Komisyon mu misyon mu? Sözcü Gazetesi
SonTurkHaber.com, Sozcu kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Komisyon vesilesiyle “Dersim” konusunda müthiş bir algı faaliyeti yürütülüyor, Tunceli’ye “Dersim” demek normalleştiriliyor, en son Özgür Özel televizyona çıktı, Tunceli’ye “Dersim” dedi.
★
Dolayısıyla, özellikle gençlerimizden çok sayıda mesaj geliyor, merakla soruyorlar, CHP genel başkanı bile “Dersim” dediğine göre, Tunceli’nin Dersim olarak değiştirilmesinin ne sakıncası var?
★
E madem CHP genel başkanı üzerinden merak ediliyor, sorunun cevabını da bizzat CHP genel başkanı versin o halde... Bülent Ecevit versin.
★
CHP gençlik kollarında görev yaptı, CHP milletvekili oldu, CHP genel sekreteri oldu, milli şef İsmet İnönü’nün karşısına dikilme cesaretini gösterdi, CHP genel başkanı oldu, Atatürk’ü en iyi kavramış siyasetçilerden biriydi, Atatürk’ün CHP’yi Marksizm’den veya onun türevi Avrupa solu’ndan esinlenerek kurmadığını gayet iyi biliyordu, bu çerçevede, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, laiklik ve devrimcilikten oluşan “altı ok”u “ulusal sol” yörüngesine oturttu, halkın Karaoğlan’ı oldu, CHP’yi birinci parti yaptı, beş defa hükümet kurdu, altı defa suikast girişimine uğradı, ABD’ye rağmen Kıbrıs’a çıktı, PKK elebaşı Öcalan’ı Kenya’da yakalayıp getirdi, İmralı’ya tıktı, savaşın şahini, barışın güverciniydi, siyasetin kıyasıya rekabetinde bile zarif üslubunu asla bozmadı, tevazu sahibi ve hümanist kişiliğiyle Cumhuriyet tarihimizin gelmiş geçmiş en namuslu devlet adamlarından biri oldu.
★
Tam adı, Mustafa Bülent Ecevit’ti, Mustafa ismi dedesi Mustafa Şükrü efendiden geliyordu, babasının babası olan Mustafa Şükrü efendi, Osmanlı ulemasıydı, Abdülhamid döneminde Süleymaniye medresesinde müderristi, Kastamonu’da dünyaya gelmişti, ama aslında, 1840’ların sonunda “Dersim” bölgesinde patlak veren silahlı kalkışmadan sonra Osmanlı devleti tarafından Kastamonu’ya sürgün edilmiş bir ailenin çocuğuydu, yaşadıkları köy komple Dersim bölgesinden taşınmıştı, 1924’te vefat etti, Kastamonu’daki mezar taşında “Kürdizade” yazıyor.
★
Evet... Atatürk ve İnönü’den sonra CHP’nin “üçüncü adam”ı olan Bülent Ecevit, baba tarafından Kürt kökenliydi, üstelik, Dersim tabir edilen bölgeden sürülmüş bir ailenin ferdiydi.
★
Baba tarafından Kürt kökenli olduğunu ilk kez Kastamonu’yu ziyaret ettiğinde dedesinin mezar taşından öğrenmişti. Çünkü, bugün artık insanlar inanmakta güçlük çekiyor ama, “eski Türkiye” diye aşağılanan Türkiye’de kimse kimsenin etnik kökenini merak etmezdi, hatta hiç kimse kendi ailesinin etnik kökenini bile merak etmezdi... Ecevit bizzat anlatıyordu, “dedemin Kürt kökenli olduğunu öğrendiğimde hiç yadırgamadım, çünkü bizim gözümüzde Türk-Kürt diye bir ayrım yoktu, hiç olmadı, bir eziklik veya bir üstünlük asla söz konusu değildi, toplumda hepimiz Cumhuriyet’e bağlı, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini paylaşan insanlardık” diyordu.
