebiyle Türkiye'nin garantörlüğünün ve adadaki varlığının sona ermeyeceğini, aksine Türkiye'nin stratejik çıkarlarına daha uygun olduğunu savunuyor:
"Kıbrıslı Türklerin iradesi dışında karar alınamayacak şekilde, kararları birlikte alacağız. Bu Türkiye'nin de çıkarlarına uygundur."
Stratejik alanlarda işbirliği
Eski KKTC Meclis Başkanı ve dışişleri bakanlarından Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay ise federasyon ve iki devletli çözüm arasında sıkışıp kalmalarını eleştiriyor.
Özersay, bu çözümsüzlükten sıyrılmak için iki tarafın enerji, sağlık, çevre ve ulaşım gibi belli alanlarda "iş birliği modeli" geliştirmesi gerektiğini savunuyor.
Tıpkı Avrupa Birliği'nin kurulmasını sağlayan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nda olduğu gibi, ortak çıkarları esas alan bir sürecin işlemesi gerektiğini kaydediyor:
"Biz çözüm öncesinde halkların yaşamını kolaylaştıracak alanlarda iş birliği öneriyoruz. Tanınmadan da iş birliği mümkündür. Avrupa Birliği tam da bu şekilde başladı."
"Sadece Yunanistan-Türkiye veya KKTC-GKRY [Türkiye ve adanın kuzeyindeki Türk yönetiminin ifadesiyle "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi"] arasında değil; bölgesel tüm aktörler arasında iş birliğinin sağlanması gerekiyor; özellikle deniz yolları, limanlar, havaalanları gibi yerlerde. İki kavram arasında sıkışıp kaldık ve bir çözüm elde edemedi."
Taraflar arasında doğrudan temasın geliştiği, somut projelerle güven ve barış zeminin kurulduğu bir model öngörüyor.
"Rumların iki devleti çözümü asla kabul etmeyeceğini" belirten Özersay, federasyonu savunmanın da Türkiye ile zıt düşmek anlamına geleceğini kaydediyor.
Özersay, "federasyon isteyen bir Cumhurbaşkanı'nın ya Türkiye ile çatışacağını ya da bundan geri adım atması gerekeceğini" söylüyor.
Kıbrıs Türklerinin "Türkiye ile uyumlu bir Cumhurbaşkanı ve hükümetten yana tavır alacağını", "Türkiye'nin mali ve dış politika desteği olmadan KKTC'nin hareket edemeyeceğini" savunuyor.
'Çözüm, eşit statünün kabulüdür'
İki devletli çözüm politikasına giden taşlar, en belirgin olarak 2021 Cenevre görüşmelerinde atılmıştı.
Türk yönetimi ilk kez, eşit egemenliğe dayalı iki devletli çözüm önerisini BM'ye sundu.
Türkiye ve adadaki Türk yönetimi, taraflar arasında egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü teyit edilmeden resmi müzakerelere geçilmeyeceğini belirtti.
2021 Cenevre görüşmelerinin ardından BM'nin girişimleri beklemeye alınmıştı.
Türk yönetimi lideri Tatar'ın eski özel temsilcisi ve eski başmüzakereci Ergün Olgun, yıllar süren çözümsüzlüğün en önemli nedenini, "taraflar arasındaki statü eşitliğinin kabul edilmemesi" olarak açıklıyor.
Çözümün, müzakere masasına eşit statü ve şartlarda oturmaktan geçtiğini savunuyor.
Adadaki resmi yönetimin tek meşru devlet kabul edildiği, Kıbrıs Türklerinin ise azınlık olarak görüldüğü müzakere masalarının baştan yanlış kurulduğunu değerlendiriyor.
Olgun, çözüm için "statü eşitliğinin teyit edilmesi ve Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin sahip olduğu hakları tanıması" gerektiğini belirtiyor.
'İnsanımız devlete inancını yitirdi'
Eski Türk yönetimi lideri Rauf Denktaş'ın oğlu kendisi de eski yönetimde görev almış Serdar Denktaş ise, öncelikle halkın devlete olan güveninin yeniden inşa edilmesi gerektiğin savunuyor.
Kurumlara, kamu idaresine ve siyasete olan güvenin özellikle son yıllarda giderek azaldığını söyleyen Denktaş, bu şartlarda dünyaya güçlü bir imaj çizilemeyeceğini belirtiyor.
Denktaş, "Kendi insanımızı bile devletten uzaklaştıran bir ortamda yaşıyoruz. Kendi insanımız devletine inancını yitirmişken, biz dünyaya ayrı devlet olduğumuzu nasıl anlatacağız?" diyor.
Denktaş'a göre, Kıbrıs'ta çözüm planının Ankara'nın da katkı ve eleştirileri doğrultusunda şekillenmesi, ancak bu sürecin "eşit ortaklık" temelinde yürütülmesi gerekiyor.