★
Gel zaman git zaman... ABD’nin alkışladığı Kenan Evren darbesinden sonra -CHP dahil- bütün siyasi partiler kapatılmıştı, Ecevit siyasi yasaklıydı, fırsat bu fırsat denildi, hazır Ecevit yasaklıyken yeni bir parti kuralım, böylece Ecevit’i de tasfiye etmiş olalım denildi, CHP’nin oylarını toplamak için SHP kuruldu, Sosyal Demokrat Halkçı Parti, logosunda bile altı ok vardı, genel başkanı Erdal İnönü’ydü. 1989 yerel seçimi oldu, CHP’nin seçmen mirasına oturan SHP adeta patlama yaptı, açık ara birinci parti oldu, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Kayseri, neredeyse bütün büyükşehirleri kazandı, sildi süpürdü. CHP çizgisi uzuuun yıllar sonra ilk kez tek başına iktidar olma fırsatı yakalamıştı, herkesin umudu olmuştu. İki yıl geçti, 1991 oldu, genel seçim vardı, bütün anketler bangır bangır müjdeliyordu, SHP tek başına iktidara yürüyordu, şak... Sihirli bir el devreye girdi... SHP o dönemin DEM partisi olan HEP’le ittifak kararı aldı. Akılları sıra “demokratikleşme kahramanı” olacaklardı, sayın medyamız tarafından böyle pazarlandı. İki parti protokol yaptı, “kent uzlaşısı” yapacaklardı, Diyarbakır, Van, Mardin, Batman, Hakkari, Bitlis, Muş, Adıyaman, Şanlıurfa gibi şehirlerimizde SHP’nin milletvekili adaylarını HEP belirleyecekti, yetmezmiş gibi, İstanbul, Ankara, İzmir’de HEP’in adaylarına SHP listelerinde yer verilecekti.
★
Ve işte tam o günlerde, herkes altını çizerek okusun lütfen, Bülent Ecevit şunları söylüyordu...
★
“Cumhuriyet Halk Partisi, Misak-ı Milli’den doğmuş bir partidir, Kuvayı Milliye’den doğmuş bir partidir, Türkiye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için andiçenlerin kurdukları bir partidir, sırf Güneydoğu’da biraz daha fazla oy alabilmek uğruna -Türkiye’yi bölmek istediklerini açıkça dile getiren kimseleri- sırtında meclise taşımış olan bir parti, asla Cumhuriyet Halk Partisi’nin mirasçısı olduğunu iddia edemez, ortaya çıkacak olan CHP büyük bir hayal kırıklığı uyandırır, ve bu, CHP’ye askeri yönetimin indirdiğinden daha büyük bir darbe olur, ben bunun sorumluluğunu tarih önünde üstlenemem” diyordu.
★
Tam olarak Ecevit’in uyardığı gibi oldu.
★
1991 yılında sandığa gidildi, sadece iki yıl önce komple Türkiye’yi kazanan, birinci parti olan, tek başına iktidar olma şansını yakalamış olan SHP çakıldı, anca üçüncü parti olabildi. Güneydoğu’da oyları artmıştı ama Türkiye’nin geriye kalan bölgelerinde adeta haritadan silinmişti. Leyla Zana’nın meclisteki Kürtçe yemin krizi tuzu biberi oldu, SHP yerle bir oldu. 1994 yerel seçiminde İstanbul, Ankara, İzmir başka olmak üzere, bir önceki seçimde kazandığı şehirlerin yüzde 98’ini kaybetti, SHP lağvedildi.
★
Ama... Sihirli bir el tarafından organize edilen SHP-HEP uzlaşısının asıl sonucu bu değildi... SHP’nin aniden yok olmasıyla oluşan devasa boşluk, siyasal dinciliğin önünü açmış oldu! 1994 seçiminde Tayyip Erdoğan sadece yüzde 25 oy alarak, İstanbul büyükşehir belediye başkanı oldu, rejimin değişmesine kadar giden olaylar silsilesi başlamış oldu.
★
Özetle...
★
Hem etnik kökeni, hem de coğrafi kökeni, Dersim tabir edilen bölgeye dayanan rahmetli Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Misak-ı Milli’den doğmuş bir parti olduğuna, Kuvayı Milliye’den doğmuş bir parti olduğuna, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü korumak için yemin edenlerin kurduğu bir parti olduğuna dikkat çekerek, bu tarihsel omurgayı zedeleyenlerin asla “CHP mirasçısı olamayacağını” gayet net izah etmişti.
O yıllarda uyarmıştı ama, dinletememişti.
Umarım bu defa dinleyen olur.
“Türkiye’yi bölmek istediklerini açıkça dile getirenleri sırtında taşıyan bir parti, Cumhuriyet Halk Partisi’nin mirasçısı olduğunu iddia edemez.”


